Asıl adı Kemal Tahir Gökçeli olan Yaşar Kemal, 1923’te Çukurova’da doğdu. Yaşar Kemal’in doğduğu Çukurova toprakları insanı, doğası, kültürü ve tarihiyle olağanüstü bir zenginlik içindeydi. Bu zenginlik halk ozanlarının destanlarıyla, şiirleriyle dilden dile, kuşaktan kuşağa aktarılıyordu. Bu topraklarda yaşayan insanların acılarının, sevinçlerinin, isyanlarının ve maceralarının anlatıldığı bu destanlar Yaşar Kemal’i çok etkilemişti. Çocuk yaşında destanlara, ağıtlara ve türkülere merak salmış, kendi ürettiği şiirleri ve ağıtları söylüyordu. Daha dokuz yaşındayken “Âşık Kemal” lakabıyla anılıyor, başka kasabalardan halk ozanları onu görmeye geliyorlardı.
Sözün ve anlatımın gücünü bu vesilelerle küçük yaşlarda tanıyan Yaşar Kemal’in okumaya ve yazmaya olan ilgisi de artmıştı. Yaşadığı köyde okuma yazma öğrenebileceği kimse olmadığı için bir arkadaşıyla beraber okula gitmeye başladı. Çok zor şartlar altında okula başlamasına rağmen sonsuz merakı ve azmi sayesinde üç ay sonra artık gazete bile okuyacak seviyeye gelmişti. Büyük bir yazma tutkusuyla dağlara, taşlara, bulduğu kâğıtlara, duvarlara coşkuyla yazılar yazıyordu.
Yaşar Kemal’in çocuk yaşta başlayan yazma tutkusu, 92 yıllık yaşamı boyunca hiçbir zaman sönmedi. Yaşadığı baskılara, yasaklamalara ve türlü zorluklara rağmen dünya çapında tanınan, Türkiye’nin en büyük edebiyatçılarından biri oldu. Ama Yaşar Kemal sadece bir edebiyatçı değil, aynı zamanda sanatını sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesine adamış bir sosyalistti. O yazma hünerini tüm hayatı boyunca kendisinin de ait olduğu işçi sınıfının çıkarları uğruna kullandı. Abdi İpekçi ile 1971 yılında yaptığı bir söyleşide sanatını şöyle ifade ediyordu: “Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. Etle kemik nasıl birbirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum.” Yaşadığı toplumun sorunlarına hiçbir zaman sırtını çevirmeyen Yaşar Kemal, birbirinden eşsiz romanlarıyla emekçi sınıfın sevinçlerini, acılarını, sorunlarını ve elbette kavgasını anlattı. Bu eşsiz romanlarından biri de doğup büyüdüğü Çukurova’daki destanlardan ve isyanlardan etkilenerek yazdığı, onun en büyük yapıtlarından biri olan İnce Memed romanıdır.
İnce Memed, kargaşanın ve baskının hâkim olduğu Cumhuriyet’in ilk yıllarında Çukurova’da geçmektedir. Çukurova Anadolu’nun en bereketli topraklarından olmasına rağmen burada yaşayan köylüler inanılmaz bir yoksulluk içindedirler. Çünkü yöneticilerle birlik olmuş açgözlü ve bencil ağalar, toprak kazanmak ve zenginleşmek için köylü halkı sömürüp ezmektedirler. Bu sömürücü ağalardan biri de zalimliğiyle ve acımasızlığıyla ün salmış 5 köyün ağası Abdi Ağa’dır. Abdi Ağa köylülerin çektiği bütün sıkıntıların, açlığın ve kötülüklerin kaynağıdır. Köylülerin sürekli çalışarak elde ettiği mahsulün üçte ikisini kendisi alır ve kalan mahsul köylülere yetmez. Sürekli çalıştıkları halde karınlarını bile doyuramayan, açlıkla mücadele eden köylülerse sığınacak bir yer, tutunacak bir dal bulamadıkları için bu duruma boyun eğerler.
