AKP dışarıdaki her politik gelişmeyi emekçi kitleleri kutuplaştırıcı iç politikasına bağlamayı, içerdeki her politik gelişmeyi de emperyal hayalleri için kullanmayı çok iyi beceriyor. Siyasetini “mağduriyet” edebiyatı üzerine inşa eden AKP ve onun patronu Erdoğan, kendine yararı olmayan ya da onu kısıtlayan her gelişmeyi “İslamofobi” olarak damgalayıp, siyasetin iç malzemesi haline getiriyor. Bütün siyasetini, din ve milliyetçilik üzerine kurguladığı için asıl tartışma ve ilerleme alanı olarak da bunları öne çıkarıyor. Bunun üzerinden kendisine alan açıyor.
Yıllar boyunca Kemalist rejim tarafından baskılanan, inancı kontrol altına alınan, aşağılanan milyonlarca yoksul emekçi, devlete içten içe öfke biriktirdi. Halkla arasında bir bağ bulunmayan ve ona baskı ve yoksulluktan başka bir şey vermeyen, daha ziyade kendi bürokrasisini zenginleştirip “devlet burjuvası” yaratma sevdasına düşen Cumhuriyet Halk Partisi, 1950 seçimlerinde iktidarını kaybetti. Sonrasında da pek az kez hükümet kurdu ya da hükümete girdi. Ancak askeri ve sivil bürokrasi eliyle hükümetler üzerinde hep etkili oldu. Bu yüzden, bugün emekçilerin başında şaklayan AKP kırbacı da bir bakıma o günlerin bakiyesidir.
Kitleler, bu birikmiş bakiyenin yarattığı sendromdan kurtulana kadar AKP hükmünü icra etmeye devam edecek. Dinle ve milliyetle ilişkilendirebileceği her şeyi de kutuplaştırma aracı olarak kullanıp oy oranını yukarılarda tutmaya çalışacak. Bu sebeple AKP’nin aldığı yüksek orandaki oyların yarattığı yıkılmazlık algısı içerde emekçilerin haklarına daha fazla saldırı anlamına gelirken, dışarıda da emperyal politikaların azgınlaşması haline geliyor. AKP, hoşuna gitmeyen tüm dış gelişmeleri “Türkiye’nin büyümesini istemeyenler”in yaptığı bir oyun olarak damgalayıp içerdeki kitlelerin milliyetçi duygularının kabartma tozu olarak kullanıyor. “Türke Türkten başka dost millet yok!” “Bunlar zamanında Osmanlı tokadı yedikleri için şimdi acısını bizden çıkarıyorlar. Bizden hazzetmiyorlar, bizi istemiyorlar. Çünkü biz elhamdülillah Müslüman ve Türküz!” Düzen ekonomik ve siyasi olarak krize girdiği ya da hükümetler bulundukları yerin yeterince güvenceli olmadığı ve devrilebileceği kanısına kapıldığı zaman, egemenler emekçi kitlelerin etnik ya da dinsel korkularını kaşıyıp arttırırlar. AKP de kendi sermaye kesimini zenginleştirmek ve sürekli iktidarda kalabilmek için, tabanını “hesaplaşma” söylemleriyle manipüle etmektedir. Yoksa şükür kapitalist düzenin onlara bahşettiklerinden şikâyetçi değiller. Bütün mesele uzun yıllar iktidar olabilmek, hem içerde ve hem de dışarıda paylaşılan pastadan azami yararlanabilmek.
Ortadoğu’da süren savaşlarda aktif rol alıp emperyalist basamakları hızla tırmanmak isteyen başta AKP sermayesi ve diğer sermaye kesimlerinin, yoksul çocuklarının ölmesine bir itirazları yok. Dedikleri gibi “Şehitlik acıdır, ama meyvesi tatlı”. Ne de olsa onlara düşen acısı değil tatlı meyvesi. Ne de olsa ağlayan onların anası değil yoksul emekçi çocuklarının anası. Savaşlarda ölmemek için HAYIR DE!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
link: Mersin’den bir MT okuru, AKP’nin Emperyal Hayalleri, 1 Nisan 2017, https://marksist.net/node/5561
Hayallerim, Doktor Muzaffer ve Rıza Amca
Demokrasi İçin Birlik: “Hayır” Rüzgârı Güçleniyor!