Geçtiğimiz aylarda Erdoğan gençlerle buluşmak için dijital ortamda bir toplantı gerçekleştirdi. Youtube’tan yapılan toplantıya “size oy moy yok!” tepkisi damgasını vurdu. Sonraki günlerde “Z kuşağı” meselesi gündemi oldukça meşgul etti. Pek çok kişi konuyu kendi bakış açısıyla yazdı çizdi. İnternette bununla ilgili arama yapılınca karşımıza sayısız içerik çıkıyor. Peki, nedir bu Z kuşağı meselesi?
Öncelikle kopartılan vaveyladan başlayalım. Neymiş efendim, bir Z kuşağı varmış, hepimizi kurtaracakmış. Bu Z kuşağı internet çağının kristal çocuklarıymış. Bunlar baskıya gelemezmiş, özgürlüklerine düşkünmüş. Esnek çalışmayı seviyorlarmış. Eskinin düzenli, kurallı çalışma tarzı bu gençlere uymuyormuş. Grup halinde çalışmayı değil bireysel takılmayı tercih ediyorlarmış. Türkiye özelinde şunu da eklemek gerekiyor. Bu gençlerin çoğu önümüzdeki seçimlerde ilk defa sandığa gidecekmiş. Yapılan matematiksel hesaplamalara göre bu gençler tek adam rejiminin sonu olacakmış. Öyle bir kuşak anlatıyorlar ki, bu kuşağın özellikleri olarak anlatılıp övülen şeyler, adeta sermaye ideolojisinin can bulmuş hali!
Elbette bu Z kuşağı meselesi yeni değil. Bundan önce X kuşağı, Y kuşağı, Boomer kuşağı diye pek çok kuşak ismi sayılıyor. Fakat bunların hiçbirinin bilimsel bir temeli yok. Hepsi burjuvazinin ideoloji merkezlerinde üretilen safsatalardan ibaret. Bu tanımlamaların kullanıldığı alanlara baktığımızda karşımıza pazarlama ve insan kaynakları alanları çıkıyor. Pazarlama alanındaki faaliyetlerle, gençlere tüketim kültürüyle zehirlenmiş bir yaşam tarzı dayatılıyor. İnsan kaynakları denen alan ise “bu işçileri daha çok nasıl sömürürüz?” sorusuna odaklanıyor. Kısacası kapitalist sistemin yasalarından hareketle şunu diyebiliriz: Burjuvalar her şeyi meta olarak görüyorlar. Gençliğe de meta gözüyle bakıyorlar ve gençliği maksimum düzeyde sömürmenin hesabını yapıyorlar.
Diğer yandan genel bir gençlik algısı yaratılıyor. Gündemdeki tartışmaların çoğunda meselenin sınıflar üstü olduğu peşinen kabul ediliyor. Oysa bu koca bir yalandır. Tam da bu noktada sözü Elif Çağlı’ya bırakalım. Gençlik meselesinde Marksist yaklaşımın nasıl olması gerektiğini net olarak ortaya koyan Elif Çağlı şöyle diyor:
“Gençlik başlı başına sınıfsal bir konum değildir, tüm sınıfları yaş grubu bakımından bölen bir kesitten ibarettir. Kendi sınıfının tarihsel rolünü benimsemeyip bilinçlice reddeden unsurları bir yana bırakacak olursak, her sınıfın genç kuşakları son tahlilde o sınıfın toplumsal koşulları tarafından şartlandırılıp biçimlendirilir. Bugün tüm kapitalist ülkelerde, burjuva sınıfa mensup ve azınlığı oluşturan bir gençliğin yanı sıra, işçi sınıfının büyümesine paralel olarak büyüyen, çoğunluğu oluşturan, önemli bölümüyle de işsizler ordusuna katılan işçi sınıfının gençliği yer alıyor.” (Marksizm ve Gençlik, marksist.com)
Elif Çağlı’nın yıllar öncesinde vurguladığı üzere, işçi sınıfının gençliği büyüdü, büyüyor. Bununla birlikte dünya ölçeğinde kronik genç işsizliği devam ediyor. Burjuvazinin yarattığı boş hayallerin tam tersine işçi sınıfının gençleri kapitalizmde geleceksiz bırakılıyor. Bugün milyonlarca genç, işsizliğin ve açlığın pençesinde kıvranıyor. Türkiye’de resmi veriler bile her dört gençten birinin işsiz olduğunu gösteriyor. Genç İşsizler Platformunun raporuna göre 15-29 yaş grubunda ne eğitim alan ne de çalışan gençlerin oranı yüzde 33’e, toplam sayısı ise 5 milyon 903 bine çıkmış durumda. Nisan 2018’den bu yana 15-34 yaş grubundaki genç çalışanların sayısı 1 milyon 186 bin kişi azaldı. Bu yaş grubunun işsiz sayısı ise 2 milyon 506 bine çıktı. Uzun süre iş bulamayan gençler KYK borcunu ödeyemiyor, artan faizler borcu daha da ağırlaştırıyor. Kısacası kapitalizmin bize verebileceği hiçbir şey yok. Yapabildiği tek şey, kölelik koşulları altında ruhumuzu ve bedenimizi ezerek bizi yaşayan ölülere çevirmek! İşte Z kuşağı dalkavuklarının göremediği gerçek budur.
Elbette burjuvazinin yeniden böylesi yalanlara sarılması tesadüf değil. Dünya genelinde sınıf mücadelesi yükseliyor. Gençlik bu mücadelede ön saflarda yer alıyor. Burjuvazi bundan korkuyor. Ancak burjuvaları korkutan şey, tek başına gençlerin öfkesi değildir. Onları asıl telaşlandıran, gençlerin işçi sınıfının taleplerini ve sloganlarını kuşanarak kavgaya atılmasıdır. Yani burjuvalar tarihsel korkularını yaşıyorlar; işçi sınıfının devrimci potansiyelinden duydukları önüne geçemeyecekleri ebedi korku! Korkmaya da devam etsinler. Çünkü işçi sınıfının gençleri sınıfını bilip safa gelmeye başlıyorlar. Yıllar öncesinden bugünleri muştulayan Çağlı’ya yeniden kulak verelim:
“Artık yeni bir devrimci kabarışın şafağı sökmeye başlıyor. Marksizm, işçi sınıfının genç kuşaklarını ve yürekleri kapitalist düzenin yarattığı haksızlıklara karşı öfkeyle dolan genç insanları mücadeleye çağırıyor. İşçi sınıfının devrimci dünya görüşü, bugüne kadar bütün ezilenlerin içinde çırpındıkları maddi ve manevi esaretten çıkış yolunu gösteriyor. Genç kuşakların yaşamını ve geleceğini, bu köhnemiş düzeni yıkacak devrimci mücadeleye atılmanın onuru kadar değerli ve anlamlı kılacak başka hiçbir şey yok!”
link: Ankara’dan genç bir işçi, Burjuvazinin “Yeni” Safsatası: Z Kuşağı, 21 Ekim 2020, https://marksist.net/node/7053
Nefret Dili ve Ayrımcı Söyleme Karşı İşçi Dayanışması
Bolivya’da Darbeciler Seçim Hezimetine Uğradı