Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 9 Eylülde, kendi sosyal medya hesabı üzerinden öğrencilerin barınma sorununa “alternatifler” sunacak tweetler ve videolar yayınlamış, bu can yakan soruna “çözüm” yolunu göstermişti! Paylaştığı videolardan birinde, kira ödeyemeyen ama “kafasını kullanan” bir genç, her nasılsa TOKİ’den ev sahibi oluyor ve “peşin alan esnaf” posterindeki pozlarla nasıl ev sahibi olduğunun “hikâyesini” anlatıyordu. Milyonlarca insanın ay sonunda kirayı nasıl ödeyeceğini dert edindiği, yüz binlerce öğrencinin yurt veya başını sokabileceği bir ev bulamadığı için okulunu dondurmak ya da bırakmak zorunda kaldığı bir dönemde Bakan Kurum’un bu paylaşımı niye yaptığı daha sonra anlaşıldı. Bakanın o günkü paylaşımının TOKİ konutlarının reklamı olduğu açıktı açık olmasına ama henüz tam olarak neyi hedeflediği birkaç gün sonra ortaya çıkacaktı. Zaten yaptığı bu paylaşımların beraberinde Erdoğan’ın 13 Eylülde vereceği “büyük müjdenin” haberini de vermişti. Yani ortam ısındırılıp, kira ve konut sorununa çözüm getiriyor görünen bir proje piyasaya sunulacaktı.
Nihayet 13 Eylülde Erdoğan, “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi” olarak ilan ettiği projeyi tanıtarak, 81ilde ve tüm ilçelerde önümüzdeki beş yılda 500 bin sosyal konut, 50 bin işyeri yapmayı, 250 bin konut amaçlı altyapısı halledilmiş arsa satmayı hedeflediklerini açıkladı. Erdoğan’ın projeyi tanıttığı törendeki bazı detaylar şöyleydi: İlk temeli yılbaşında atılacak olan projenin 250 bin konutu 2 yılda bitirilip hak sahiplerine teslim edilecek. Diğer yarısı da kalan süre içinde tamamlanacak. Projedeki 2+1 konutlar için 608 bin TL, 3+1 konutlar için ise 850 bin TL bedel biçilecek. Başlangıçta bedelin %10’u peşinat olarak ödendikten sonra 2+1’lik konutları alacak olanlar 240 ay boyunca 2280, 3+1’i alacak olanlar ise aynı süre içinde 3187 TL’den başlayan taksitleri ödemekle yükümlü olacaklar. Hak sahipleri, 500 TL ödeyerek projeye başvuru yapanlar arasında çekilen kurada seçilecek.
Açıklanan bazı detaylara rağmen birçok belirsizliği olan projenin alelacele hazırlandığı ortada! TOKİ’nin Başvuru Bilgilendirme Formunda, konutların adet, brüt ve net metrekare ölçüleri ve fiyat bilgilerinin projenin ihalesi yapıldıktan sonra kesinleşeceği duyuruldu. Daha açıklandığı ilk birkaç günde bile proje çeşitli değişiklikler geçirmeye başladı. Proje duyurulduktan sonraki gün ödeme şartlarında değişiklik yapıldı. Taksit ödemelerinin, konutun teslimini takip eden ayda başlayacağı açıklanmıştı ancak TOKİ’nin sitesinde ödemelerin, sözleşme tarihini takip eden ay itibariyle başlayacağı belirtildi. Ayrıca taksit tutarlarının da her yılın Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere yılda iki kere bir önceki 6 aylık dönemdeki memur maaş artış oranı dikkate alınarak tespit edileceği açıklandı. Erdoğan’ın projeyi açıklarken verdiği rakamlar da sonradan güncellendi. İstanbul, Bursa, Antalya, İzmir’de 3+1 konutlarının bedeli 950 bin, aylık taksitleri 3562 lira, 2+1 konutların bedeli de en düşük 679 bin lira olarak “güncellendi”. Diğer illerde değişiklik yapılmayacağı açıklandı. Daha proje yeni gündeme gelmişken bu gibi değişiklikleri rahatlıkla yapan bir iktidarın, ilerleyen süreçlerde başka değişiklikleri yapmayacağına kim garanti verecek?
