13 Şubatta Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan Anagold Madenciliğe ait Çöpler altın madeni sahasının atık dağlarında çökme meydana geldi. Siyanür ve sülfürik asit başta olmak üzere birçok ölümcül kimyasal içeren liç yığını adeta sel olup akarak 100 dönümlük alana yayıldı. Şirket, facianın yaşandığı gün liç sahasındaki çatlakları fark eden işçilerin uyarılarını dikkate almak bir yana, dinamit patlatmaya devam etti ve kaçınılmaz olan yaşandı. Resmi açıklamalarda 9 işçi dense de, tonlarca ağırlıktaki liç yığınının altında kaç işçinin kaldığı, sermayenin kâr hırsı yüzünden kaç işçinin daha yaşamını yitirdiği henüz net değil.
Sıradan bir heyelan, bir doğal felâket gibi gösterilen bu facia, uzmanların tüm uyarılarına rağmen göz göre göre yaşandı. Maden sahasının yıkıcı depremlere gebe bir fay hattının üzerine kurulu olması, heyelan riskinin bulunması, maden sahası etrafında birçok canlının barındığı ormanlık alan ve meraların bulunması, hemen yanı başından Fırat nehrinin geçmesi, bölgenin insan yerleşim alanlarına yakın olması gibi birçok sebep siyanürlü altın madeni sahasının işletilmemesi gerektiğini apaçık ortaya koyuyordu. Konunun uzmanı çevre mühendisleri, metalürji mühendisleri bu maden alanının kaçınılmaz olarak felâkete yol açacağını döne döne söylemişlerdi.
TMMOB, TTB, TBB gibi meslek örgütlerinin, bölge halkının, çevre aktivistlerinin uyarılarına, itirazlarına, açtıkları davalara rağmen, yüzde 80’i Kanada merkezli SSR Mining’e, yüzde 20’si ise Çalık Holdinge ait olan maden şirketi, maden sahasında kapasite arttırarak faaliyete devam etti. 2010 yılında faaliyete geçen maden sahasında, 2014 ve 2021 yılında tüm itirazlara rağmen olumlu Çevresel Etki Raporu (ÇED) verilerek 2 kez kapasite arttırıldı. İtiraz davaları 2021 yılından bu yana sürüyor.
2022 yılında maden sahasında siyanür taşıyan boruların patlamasıyla Fırat nehrine siyanürlü su karışmış ve büyük bir çevre felâketi yaşanmıştı. Felâketin boyutlarının araştırılması bir yana üstü örtüldü. Maden çıkarma faaliyeti sadece altı gün durdurulan şirkete göstermelik 16 milyon lira para cezası verildi ancak daha sonra şirkete 7,2 milyon dolarlık yani yaklaşık 209 milyon liralık vergi indirimi yapıldığı ortaya çıktı. Yaşanan felâkete rağmen 2023 yılında şirketin bir kez daha kapasite arttırma talebine “ÇED gerekli değildir” denerek onay verildi. Bu karara da birçok kurum ve kişi tarafından itiraz edildi ve davalar açıldı. Dava dilekçelerinde ve keşiflerde meslek örgütleri tarafından sahada kayma riskinin yüksek olduğu belirtilmesine rağmen yine faaliyet durdurma kararı verilmedi.
Doğanın, maden işçilerinin, bölge halkının yaşamının hiçe sayılmasıyla gelinen noktada etkisi yıllarca sürecek büyük bir faciaya davetiye çıkarıldı. 13 Şubatta yaşanan faciayla tonlarca siyanür çevreye saçıldı. Bu siyanürün Fırat nehriyle taşınacağı, toprakla birlikte yeraltı sularına ve tarım arazilerine karışacağı, buharlaşan siyanürün yağmurlar aracılığıyla çok daha geniş bir bölgeye yayılacağı ortadadır. Toprak altında kalarak yaşamını yitiren maden işçileri, ocağına ateş düşen işçi aileleri ise konunun yürek yakan başka önemli boyutudur.
Daha 6 Şubat depremlerinde yaşanan yıkımın yaraları sarılamamışken bir başka büyük felâketle karşı karşıyayız. Etkisi bu denli büyük facialarla bu kadar sık karşılaşıyor olmamız bir tesadüf değildir. Bu tablonun çok açık nedenleri vardır. Faşist rejimin yarattığı çürüme devletin tüm kurumlarında yansımasını buluyor. Depremde çadır satan Kızılay, arama kurtarma çalışmalarını şova dönüştüren AFAD, gerçekleri sumen altı eden bilirkişi raporları, itirazları hatta AYM kararlarını hiçe sayan idari mahkemeler, uzman görüşlerine kulak tıkayan devlet bürokrasisi... Yerlisiyle yabancısıyla sermaye sınıfı için adeta dikensiz gül bahçesi yaratılıyor. Soma’da, Ermenek’te Amasra’da, Çorlu tren faciasında, Hendek havai fişek fabrikasında yaşanan katliamlar sonucu sorumluların bırakın cezalandırılmasını neredeyse ödüllendirilmesi sermaye sınıfının her türlü pervasızlığı yapmasının önünü açıyor. İşçi sınıfının en ufak bir hak arayışına dahi tahammülü olmayan faşist rejim, sıra sermaye sınıfına geldiğinde her şey mubahtır diyor.
6 Şubat depremlerinde yaşanan yıkımın da, 13 Şubat faciasının da sorumlusu kâr hırsıyla doğayı ve insanı azgınca sömüren sermaye sınıfı ve onca itiraza ve uyarıya rağmen, önlem almayan, engel olmayan tersine inatla faciaların önünü açan sermaye devleti ve faşist rejimdir. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum işçi sınıfı için uzun süredir yaşamsal bir tehdit haline geldi. İşçi sınıfı ancak örgütlenerek, faşist rejimi def ederek, sermayenin karşısına dikilerek bu facialardan ve katliamlardan kurtulabilir, yaşananların hesabını sorabilir.
link: Elçin Karaca, İliç’te Sermaye-Rejim İşbirliğiyle İşçi ve Çevre Katliamı!, 15 Şubat 2024, https://marksist.net/node/8193
Ekonomide Dönüş Çok, Saldırı Bâki
Vasfın Değersizleşmesi ve Yükselen Mücadele Dinamikleri