1980 faşist askeri darbesi, militan sınıf sendikacılığı fikrini işçi sınıfının içinden söküp atmak için her tür baskıyı uyguladı. Mücadeleci sendikal anlayışın odağı olan DİSK kapatıldı. İşkolu barajları, grev yasakları ve noter şartıyla faşist rejimlere özgü korporatif sendikacılık anlayışı geliştirilmeye çalışıldı. Bu çizginin en temel izleyicisi Türk Metal sendikası oldu. Türk Metal sendikası 1980’den sonra işçi mücadelesini milliyetçi, devletçi, işbirlikçi çizgide tutmayı hedefleyen faşist rejimin en gözde sendikasıdır. Bu sendika kurulduğu günden bu yana patronların eliyle beslendi ve metal işçilerinin sırtından semirdikçe semirdi. Son dönemde sermaye sınıfının kampları arasında yaşanan iktidar çatışmasında burjuva kesimler birbirlerinin ipliğini pazara çıkartırken, bu çatışmada açık bir taraf olan Türk Metal’in kirli çamaşırları da açığa dökülmeye başlandı. Nitekim çok geçmeden Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek, “Ergenekon Terör Örgütüne” üye olduğu ve finansal destek sağladığı gerekçesiyle tutuklandı.
Geçtiğimiz yılın Ekim ayından bu yana, Türk Metal sendikasının faşist yöneticilerini Ergenekon ile ilişkilendiren haberler ortaya çıkmaya başlamıştı. Böylece burjuva iktidar bloğu içindeki çatlaktan sızan pislikler, işçi sınıfının tepesine çöreklenmiş hain sendika bürokratlarının kim olduklarını bir kez daha gösterdi. Sendikanın Manisa şube başkanı, sendikadan Avrasya Televizyonuna para aktarıldığını söyleyince, buzdağının bir kısmı görünmeye başlandı. Manisa Şube Başkanı Mehmet Ali Özaltın 8 Ekim 2008’de Zaman gazetesine yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “Özbek’in Ergenekon’a aktardığı paralarla ilgili olarak ciddi belgeler vereceğiz. Örneğin Bursa’da yapılan mitingde organizatör Hurşit Tolon paşaydı. İşyerlerinden arabalar kaldırdık. Bizim işçilerimiz katıldı. İşçiler tehditle, baskıyla gitti. Şu anda da benim işyeri temsilcilerim tehdit ediliyor.” Böylece işçi sınıfının Türk Metal sendikası aracılığıyla faşist örgütlenmelerin kitle gücü haline getirilmeye çalışıldığının kanıtlarından birini açıklamış oluyordu.
Özbek hakkında iddialar Ergenekon davası görülmeye başlandığından bu yana gündemden düşmedi. Gazetelerde boy boy Özbek’e ait mal varlıkları yayınlanmaya başlandı. Özbek’e ait servetin ucu bucağı gözükmüyor. Mal varlığı sendika başkanından daha çok herhangi bir patronun mal varlığına benziyor. Tam 33 yıldır oturduğu sendika başkanı koltuğunda işçilerin aidatlarından elde ettiği paralarla palazlanan Özbek, yıllar içinde işçilere ihanet ederek servetini büyüttü. Özbek patronların çıkarlarının öz bekçiliğini yaparak oteller, villalar, apartmanlar, televizyon kanalı, gazete ortaklığı, çiftlikler, lüks otomobiller ile ödüllendirildi.
Mustafa Özbek’in kontra faaliyetleri Türk Metal sendikası ile sınırlı kalmıyor. Özbek, Türkiye çapında örgütlenen ve 1,5 milyon üyesi olan Türk Boyları Konfederasyonu’nun “Beyi”dir. Özbek, “vatan, millet, devlet, bayrak ve Atatürk” diyen bütün kişi, kurum ve kuruluşları, adı “Türkiye’m Topluluğu” olan bir çatı örgütünde örgütlemiştir. SSCB dağıldıktan sonra TC’nin emperyal planlarının bir parçası olarak, 1994 yılında Avrasya Metal İşçileri Federasyonunun kuruluşuna öncülük eden de Özbek’tir. Özbek, TUSAM (Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi) adlı kuruluş aracılığıyla sermaye sınıfına akıl hocalığı da yapmaktadır. Cumhuriyet gazetesinin ortaklarından olan Özbek, TUSAM’a bağlı Strateji adlı haftalık dergi ile statükocuların hedeflerini topluma yaymaktadır. Cumhuriyet mitinglerinin ateşli savunucu olan Özbek, metal işçilerini zorla mitinglere katmaktan çekinmemiştir.
Mustafa Özbek’in tutuklandığı haberi duyulmaya başlayınca, Özbek’i desteklemeye giden, basın açıklamalarıyla Özbek’in arkasında duranlar oldu. Sendikal mücadeleyi, demokrasiyi ve insan haklarını öne sürerek Özbek’e sahip çıkan CHP milletvekillerinin kim oldukları ve nerede durdukları bir kez daha ortaya serildiği gibi, aynı haltı yiyen sendikacıların meşrebi de görüldü.
