Dünyanın en zengin, en sosyal ve en güvenli ülkelerinden birini yönetiyor olmakla eskiden beri pek böbürlenen Avusturya’nın şu veya bu partiye mensup kibirli burjuva politikacılarının karizması, patlak veren ekonomik krizin ülkenin sosyal ve ekonomik yaşantısını kısa bir süre içinde allak bullak etmesiyle birlikte fena halde “çizilmiş” bulunuyor. Avusturya Çalışma Dairesinin açıkladığı son rakamlar, 7 milyonluk ülkedeki işsizler ordusunun geçen seneye göre %30 oranında artarak 300.000 kişi sınırına tosladığını ortaya koydu. Siemens-Austria, Opel-Austria, Magna gibi ülkenin binlerce insan istihdam eden büyük şirketleri ardı ardına yüzlerce işçiyi kapının önüne koyarlarken, orta ve küçük ölçekli yüzlerce işletme de iflasa sürüklenip üretimini durdurmak zorunda kaldı. İşten atma operasyonlarından sıyrılıp işini muhafaza edebilen “şanslı” işçiler ise, çalışma saatlerinin ve buna paralel olarak ücretlerin kısılması operasyonlarından nasiplerini aldılar. Sendikaların başına çöreklenmiş olan sosyal demokrat sendika yönetimleri de bütün bunlara alkış tutmaktan başka bir şey yapmıyor.
Ekonomik krizin gazabına uğrayan sadece Avusturya işçi sınıfı değil. Binlerce dükkân ve küçük işletme, satışların trajik bir şekilde düşmesi üzerine kriz koşullarına dayanamayıp kepenk indirdi. İşletme masraflarının, rekabet koşullarının ve vergi yükünün ağırlığı altında işlerini zaten kör-topal yürüten bir kısım dükkân ve küçük ticarethane, krizin patlamasından sonra havlu atmak zorunda kaldı. Çeşitli sektörlerde tekelleşmiş bulunan büyük sermayeli uluslararası mağaza zincirleri ise krizin yıkıcı etkilerinden bu kadar etkilenmiş görünmüyor. Bu veriler ışığında ekonomik krizin Avusturya küçük-burjuvazisinin mülksüzleşme-proleterleşme sürecine ivme kazandırdığı rahatlıkla söylenebilir. Başkent Viyana’nın işlek caddelerinden birinde gezintiye çıktığınızda, her on dükkândan bir-iki tanesinin boş olduğunu ve yeni kiracı beklediğini görürsünüz.
Kapitalizmin anarşik ve mantıksız üretim tarzı yüzünden alışveriş merkezlerinin, mağaza vitrinlerinin, süpermarket raflarının tıklım tıklım mal dolu olduğu bu bolluk ülkesinde, aşırı üretime bağlı olarak varlık içinde yokluk yaşanıyor. Nüfusun ezici bir çoğunluğunu mütevazı ücretlerle yaşamaya mahkûm edilen işçi sınıfı ve emekçi halkın oluşturduğu ülkede, ailelerin bütçeleri temel ihtiyaç maddeleri dışında tüketim yapmalarına izin vermiyor. Ev kiralarının kontrolsüz bir şekilde tavana çıktığı; enerji fiyatlarına, toplu taşımaya, gıda ürünlerine okkalı zamların geldiği Avusturya’da hayat emekçi yığınlar için her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Avusturya bankaları tüketici kredilerini kabul edilebilir risk sınırları içinde özendirerek tüketimi ve dolayısıyla mal-para döngüsünü canlandırmaya çalışıyor. Piyasanın hareketlenmesi ve krizin yıkıcı etkilerinin belli ölçülerde frenlenmesi amacıyla kredi mekanizmasından medet uman kapitalizm, bir yandan da halkı reklâm bombardımanına tutarak tüketimi artırıp stokları eritmeyi hedefliyor.
Ülkede bütün yoğunluğuyla hissedilen ekonomik krizin doğal olarak bir de sosyal-psikolojik, kriminal boyutu var. Bir zamanlar dünyanın en güvenli ve sakin ülkelerinden biri olarak bilinen Avusturya’da her gün ortalama 15 otomobil çalınıyor, onlarca otomobil de soyuluyor. Yankesicilik, hırsızlık, dolandırıcılık alıp başını gitmiş durumda. Banka şubesi, süpermarket, kuyumcu, benzin istasyonu, ticari taksi gibi işletme birimleri soyguncuların tercih ettiği faaliyet alanlarını oluşturuyor. Ev soygunlarının sayısının radikal biçimde arttığı da polis makamları tarafından doğrulanmış durumda. Kalpazanlık o kadar yaygınlaştı ki, her satış biriminde sahte parayı teşhis edebilen aletler kullanılıyor. Uyuşturucu ticareti, fuhuş, kumar, rüşvet gibi “aktiviteler” bu listeye ilave edilebilir.
Bu iç karartıcı tabloya dahil edilmesi gereken bir başka önemli husus da, halk arasında her geçen gün yaygınlaşan mistisizm eğilimi. Görece iyi bir eğitim düzeyine sahip, okur-yazarlık oranının %90’ın üzerinde olduğu bu ülkede, aydın çevrelere mensup insanların bile dünyanın ve insanlığın gidişatına yönelik olarak bilim ve realite dışı metafizik fikir ve inançlar geliştirmesi insanı hayrete düşürüyor. Yehova Şahitlerine kurtarıcı gözüyle bakanlar, reenkarnasyona inananlar, Doğu Asya dinlerinde huzur ve mutluluk arayanlar, tarot falından medet umanlar, nümeroloji, astroloji ve burçlarla ilgilenenler, semavi dinlere sığınanlar, yoga ve meditasyon seanslarına bir yığın para ödeyenler, UFO’ların yolunu gözleyenler, “The Secret” gibi saçmalıkları ciddiye alıp düşünce gücüyle mucizeler yaratmayı düşleyenler vb. Kapitalizmin bilinçli bir şekilde yaydığı mistik-metafizik inançlar, insanların düşünme ve sorgulama yeteneğini köreltip onun yerine inanma ve tapınma güdüsünü yerleştirmeyi amaçlıyor.
Ekonomik krizin global gidişatına büyük ölçüde endekslenmiş olan Avusturya ekonomisi ve sosyal-kültürel hayatı önümüzdeki aylarda nasıl bir gelişme çizgisi izleyecek bilinmez. Ancak Avusturya işçi sınıfı ve emekçi halkının şiddetle devrimci bir perspektif ve politik örgütlenmeye ihtiyaç duyduğu açıkça görülüyor. Yoksa parlamento koltuklarını işgal etmekte olan dolgun maaşlı yüzsüz ve pişkin burjuva siyasetçilerinin klasik demagojileri ve halkı oyalama taktiklerinin bu ülke halkına verebileceği hiçbir şey yok...
link: Avusturya’dan A.E., Avusturya’da Ekonomik Krizin Yeni Boyutları, 6 Eylül 2009, https://marksist.net/node/2232
“Mandalı Bırakırsan Ölürsün, Bırakmazsan Yaşarsın”
Kürt Sorununda “Açılım” Sancısı