Yaşar Kemal’in deyimiyle içinde başkaldırma kurduyla doğan İnce Memed, böyle bir ortamda, Abdi Ağa’nın zulmü altındaki Değirmenoluk köyünde doğmuştur. Küçük yaşta yetim kalan Memed, annesinin ve kendisinin geçimini sağlamak için Abdi Ağa’nın çakırdikenli tarlalarında çalışmaktadır. Fakat ne kadar çalışsa da sürekli olarak Abdi Ağa’dan dayak yemekte, işkence görmektedir. Bu eziyete daha fazla dayanamayan Memed, ağanın koyduğu büyük yasaklardan olmasına rağmen köyden kaçar ve Kesme köyünden Süleyman’a sığınır. Annesini ve köyünü çok özlemesine rağmen bir daha dönmemekte kararlıdır. Fakat bir gün Değirmenoluk köyünden bir tanıdık Memed’i görür ve yerini Abdi Ağa’ya yetiştirir. Memed’in yerini öğrenen Abdi Ağa hemen adamlarıyla birlikte Süleyman’ın kapısına dayanır ve Memed’i Değirmenoluk köyüne geri getirirler. O yaz Mehmet sürekli çalışarak hasat yapar ve tarla sürer fakat Abdi Ağa ceza olarak Memed’e ürettiği hasadın sadece beşte birini verir. Köylünün yardım etmesi de yasaklanan Memed ve annesi o kış çok zorluk çekerler. Annesiyle yaşadığı bu zorlu kıştan sonra, çocukluğu Abdi Ağa’nın zulmü altında geçen Memed’in kini artmış, Abdi Ağa’ya ve onun düzenine karşı duyduğu yıkıcı kin nedeniyle gözlerine intikam ateşiyle yanan çelikten bir ışık parıltısı gelip yerleşmiştir.
Sıkıntılarla ve zorluklarla büyüyüp artık genç bir delikanlı olan İnce Memed, bir gün arkadaşı Mustafa ile beraber kasabaya gider. Kasabada gördükleri ağaların olmadığı yaşantı Memed’i çok etkiler. Başka türlü yaşamların da olabileceğini fark ettikten sonra o zalim ve güçlü Abdi Ağa, Memed’in gözünde bir nokta kadar kalmıştır. Kendisini derin düşüncelere kaptıran Memed, artık dünyayı daha geniş şekilde görmeye ve düşünmeye başlar.
Kısa bir süre sonra kasabadan köyüne geri dönen Memed, çocukluktan beri birbirlerine âşık oldukları Hatçe ile ağaların olmadığı yeni bir hayat kurmak istemektedir. Fakat köye döndüğünde Abdi Ağa’nın kendisi gibi zorba ve acımasız olan yeğeniyle Hatçe’yi zorla nişanlamaya çalıştığını öğrenir. Artık Memed ve Hatçe için köyden kaçmaktan başka çare kalmamıştır. Bir gece sessizce köylerinden kaçıp bir mağarada saklanırlar. Bunu duyan Abdi Ağa ise sinirinden deliye döner ve izci Topal Ali’den Memed ve Hatçe’yi bulmasını ister. Topal Ali bu iki âşık genç için çok üzülse de iz sürme tutkusuna yenik düşer ve Memed ile Hatçe’nin yerini eliyle koymuş gibi bulur. Normalde bir karıncaya bile zarar veremeyecek kadar yumuşak yürekli olan Memed, o geceki çatışma sırasında kendisini teslim almaya gelen Abdi Ağa’nın yeğenini gözünü bile kırpmadan öldürür ve Abdi Ağa’yı yaralayarak oradan uzaklaşmak zorunda kalır.