Mustafa Özbek’i “işçi lideri” sıfatıyla değerlendirerek, aklamaya çalışanlardan biri de Türk-İş konfederasyonu oldu. Türk-İş Başkanlar Kurulu yayınladığı bir bildiri ile Özbek’e sahip çıktı. Yapılan açıklamada “Mustafa Özbek işçi sınıfı hareketinde büyük emeği olan bir işçi lideridir. Hukukun üstünlüğüne inanan Türk-İş, bağımsız yargının vereceği adil karar ortaya çıkıncaya kadar Özbek’in yanında olacaktır” denildi. Bu da Türk-İş içindeki kirli dengelerin ve ayak oyunlarının çamurunda çürümüş bürokratların sonunda Özbek gibilere bile arka çıkmaktan kaçınamadıklarını ortaya koymuştur.
Yıllardır Türk Metal’in tepesine çöreklenmiş olan Özbek’in işçi sınıfına karşı sendikal alan üzerinden işlenen suçlarda diğerlerinden fersah fersah ileride olduğu şüphesizdir. Ancak son tahlilde diğer kokuşmuş sendika bürokratlarının da sermaye düzenine hizmette aynı genel fonksiyonu görmekte oldukları da bir gerçektir. Dolayısıyla onlar Özbek’le “aynı gemide”dirler. Aralarında rekabet ve tepişmeler olabilse de bu temel gerçek yerinde durmaktadır.
Öte yandan sendikal alanda Özbek’e arka çıkanlar Türk-İş’le sınırlı kalmadı. DİSK başkanı Süleyman Çelebi de yaptığı açıklamalarla kervana katıldı. Bu da, bir CHP’li olarak Çelebi’nin de egemen sınıf içi çatışmada bir taraf olduğunu bir kez daha ve net biçimde göstermiştir. Bir DİSK başkanının, asıl varoluş sebebi ve misyonu DİSK’i ve onun asıl dinamosu Maden-İş’i yok etmek olan Özbek’e ve Türk Metal’e sahip çıkmaya kalkması sendikal hareketin vahim durumuna bir kez daha işaret etmektedir.
Faşist darbenin beslemesi!
Türk Metal sendikası Özbek’in 33 yıllık krallığıyla yönetiliyor. Sendika sınıf mücadelesinin yükseldiği 1963 yılında kuruldu. 1975 yılından bu yana Özbek sendikanın değişmeyen tek başkanıdır. Sendikada, sendikal demokrasinin zerresine dahi müsamaha edilmiyor. Kurulduğu günden bu yana sendikada emir komuta işleyişi hüküm sürüyor. Türk Metal bürokrasisi sendikayı 1980 darbesine değin, faşist örgütlenmelerin, grev kırıcılığın, işçi sınıfı ve komünizm düşmanlığının temel üssü haline getirmiştir. Faşist darbeye değin rüştünü ispatlayan Türk Metal sendikasının tepesindeki bürokratlar, bunun ödülünü darbeden sonra fazlasıyla aldılar. 1980 faşist darbesi öncesinde metal işkolunda işçilerin gözünde iyice teşhir olmuş sendika, darbe sonrasında DİSK’in kapatılması ve öncü işçilerin fabrikalardan tecrit edilmesiyle yeniden parlatılmaya başlandı. Maden-İş üyesi işçiler zorla Türk Metal’e geçirildi. Bugün Türk Metal sendikası metal işkolunda Koç ve Sabancı’nın fabrikaları başta olmak üzere 500’ün üzerinde fabrikada örgütlüdür ve 300 binden fazla üyesiyle en büyük sendika konumundadır.
Özbek tipi sendikacılar, MESS (Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası) patronları tarafından sendikaların başına tepeden atanmışlardır. Sermaye sınıfının işçi sınıfı içindeki ajanları olan bu sendika bürokratları, her tür işçi uyanışını bastırmak, mücadeleyi frenlemek ve işçileri devletçi, milliyetçi çizgiye yönlendirmek üzere görevlendirilmişlerdir. Metal işçilerinin geçtiğimiz Aralık ayında bağıtlanan 2008-2010 dönemine ait son toplusözleşme görüşmelerinde Türk Metal’in patronlara uşaklık ettiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. TİS sürecinin başında yüzde 20 zam rakamlarını dilinden düşürmeyen Türk Metal, işçilerin çıkarlarını MESS’e kurban etmiştir.
“Önce vatan, önce patron”!
