Yönetmen Özcan Alper’in yüreklere seslenen “Rüzgârın Hatıraları” filmindeki Ermeni ressam Aram karakteri, Ermeni halkına yaşatılan acıları bir kez daha hafızalarımızda tazeliyor. Aram’ın yüreğindeki acı, parmaklarının ucundan kalemine akıyor. Sen çizdikçe içindeki acıyı daha derinden hissedebiliyorum. Kadınların, çocukların yüzleri. O yüzler, çaresizliğin, yoksulluğun aktığı o bakışlar içime işliyor. Senin geçmişin 1915 ve zalimlerin senin halkını katledişi. Anıların, katliamın izleri, acı ve çaresizliğin resmi. Bir kadın yüzü değil, kahırlı bir kederi yaşayan bir halkın kaderidir çizdiğin. Ya çocuklar, zalimliklerin kurbanı olan çocuklar? Çocuklarımız yine mi ölüyor Aram? Ne günahı vardı onların, o çocuk bedenlerinin? Biliyorum sen de hep bunu düşünüyorsun ve bir türlü unutamıyorsun.
Aynı ortak kaderi yaşıyoruz seninle. Anadolu ne çok acıyı gömmüş bağrına. Ve hâlâ devam ediyor acı içinde kavrulmaya. Anadolu’nun tarihi gibi büyüktür yaşanan acıları. Halklar kardeşçe yaşamış yıllarca. Çeşit çeşit insan komşu olmuş birbirine. Ezan sesi çan sesine, çan sesi öbürünün sesine karışmış da gocunan olmamış. Ama zalimler de hiç boş durmamış. Ermeniye ayrı, Kürde ayrı, Aleviye ayrı zulüm etmiş. Bunca acı, bunca katliam nasıl sığar yüreğe? Çizdikçe geçmişe gidiyorsun. Kalemin gibi kara halkının kaderi. Yaşadıkların hep geliyor aklına. Ne günahımız vardı bizim Aram? 1915’te senin halkının ne günahı vardı da bunca zulüm edildi? Katliam nedendi, kimin içindi? 1938’de benim halkımın ne günahı vardı? Nasıl bir günahtı ki bu günlerce nehirler bir halkın kanının rengine bulandı da sade kan aktı? Yalnız nehirlerden değil hâlâ senin de benim de içimden akıyor o kan. Ya ezilenlerin, yoksulların ne günahı vardı? Haklısın, günah değil bu. Ortak bir kaderimiz var bizim. Zalimlerin bize yazdığı bir kaderdir bu. Ortak bir yoksulluğumuz, ezilmişliğimiz var bizim. Bundandır bunca acıyı yaşayışımız. Bundandır bunca zulüm.
Gece saat bir oluyor, sonra iki oluyor. Ama uyuyamıyorum. Rüzgârın Hatıraları filmi aklımdan çıkmıyor. Senin ve senin halkının kaderini anlatıyor bu film. Nasıl da doğru söylüyorsun filmde. Sorun, çıkardığın dergi değil. Sorun senin Ermeni oluşun, senin kimliğin sorun egemenler için. Kürt halkının Kürt oluşu sorun. Zulme boyun eğmeyenlerin boyun eğmeyişi, devrimci oluşu sorun onlar için. Sürgünlüğün geliyor aklıma. Sonra bunları düşünürken Nâzım geliyor başucuma. Nâzım mahpusta, sürgünde. Sorun onun da insanların ezilmesine, sömürüye, zulme boyun eğmemesi. Yani egemenler için büyük bir sorun. Nâzım’ı zindana atmışlar. Ama fikirlerine, inancına zincir vurabilmişler mi, yasak koyabilmişleri mi, sor bakalım. Bedenini mahkûm ederlerken zalimler, fikirleri özgür kalmış. Bilmezler mi düşünceye zincir vurulamayacağını? Yüreği içerde de dışarıdaki gibi kafa tutmuş, boyun eğmemiş sömürüye. Tıpkı diğer devrimciler gibi yani.
Yani Aram, kaderimiz ortaksa demek ki kavgamız da ortak. Görülecek bir hesabımız var onlarla. Kadınlarımızın, çocuklarımızın yüzünden akan acının, umutsuzluğun, çaresizliğin son bulması için, görülecek bir hesabımız var. Anadolu’da halkların kardeş olabilmesi, birbirinin yaralarını sarabilmesi için görülecek bir hesabımız var. Sürgünler, mahpuslar, boyun eğmeyip mücadele edenlerin yürüdüğü yoldan yürüyüp onlardan hesap soracağımız günler de gelir elbet. O zaman sen acının değil umudun resmini çizeceksin tüm halklar için sayfalar boyu.
link: Tuzla’dan bir işçi, Aram Acının Resmini Çiziyor, 16 Ağustos 2017, https://marksist.net/node/5801
Kadınların Gerçek Kurtuluş Yolu
Tektipleştirmenin Zindanlara Uzanması: Tek Tip Elbise