Bu çatışmadan sonra İnce Memed ve Abdi Ağa arasındaki düşmanlık iyice büyümüştür. İnce Memed, dağa çıkarak bütün kötülüklerin hesabını sormak için Abdi Ağa’nın izini sürerken, Abdi Ağa da İnce Memed’in yakalanması için çeşitli tuzaklar kurarak canını kurtarmaya çalışmaktadır. Fakat bu sırada olan olmuş; İnce Memed’in Ağa’ya başkaldırıp dağa çıkması köylü halkı derinden etkileyerek sevince boğmuş ve İnce Memed adına türküler ve hikâyeler yazılmaya başlanmıştır. Gerçekte bıyıkları yeni terlemiş, kara kuru ve incecik bir delikanlı olan Memed, yoksul köylü halkın türkülerinde ve hikâyelerinde devleşerek halkın kahramanı haline gelmiştir…
İnce Memed’in bireysel olarak başlayan bu isyan serüveni, daha sonra içindeki halk tarafından benimsenmiş ve İnce Memed bütün kötülüklere karşı başkaldırmaya mecbur hale gelmiştir. Yaşar Kemal, dört ciltlik bu destansı romanında İnce Memed’in iç dünyasının derinlerine kadar inerek bu isyan serüveninin Memed’in ruhunda yarattığı değişimleri anlatmıştır. Fakat Yaşar Kemal İnce Memed’i yazarken onu sadece bir roman karakteri olarak yazmamıştır. Yaşar Kemal, İnce Memed’i Anadolu coğrafyasının tarihinde ve kültüründe derin izler bırakan, zalimlerinin düzenine başkaldıran nice halk kahramanından ilham alarak yazmıştır…
Yaşadığımız Anadolu toprakları üzerindeki emekçi halklar tarihte egemenler tarafından ağır vergilerle sömürülmüş, baskı ve zorbalığa maruz kalarak büyük acılar çekmiştir. Fakat emekçi halk zulme ve sömürüye hiçbir zaman ilelebet sessiz kalmamış, boyun eğmemiştir. Emekçi sınıfların, eşitliğin ve adaletin hüküm sürdüğü, insanın insanı sömürmediği bir düzene duydukları özlem; tarih boyunca zulme ve haksızlıklara başkaldıran Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Kozanoğlu gibi yüzlerce halk kahramanını yaratmıştır. Çocukluğunda bu halk kahramanlarının isyanlarından çok etkilenen Yaşar Kemal, zalimlerin düzeninin hiçbir zaman kabul görmeyeceğini, ezilen ve hor görülen emekçilerin başkaldırmaya mecbur olduğunu fark etmiş ve bu düşünceden yola çıkarak İnce Memed’i yazmıştır.
“Çanağında balı olanın, arısı Bağdat’tan gelir” diyen Yaşar Kemal, hayatının her döneminde yaşamla, kitaplarla kendisini zenginleştirmiş ve bu zenginlikle yazdığı eserleriyle sınırları aşarak dünyaya ulaşmıştır. Daha ilk romanı olan İnce Memed kısa sürede edebiyat dünyasını sarsmış ve günümüze kadar 40’ın üzerinde dile çevrilerek Yaşar Kemal’e dünya çapında bir şöhret kazandırmıştır. Fakat o hiçbir zaman şana şöhrete tamah etmemiş, emekçi sınıftan yana olan çizgisini değiştirmemiştir. Onun yaşamı ile dünya görüşü, dünya görüşü ile edebiyatı arasında kopmaz bir bağ vardır.
Yaşar Kemal, henüz küçük yaşlarda tanıştığı ve daha sonra hayattaki en büyük tutkusu olduğunu söylediği sosyalizme yaşamının sonuna kadar bağlı kalmıştır. Kendisini sosyalist bir militan olarak tanımlayan Yaşar Kemal, “Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor” adlı kitapta Marksizme olan bağlılığını şöyle ifade etmiştir: “Ben sosyalist militanım ve Marksistim. Bunu en geniş anlamda söylüyorum… Marksizm bana dünyaya bakmak için açılan en aydınlık kapı oldu. Yaşamım boyunca bu düşünceyi yaşamla ölçtüm, yanıldığını görmedim.”
İşçi sınıfının büyük edebiyatçısı, Anadolu’nun İnce Memed’i Yaşar Kemal, 28 Şubat 2015’te hayata gözlerini yumdu. Ama o hâlâ eserleriyle aramızda yaşamaya ve aydınlık günlere giden yolda romanlarıyla bize ışık tutmaya devam ediyor. Büyük usta Adnan Yücel’in dediği gibi:
“Saraylar saltanatlar çöker
Kan susar bir gün
Zulüm biter.
Menekşeler de açılır üstümüzde
Leylaklar da güler.
Bugünlerden geriye,
Bir yarına gidenler kalır
Bir de yarınlar için direnenler...”
link: Gebze’den MT okuru bir üniversite öğrencisi, İnce Memed: Başkaldırmaya Mecbur Adamın Romanı, 25 Eylül 2020, https://marksist.net/node/7036
40 Yıl Sonra 12 Eylül Rejimini Andıran Bir Zulüm Tablosu
Sınırlarına Dayanan Kapitalist Balon