Görüldüğü gibi bu proje de Erdoğan’ın daha önce ilan ettiği birçok “müjde” gibi sayısız tuzaklarla doludur! Projeye başlanacağı ve bitirileceği varsayılsa bile, 2 yıl sonra teslim edileceği açıklanan konutların sahiplerinden bu 2 yıl içinde hem ikamet ettikleri evlerin kirasını, hem projenin taksitlerini, hem de sonraki 18 yılda ne kadar olacağı belli olmayan taksitleri ödemeleri bekleniyor! Yani ev sahibi olmak isteyen milyonlarca insan, belirsizliklerle dolu bir proje için büyük bir yükün altına girmek zorunda bırakılıyor. 5500 TL’lik asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği, asgari ücretlinin yoksulluk sınırının dörtte birinin bile altında yaşadığı, ev kirasını, faturalarını, en temel gıda ihtiyacını karşılayamadığı koşullarda bu yükün altından nasıl kalkacağı tam bir muammadır!
Kira ve konut fiyatlarının milyonlarca insan üzerinde yarattığı olumsuz psikolojiyi tersine çevirmenin önemini anlayan Erdoğan, ihalesi bile 6 ay sonra başlayacak olan bu projeyi şişirdikçe şişiriyor: “Böylesine devasa bir yatırım ülkenin tamamında ev ve kira fiyatlarını düşüreceği gibi vatandaşlarımızın konuta erişimini de kolaylaştıracaktır. Ülkemizdeki konut sahipliği oranını daha da arttıracaktır.” Yandaş gazeteler daha da ileri giderek bu “sosyal konut” projesinin fahiş kira ve konut fiyatlarını nasıl sihirli bir değnek gibi düşürdüğünü –hem de birkaç gün içinde– yazmaya başladılar. Daha proje açıklandıktan birkaç gün sonra Hürriyet gazetesinde hangi kamuoyu araştırmasına dayanılarak yazıldığı belli olmayan şu satırlara yer verilmesi ibretlikti! “Sosyal konut fırsatı ile konut satışındaki dengeler değişti. Geçtiğimiz aylarda talebin canlı olmasını fırsata çeviren mülk sahipleri günlük fiyat değişimi yapıyor, rakamlar sürekli artıyordu. Önce konut kredilerine gelen sınırlama, ardından da sosyal konut projesiyle alıcı beklemeye geçti. Fiyatlar ve ödeme koşulları cazip olunca milyonlarca kişi sosyal konuta yöneldi ve talep geriledi. Emlak sektörü temsilcilerine göre talebin gerilemesi ile ‘köpük’ diye tabir edilen gerçek dışı fiyatlamada düşüş başladı.”
Toplumu gerçeklerden koparma kampanyasının figüranları “üstlerine düşeni yapıyor”, yaratılan illüzyonu canlı tutmak için canhıraş çalışıyorlar! Oysa dudak uçuklatan rakamlar ve kredi sınırlamasıyla konut satışındaki gerileme çok daha önce başlamıştı. Ev satın almanın emekçiler için ulaşılmaz bir hayal olduğu bugünkü koşullarda TÜİK’in verileri bile bunu ortaya koyuyor. Bu verilere göre, Temmuz ve Ağustos aylarında konut satışları geçen yılın aynı aylarına göre %13’e yakın oranlarda azaldı. Yani hem alım gücünün çok fazla düşmesi hem de konut fiyatlarının katlamalı bir şekilde yükselmesi emekçilerin ezici çoğunluğu için ev almayı olanaksız hale getirdi. İşin aslı, vermek yerine hep almak yönündeki becerilerini sürekli bir üst seviyeye çıkaran iktidarın yola başladığı 2002 yılında ev sahipliği oranı %73 seviyesindeyken 2014’te bu oran %61’e, 2021’de ise %57’ye düştü. Yine 2021 yılında düşük bir bedel karşılığında bir konutu mesken tutan veya bir yakınının konutunda ücretsiz oturanların oranı ise %16 civarındaydı.