İşçi sınıfını örgütlenmekten, mücadeleden, grevden ve daha önemlisi sendikalara güvenmekten alıkoyan adreslerin başında işbirlikçi sendika bürokratları geliyor. Sermaye sınıfının baskılarından çok daha fazlasını yıllardır işçi sınıfı üzerinde uygulayan işbirlikçi sendikacılar kuzu postuna bürünmüş kurtlardan farksızdırlar. Türk Metal sendikasının ambleminde yer alan kurt misali, sendika yöneticileri yıllardır fabrikalarda işçilere saldırıyorlar. İşçilerden gelen her türlü eleştiriye anında işten atmayla cevap veriliyor. Sendika ajanları işçi eylemlerini izleyerek, mitinglere katılan mücadeleci işçileri derhal ispiyonlamakta ve işten attırmaktadır. Fabrikalarda başta Özbek olmak üzere sendika yönetimi hakkında en ufak bir eleştiri dahi yine işten atılmayla son bulmaktadır. İşçi sözcüğünü lügatlarından çıkartan hain bürokratlar, sendika yerine “teşkilat” demeyi uygun buluyorlar. İşçilerin aidatlarıyla inşa edilen beş yıldızlı Büyük Anadolu Otelinde her yıl binlerce metal işçisine MESS’in akıl hocaları eğitimler veriyorlar. Bu eğitimlerle işçilerin kendi çıkarlarını vatan, millet edebiyatı altında patronların çıkarlarına feda etmeleri sağlanıyor. İşçiler esnek çalışma ve kalite çemberleri uygulamalarıyla birbirlerinin rakibi olmak üzere eğitiliyorlar. Tarihinde grev ve direniş sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen Türk Metal sendikasının bürokratları, her sözleşme döneminde patronlardan bol yıldızlı plaketler alıyorlar. “Milli tip” sendikacılığı savunduğunu söyleyen Türk Metal başbuğlarının sloganı, “üretmek, kazanmak ve kazandırmak”tır. Esnek çalışmayı işçilere dayatan sendikacılar yıllardır kendilerine ve patronlara kazandırmaya, işçi sınıfına ise kaybettirmeye devam ediyorlar.
Kriz nedeniyle metal işçileri işlerini patır patır kaybederken, Türk Metal bürokrasisi “önce vatan, önce patron” demeyi sürdürüyor. Ford, Tofaş gibi otomobil devlerinde sendikaya rağmen işten atmalar, ücretsiz izinler işçilere dayatılmaktadır. Krize karşı işçiler lehine tek bir söz dahi etmeyen sendika yönetimi, hakkını arayan işçileri de baskılarla susturmaktadır. Sendika yöneticileri işçilere daha fazla fedakârlık yapmak gerektiğini anlatmaktadır. Uzel traktör işçilerinin 5 aylık ödenmemiş ücretleri için kılı kıpırdamayan sendika, her koşulda patronlara işçilerin alınterini sunmakta bir çekince görmemiştir. İşçileri istifa etmeye zorlayan sendika yönetimi, işçilerin tazminatsız işten atılmalarına sebep olmuştur. Türk Metal sendikası birçok fabrikada Birleşik Metal-İş’in örgütlenmesini kırmak üzere bizzat patronlar tarafından yetkilendirilmiştir. İşçiler sendika değiştirmeye zorlanmakta, direnenler üzerinden her türlü baskı aracı kullanılmaktadır.
Yaşasın Militan Sınıf Sendikacılığı
Tarihi boyunca işçilerin başlarını dahi kıpırdatmasına izin vermeyen Türk Metal, 1998 yılında beklemediği bir tokat yemişti. O yıl İstanbul ve Bursa’da Türk Metal üyesi 80 bin işçi, Ford, Tofaş ve Oyak Renault fabrikalarında, sendikanın ihanetlerine artık yeter diyerek topluca eyleme geçmişlerdi. İşçiler fabrika önünde “Satılmış Özbek İstifa” sloganlarını cesaretle haykırıyorlardı. Sendikadan toplu halde istifa ederek, Birleşik Metal-İş’e (BMİS) geçmek üzerek harekete geçtiler. Tepki öylesine büyüktü ki, işçiler fabrika içindeki tüm otomobilleri preslere attılar. Fakat işçilerin bu patlaması DİSK’e bağlı BMİS tarafından doğru temellerde yönlendirilmeyince işçiler geri adım atmak zorunda kaldılar. Bugünlerde de metal işçileri benzer kaynaşmanın içindeler. Son toplu sözleşme yaşanan krizle birleşince işçilerin öfkesi birikmeye devam ediyor. Bu tepki doğru kanallara akıtılmadıkça, Türk Metal’in hükümdarlığına son verilemez.
İşçi sınıfının geleceği darbe, kriz ve savaş sarmalında, tehlikenin tam ortasında yol alıyor. İşçi hareketini milliyetçilik zehriyle uyuşturan, işçi kitlelerini patronların çıkarlarının edilgen nesnesi haline dönüştüren sendika bürokratlarına karşı devrimci, militan mücadele yükseltilmelidir. On yıllardır işçi sınıfının mücadelesinin önünde faşist bir engele dönüşen Özbek tipi sendikacıları tanımak ve onları oturdukları yerlerden alaşağı etmek, militan sınıf sendikacılığını savunan işçilerin en temel görevlerinden biridir. Fabrikalarda yürütülecek militan bir mücadeleyle Türk Metal’in kaleleri devrilmeli, yok edilmelidir. Militan sınıf sendikacılığı ruhuyla, patronlar ve onların hain işbirlikçilerine karşı örgütlü mücadele yükseltilmelidir.
link: Adil Aksu, “Ergenekon” Tipi Sendikacılık!, 5 Şubat 2009, https://marksist.net/node/7230
Çöp Toplayıcılar
Emperyalist Savaşlara Karşı İşçi Cephesini Oluşturalım!