Bir taraftan derinleşerek devam eden ekonomik kriz, bir taraftan savaşın her gün daha da şiddetlenerek Ortadoğu’yu yangın yerine çevirmesi, milyonlarca insanı tarifsiz acılar içine itiyor. Emperyalist haydutların, içine düştükleri krizi atlatmak için yeni bir dünya savaşında milyonlarca emekçiyi gözden çıkardıkları ortada.
Birbirlerine açıktan ya da aba altından sopa gösteren emperyalist güçler, kendi egemenlik alanlarını genişletmek, içinde debelendikleri krizden kurtulmak ve teklemeye başlayan sistemin çarklarına yeniden hız vermek için, kendi it dalaşlarının faturasını örgütsüz işçi ve emekçilere kesmektedirler. Bu savaşın taraflarından biri ise TC egemenleridir. AKP iktidarı her türlü muhalefete düşmanca saldırmakta, çatlak seslere tahammül edememekte, Kürt illerinde açık bir savaş yürütmektedir.
Başkanlık hayaliyle yanıp tutuşan Erdoğan’ın talimatıyla Kürt vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması üzerine harekete geçilmesi, akademisyenlere, gazetecilere, sanatçılara yönelik gözaltı, tutuklama ve işten atma saldırıları, medya üzerinde sınırsız bir sansür uygulanması vb. Türkiye’nin nereye sürüklediğini göstermektedir. Türkiye bir taraftan başkanlık sistemi adı altında açıkça faşizme sürüklenirken, diğer taraftan da emperyalist maceraların zemini döşenmektedir.
Açıktır ki örgütlenmedikleri sürece işçi ve emekçileri sadece karanlık günler beklemektedir. İşçi sınıfı, büyük bedeller ödeyerek elde etmiş olduğu kazanımlarını kaybetmenin de ötesinde tehlikelerle karşı karşıyadır. Bunların başında da, Erdoğan-AKP iktidarının ülkeyi soktuğu emperyalist savaşta can vermek gelmektedir.
Durum ortadadır; işçi sınıfı asıl düşmanı olan burjuvazinin arkasına yedeklenmek yerine onun oyununu bozmadığı sürece, kaybedecek çok şeyinin olduğunu yaşayarak görecektir ki, bugün Suriye bunun en acı ve trajik örneğidir.
“Gururlu, vakur Türk milleti”
Bu paylaşım savaşında, Türkiye’de ve dünyada, egemenlerin bu kadar pervasız olmasının esas nedenlerinden birisi ve en önemlisi, işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür. Örgütsüz olan işçi sınıfını, yani fabrikalarda iliklerine kadar sömürdükleri ve şimdi de hiç tanımadıkları insanları öldürmeye yollayacakları kitleleri arkalarına yedekleyebilmek için türlü yalanlar üretiyor, yetmiyor işçi sınıfına alabildiğine milliyetçilik pompalıyorlar. Hamaset dolu demagojik nutuklarla işçileri daha büyük savaşlara hazırlamaya uğraşıyorlar.
Geçenlerde, başbakan Davutoğlu da benzer içerikte bir konuşma yaptı. Konuşmasında bolca “gururlu ve vakur Türk milleti” ifadesini kullandı. Davutoğlu’nun “gururlu ve vakur Türk milleti” derken kimi kastettiği belllidir; ensesine vurulup lokması ağzından alınmak ve “gurur”la savaşa sürülmek istenen işçiler, emekçiler! “Vakur” Türk milletinin önemli bir kesimi, egemenler tarafından, işyerlerinde üç kuruşa ömür tüketmeye mahkûm edilmiş durumda. Fabrikalarda tuvalete bile izin almadan gidemiyor, aybaşını getiremediği için ömrünü fazla mesailerde tüketiyor, azıcık ses çıkaranlar ise kapı dışarı ediliyor.
Bu “vakur” Türk milleti ki, her yıl binlercesi, Soma’da, Ermenek’te, Marmara Park’ta, Torunlar İnşaat’ta katliam düzeyine varan örneklerini gördüğümüz üzere, iş cinayetlerinde katlediliyor ve ardından “güzel öldüler” denilerek gömülüyorlar. Bunlar da yetmezmiş gibi, köyü, kenti, dağı, denizi talan ediliyor, “yandaş” burjuvalara peşkeş çekiliyor, topraklarına sahip çıkanlar terörist veya paralelci ilan ediliyor.
Sendikalaşan, emeğine sahip çıkan işçilerin üzerine azılı itler salınıyor, işçiler faşist çeteler tarafından darp ediliyor. Yani lafın kısası zaten “vakur” Türk milletini iliklerine kadar sömürüp, kölelik koşullarına razı etmek için ellerinden geleni yapıyorlar, şimdi de onlara kardeş halklara düşman etmek için gaz veriyorlar. Onların kirli dili, kirli emelleri, taş kesilmiş yürekleri, paradan başka bir şey görmeyen gözleri, ne Türk milletine ne de diğer halklara acı, kahır ve gözyaşından başka bir şey vermedi, veremez de...
Yürüyen bu kirli savaşta, örgütlenip kendi sınıf çıkarları için ayağa kalkmadıkça ve egemenlerin kirli oyunlarını bozmadıkça işçi sınıfının kaybedeceği çok şey olacaktır. Dünyanın neresinde olursa olsun, işçi sınıfı ve ezilen halklar, yeryüzünü parsel parsel yağmalayan, işçi sınıfına kölelik koşullarını dayatan ve halkları birbirine düşman eden kapitalist sömürücülere ancak örgütlenerek dur diyebilir. Sustuğumuz ve örgütsüz kaldığımız sürece kaybedecek çok şeyimiz olacak, ama örgütlenip sınıfımızın bir neferi olduğumuz sürece kazanacağımız kocaman, sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya olacak!
link: Z.B., Kaybedecek Çok Şeyimiz Olduğu İçin Mücadele Etmeliyiz, 20 Mart 2016, https://marksist.net/node/4990
Paris Komünü 145 Yaşında
Bu Kavga Bizim Kavgamız