Projenin takdiminden birkaç gün sonra yapılan eleştiriler karşısında Bakan Kurum’un attığı bir tweeti iktidarın son yıllarda yaşanan gerçekleri ya inkâr eden ya da tersine çeviren yaklaşımını özetliyordu âdeta: “Aziz milletimiz bize güveniyor. İtibarsızlaştırma kampanyasını elinin tersiyle itiyor. İki günde 1 milyon 700 bine yakın başvuruya ulaştık. Bugüne kadar ne söz verdiysek; YAPTIK, YAPIYORUZ, YAPACAĞIZ! Teminatımız yaptıklarımızdır, Teminatımız Recep Tayyip Erdoğan’dır.” En büyük marifeti olan inşaatla ülkeyi şantiyeye çeviren ve bununla övünen iktidar 20 yılın sonunda yalnızca yandaş müteahhitlerini zirvelere taşıdı. İşçi, emekçi yoksul milyonları bıraktık ev sahibi yapmayı, kira bile ödeyemediği çıkışsız koşulların içine düşürdü. Bu çıkışsızlık içindeki umutsuz ve en önemlisi iktidara karşı sınıfsal bir tutum içinde olamayan örgütsüz emekçilerin “denize düşen yılana sarılır” misali, önünü arkasını araştırmadan bu projenin üstüne atlamasını iktidar kendine olan güvenin göstergesi olarak yutturmak istemektedir. Muhalefet tüm sorunların çözümünü seçime endeksleyerek kitleleri pasifize ettikçe, iktidar seçimi garantilemenin formülleriyle aynı kitleleri hipnotize edebilmektedir.
Milyonlarca insanı beslenme ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getiren iktidar şimdi “yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyerek kendi eliyle yarattığı konut sorununa “çözüm” bulduğunu iddia ediyor. “Asgari ücretliler hem kira ödeyip hem de konut kredisini nasıl ödeyecek?” diye sorulduğunda yine aynı Bakan iktidarın vicdansızlığına sözcülük ediyor: “5500 lira alıyor, hem kira ödeyecek, hem konut kredisi ödeyecek, hem de evini geçindirecek... Tabii bunu yapabilmesi için ilave mesai ve kazanç sağlaması gerekiyor. Bunun için vatandaşımız biraz dişini sıkarak, biraz eşinden, dostundan borç alarak, biraz ek mesai yaparak bu bedeli karşılayabilir.” İktidar sözcüleri en iyi yaptıkları şeyden bahsediyor. Şimdilik asgari ücretin yarısından fazla olan ve her yıl zamlanarak artacak olan taksitleri gırtlağınızı sıka sıka alacağız deniyor âdeta! İktidarları boyunca daha fazla çalışmak zorunda kalan, borç batağına batan milyonlara yine borcun yolu gösteriliyor. Tabii borç verecek kimse kaldıysa!
Yap(ma)dıkları yap(may)acaklarının teminatıdır!
Erdoğan yeni konut projesini tanıtırken 20 yıldır TOKİ’yle 1 milyon 170 bin konut yaptıklarını, 2019 yılında önce 50 bin adet, ardından 100 bin adetlik iki sosyal konut projesini başlattıklarını ilan ederek açılış yapmıştı. Oysa yeni “konut projesi”, TOKİ projelerinin tanıtım fiyatlarının çok üzerinde ödeme yükümlülüğü getirdiği, yerleşim yerlerinin dışında kaldığı ve en önemlisi de taahhüt edilen sürede bitmediği gibi pek çok tartışmayı da gündeme taşıdı. 2019’da Erdoğan büyük bir coşkuyla bu konutların tanıtımını yapmış, büyük sözler vermişti. 220 bin lira bedel biçilmiş olan konutlar için hak sahipleri ödemelere başlamasına rağmen, 600 günde teslim etme sözü verilen proje birçok yerde tamamlanmamıştır. Bu sosyal konut kampanyasından sonra hayal ettiği eve kavuşmayı bırakın, evin temelini bile göremeyenler defalarca çeşitli kanallar üzerinden şikâyetlerini bildirmelerine rağmen bir sonuç elde edemiyorlar. Aksaray’da, Kayseri’de, Bolu merkezde, İstanbul Tuzla’da, Ankara Balâ’da, Karaman’da, Bilecik Bozüyük’te ve daha birçok bölgede TOKİ konutlarına başvuranlara hâlâ konutları teslim edilmiş değil. Ne yazık ki iktidara güvenerek, zamanında teslim edilecek, hedeften sapılmayacak sözünün verildiği bu projeye başvurup, çekiliş günü sevinç çığlıkları atan emekçi insanların bir kısmı, şimdi temeli dahi atılmamış olan boş arazilerin önünde gözyaşlarıyla bekliyorlar! Sosyal medya üzerinden sorularına verilen cevaplarda bazı projelerin ihalelerinin dahi yapılmadığı anlaşılıyor. İktidarın bu projeyi bile bitirmeye takati yokken, 5 katından daha büyük bir projeyi gerçekleştirme sözünün bir garantisi olabilir mi acaba? Peki ya 2+1’lik bir konuta 2021 yılında 293 bin TL fiyat biçilmişken şimdi en az 608 bin TL fiyat biçilmesine ne demeli?
