Evet temiz hava alabilmek için de artık ücret ödemek gerekiyor. “O kadar da değil artık!” dedirten bir şey, ama gerçek. Açıköğretim Fakültesi İktisada Giriş 1. sınıf ders kitabından aldığım satırlarda şunlar yazıyor:
“İktisadın tanımına göre bir maldan ihtiyaçlarımızı karşılayacak ölçüde bol miktarda bulunuyorsa ve buna bir bedel ödemeden sahip olabiliyorsak, bu tür mallara serbest mal deniliyor.”
Geçmişte “hava” genellikle serbest mala örnek olarak gösterilirdi. Ama şimdi iktisat tanımına göre soluduğumuz hava artık doğada bol bulunmasına rağmen parasız sahip olabileceğimiz bir serbest mal tanımından çıkmış durumda. Soluduğumuz hava bile “mal” olarak tanımlanabiliyor. Pes doğrusu! Artık nefes alırken de para hesabı yapmak zorunda kalacağız, tabii temiz hava almak istiyorsak eğer. İşte kapitalizm!
Günümüzde solunan havanın kalitesinin yükseltilmesini sağlamak amacıyla kullanılan kirlilik önleyici filtreler, kirlilik ölçüm cihazları gibi “maliyetli” faaliyetler nedeniyle, en azından, temiz hava artık “serbest bir mal” olmaktan çıkmıştır. Nitekim Wall Street Journal gazetesinden özetlenen aşağıdaki haberde bu durumu görmek mümkündür. Habere göre dünyanın en kalabalık kentlerinden birisi olan Mexico City’de yeni ve kârlı bir girişimcilik başlamış: TEMİZ VE SOLUNABİLİR HAVA TİCARETİ. Yaklaşık 20 milyon insanın yaşadığı bu kentte, 3,5 milyona varan araç sayısı, toz, kurşun ve diğer kimyasal maddeler nedeniyle, yılın 300 gününde hava kirliliği insan sağlığını tehdit eder boyutlarda olmaktadır. Özel girişimciler parklarda ve alışveriş merkezlerinde kurdukları oksijen çadırlarında dakikası yaklaşık bir dolardan temiz hava ticareti yapmaya başlamışlardır. Öte yandan, ABD’nin Los Angeles kentinde yapılan araştırmalara göre, devletin koyduğu temiz hava standartlarının sağlanabilmesinin maliyeti, bu kentte yaşayan her bir kişi için yılda yaklaşık 1200 dolara ulaşmıştır. Bu iki örnek göstermektedir ki, dünyanın pek çok ülkesinde temiz hava serbest bir mal olmaktan çıkmıştır.
Burjuvazi üretimi kâr için yapar. Çevrenin temizliği, insanların sağlığı, onlar için önemli değildir. Yeter ki sermayelerine sermaye eklesinler, onlar için en önemli şey budur. Kapitalizmin doğası gereği üretim anarşik bir biçimde yapılır. Kaynaklar sınırsızca tahrip edilir. Doğaya ve insana son derece zararlı bir biçimde üretim yapılır. Burjuvalar hem havayı kirletiyorlar, hem de arsızca bunun üzerinden de para kazanıyorlar. Kirlilik önleyici filtreler, kirlilik ölçüm cihazları vs. Sanki bunlar çözüm olabilecekmiş gibi…
Üretim gerçekten insanların yararına kâr güdüsü olmadan yapılmış olsaydı, ortaya zaten böyle bir tablo çıkmazdı. Buna rağmen sanki çevre kirliliğinin en önemli sebebi sanayi atıkları değilmiş gibi, deodorant kullanımını, sokaklara çöp atılmasını, Avustralya’daki koyunların çıkardığı gazları “asıl bunlar çevreyi kirletiyor” diye önümüze sürerek, bizimle adeta dalga geçiyorlar. Kendileri buna inanmasalar da biz işçileri bu palavralara inandırmaya çalışıyorlar.
Çevreci örgütlerin faaliyetleri ise bu kirliliği önleme şansına sahip değildir. Çünkü onlar sorunun asıl kaynağını, kirliliğin gerçek sorumlusunu göremiyorlar ya da görmek istemiyorlar. Örneğin Green Peace örgütü kapitalizm varken, temiz bir çevre yaratmak umudu içindedir. Ancak boşuna debeleniyorlar. Kendilerini fabrika kapılarına zincirlemekle hava temizlenmiyor. İşçiler fabrikalardan, yalnızca kendi cepleri için üretim yaptıran burjuvaziyi kovmadan bir şey elde edilemez. Denizlere dökülen atıklar, anarşik bir biçimde üretim, savaşlarda atılan bombalar, milyonlarca arabadan çıkan zehirli gazlar ve daha birçok şey bu gezegenin geleceğini tehdit ediyor. Bugünkü teknolojiyle doğaya zarar vermeden kullanılabilecek yöntemler var. Ama kullanılmıyor. Çünkü kapitalizmde eğer bir şey kâr getirmiyorsa bu yöntem uygulanmaz. Bunun sonucunda dünya üzerinde yaşayan canlıların sağlığını tehdit ediyor olsa da, doğa tahrip de olsa durum değişmez. Kâr, kâr yine de kâr diyor patronlar sınıfı…
Dünyadaki her şeyi biz üretiyoruz ama, nasıl ve ne şekilde üreteceğimize kapitalistler karar veriyor. Fabrikalarda gaz kokularını, tiner kokularını, kumaş tozlarını, şeker tozlarını, talaş tozlarını vs. ciğerlerimize çekerek çalışmak zorunda kalıyoruz. Çünkü yaşamak için çalışmak zorundayız. Fabrikalarda durum buyken mesai saati bitip, fabrika dışına çıktığınızda da temiz hava alamıyoruz. Fabrikaların içi de dışı da kapitalizmin pisliğiyle boğulmuş durumda.
Biz işçilerin durumu böyleyken, burjuvalar bizlerin üzerinden kazandıkları paralarla dünyanın bütün nimetlerinden yararlanıyorlar. Bizler bu dünyanın barbarlığa gitmesini insanlığın ve tüm canlıların yok olmasını istemiyorsak eğer, kapitalizme karşı mücadele etmeliyiz. Onun yerine doğayı ve insanı düşünen, üretimi insanların ihtiyacı için yapan bir sistem kurmalıyız. Bunun adı da SOSYALİZM’dir.
Bedava yaşıyoruz,bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
(Orhan Veli KANIK)
link: MT okuru bir büro işçisi, Artık Temiz Hava Almak da Parayla!, 15 Mart 2006, https://marksist.net/node/963
Kapitalizm ve Cinnet
Eşit Davranma İlkesi!