İktidar giderek eriyen tabanını konsolide etmek, bir seçimi daha garantilemek için son birkaç yılda var olmayan ve gerçekleştirilemeyecek “müjdeler”de yaratıcılığının sınırlarını zorluyor! Yerli ve milli araba mı üretilmedi? Ocağı, kombiyi sonuna kadar açtıran büyük doğalgaz rezervleri mi bulunmadı? Uzaya gidileceğinin müjdesi mi verilmedi? Şimdi de el avuç açılarak döndürülmeye çalışılan ekonomide, tamamlamak için en az 356 milyar lira gerektiren ve “sosyal konut” kriterleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir proje piyasaya sürüldü. İnşaat sektörünü canlandıracak ve yandaş müteahhitler ihya edilecek derseniz, bunun için bile projenin hayata geçirileceği bir realite gerekiyor! Bir dönemler hayali ihracatlara yol veren iktidarlardan bugün artık hayali inşaatlarla göz boyayıp yol yürümeye çalışan bir iktidar dönemine girmiş durumdayız!
Bugün Türkiye’de konut sorunu iddia edildiği gibi konut yetersizliğinden ibaret bir sorun değildir. Yalnızca İstanbul’da bile 1 milyon 800 bin civarında boş konutun bulunması sorunun başka nedenleri olduğunu gösteriyor! Sorunun temeli insanın en doğal hakkı olan barınma hakkını hiçe sayıp, konutları metalaştıran kapitalizmden kaynaklanmakta, rejimin özellikle yandaş inşaat tekellerini beslemeye odaklı politikaları ise bunun üstüne tuz biber ekmektedir. İktidarın meşrebine uygun olarak bu politikalardan geri adım atmaya niyetli olmaması karşısında muhalefet de uyuyan devi uyandırmamak için işçi ve emekçi kitleleri mücadeleden uzak tutarak âdeta sınıfı kendi iktidar dönemine hazırlamaktadır. İşçi sınıfının mücadelesinin yükselmesinden korkan muhalefetteki düzen partileri işçi ve emekçi kitlelerin gırtlağını sıkan koşullar karşısında sus pus beklemelerini, seçim sandığında kendileri için oy vererek sorunların çözümünü kendilerine bırakmalarını salık vererek iktidardan çok da farklı bir tutum almıyorlar. Sınıfın sorunlar karşısında tepki vermesini engellemek için canhıraş uğraşıyorlar. Oysa bugün işçi sınıfının çeşitli kesimlerinin yaşadığı, giderek derinleşen sorunların göstermelik değil köklü bir şekilde çözülmesi gerekiyor. Barınma sorununu krize dönüştüren fahiş kiralara karşı etkin bir düzenleme yapılmalıdır. Kiralara getirilen %25’lik artış sınırlamasının pratikte hiçbir geçerliliğinin bulunmadığı ortadadır. Bugün boş olarak bekleyen yüz binlerce konutu da kullanıma sokacak şekilde gerçek bir sosyal konut projesi atılımı gerçekleştirilmeden, öğrenciler için ücretsiz ve nitelikli yurtlar yapılmadan milyonlarca emekçinin barınma sorununu çözmek mümkün değildir. Fakat kapitalist efendilerin bu sorunu çözmek gibi amaçları yoktur, onlar tam aksine bundan kâr etmenin, bu meseleyi oya tahvil edecek yanılsamalar yaratmanın, kitleleri boş hayaller peşinde oyalamanın derdindedirler. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kronik bir sorun haline gelen barınma sorunu işçi sınıfına kapitalizme çaresizce boyun eğmemesini dayatmaktadır. Bu sorunda da çözümün tek bir adresi vardır, o da işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir! İşçi sınıfı sermayenin boyunduruğundan kurtularak sorunlarının çözümü için talepleri etrafında örgütlenmelidir!
link: Aylin Dinç, Yine Bir Soygun Müjdesi, Yine Seçim Hesapları , 8 Ekim 2022, https://marksist.net/node/7767
Mega Zenginlerin Kıyamet Sığınakları
“Son Köle Gemisi” Clotilda’dan Geriye Ne Kaldı?