Aylardır maaşlarını alamayan Doğa Koleji öğretmenleri, Aralık ayının başından itibaren dersleri boykot etmeye başladı. Hiçbir açıklama yapmaksızın öğretmenlerin maaşını ödemeyen okul sahipleri, öğretmenlerin iş bırakma eylemiyle ve yanı sıra velilerin tepkileriyle karşı karşıya kaldı. Doğa Kolejinin genel müdürünün görüşmeye giden velilere okulun satıldığını, banka işlemlerinin bittiğini, kısa süre içinde bu durumun ilan edileceğini söylemesine rağmen, okulun akıbetinin ne olacağı haftalarca belirsizliğini korudu. Durumun belirsizliği sürerken öğrencilerin eğitim mağduriyetlerinin giderileceği, gerekirse başka okullara nakledileceklerinin söylenmesi velileri çileden çıkardı. Veliler çocuklarının naklinin başka bir okula yapılmasını istemiyorlar. Bu okuldaki öğretmenlerden memnun olduklarını, hiçbir yere gitmeyeceklerini belirtiyorlar. Kendilerine açıklama yapılmasını isteyen kimi okulların velileri okullarda bir araya gelerek bu durumu protesto ettiler. Doğa Koleji Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Saçaklıoğlu borçları nedeniyle finansal sıkıntı yaşayan okulun devri için son aşamaya gelindiğini ve konuyla ilgili açıklama yapılacağını duyurmasına rağmen bu yapılmadı. Ardından İTÜ Vakfının alıcı olduğu ve satışın kısa sürede gerçekleştirileceği duyuruldu ama şimdiye dek bu noktada da netleşme olmadı. Net olan şu ki, hükümet, kendisine yakın bir isim olan ve aslen Metal Yapı adlı bir inşaat şirketinin sahibi olan Saçaklıoğlu’nu bu iflastan en az zararla çıkarmak için seferber olmuştur. İTÜ Vakfının da, Vakıfbank ve Ziraat Bankasının da devreye sokulması, Doğa Kolejinden gelen öğrenci ücretlerini inşaata aktarıp batıran Saçaklıoğlu’nu kurtarmak için yapılan hükümet destekli hamlelerdir.
51 ilde 411 okul, 82 bin öğrenci ve 13 bin 500 çalışanıyla Türkiye’nin en büyük okul zinciri olan Doğa Kolejinde yaşananlar genel olarak özel okulların ve eğitimin getirildiği noktaya projeksiyon tutuyor. Özel okullarda son iki yıldır etkileri yaşanmaya başlayan kriz, son 6 aydır daha belirgin hale gelmiş durumda.
AKP iktidara geldiğinden bu yana sermayenin önündeki tüm engelleri kaldırmaya, tüm kamu alanlarını sermayeye ve özellikle de yandaşlarına peşkeş çekmeye devam etti. Eğitim alanında 2000’lerin ortalarında başlattığı özelleştirme hareketine son yıllarda tam gaz vererek devlet okullarındaki eğitimi neredeyse bitme noktasına getirdi. Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) 2018-2019 verilerine göre Türkiye genelinde 12 bin 809 özel okul bulunuyor. 2012-2013’te yapılan 4+4+4 düzenlemesiyle birlikte özel okullara verilen teşviklerle ve sonrasında kapatılan dershanelerin özel okullara dönüşmesiyle sayıları hızla artmaya başladı. Tıpkı özel üniversitelerde olduğu gibi apartman daireleri özel okullara dönüştürüldü. Özel okullar plansız ve yeterli bir denetimden yoksun bir şekilde arttı. Devlet okullarına ayrılan kaynaklar yıldan yıla sınırlandırılırken özel okullar semirtildi. Devlet, yandaş iş adamlarına, müteahhitlere ve tarikatlara özel okul açsın diye her türlü desteği sundu. Buradan kazanılan paralar ise inşaat ve diğer rant alanlarına aktı. Doğa Koleji de bu sürecin somut örneklerinden biridir. Bedava arsa, ucuz bina, öğrenci başına 4 bin liralara varan para desteği gibi teşvikler küçük il ve ilçelerde bile özel okulların açılmasına vesile olmuştu. Teşviklerin kaldırılmasından sonra özellikle küçük kentlerde öğrenci sorunu yaşanmaya başlandı. Geçen yıldan bu yana basına yansıyan iflas eden, devir bekleyen veya öğretmen maaşı ödeyemeyen özel okul haberleri özel okul krizinin göstergeleriydi. 1,5 milyon civarına ulaşmış öğrenci sayısına rağmen yarı doluluk oranıyla çalışan özel okullar zarar etmeye başladı. Daha iyi gelire sahip ailelerin çocuklarını gönderdiği yabancı liseler bile tarihlerinde ilk kez kontenjan dolduramadı.
Basına verdiği demeçte, her 5 okuldan birinin özel okul olduğunu, okullu çocukların %8,7’sinin özel okula gittiğini belirten Türkiye Özel Okullar Derneği Başkanı Nurullah Dal, özel okullardan 200’ünün iflasın eşiğinde olduğunu, 100 tanesinin de devir için beklediğini söylüyor. Dal, acımasız rekabet koşullarında özel okulların fiyatları çok fazla kırmalarına rağmen ciddi boyutlarda kontenjan sorunu yaşadıklarını ve batmalarının kaçınılmaz olduğunu, beş yıl önce 650 bin öğrenciyle %70 doluluk oranındayken, okulların sayısının ve kapasitesinin artmasıyla bugün 1,5 milyon öğrenci ve 2,3 milyon boş kontenjanla ekonomik krizin girdabına kapılmış olduklarını belirtiyor. Rekabetten kaynaklı fiyatların düşmesine rağmen ekonomik kriz aileleri de etkilediği için son bir yılda 150 bin öğrenci özel okullardan ayrılmış durumda. Görünen o ki, ekonomik kriz derinleştikçe özel okullarda yaşanan sorunlar da katmerli bir şekilde artacak.
AKP iktidara geldiğinde öğrenci oranını %1’den %8,7’ye çıkardığı özel okullara giden yolu açmak için ilk olarak devlet okullarının altını oymaya başladı. MEB devlet okullarına ayırdığı bütçeyi yıldan yıla kısarak okulların giderlerinin büyük bir kısmını velilerin sırtına yıktı. Her ne kadar resmi açıklamalarda “para toplamak yasak” dense de, kayıt paralarıyla, yıllık aidatlarla eğitimin maddi yükü velilerin sırtına yüklenmiş durumdadır. Kaldı ki bu toplanan paraların bir kısmı MEB’e geri dönüyor. Devlet okullarının maddi boyutu bu durumdayken eğitim boyutu çok daha vahim durumdadır. Son yıllarda devlet okullarında eğitim politikaları daha fazla öğrenciyi İmam Hatip okullarına yönlendirme üzerine kurgulandı. Hükümet kendi güdümüne alabileceği “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirme politikasıyla her mahalleye İmam Hatip okulu açarak, bu okullara akışı kolaylaştırmak için gerekirse öğrencinin yol, yemek ve çeşitli maddi yardımlarla oraya gitmesini teşvik etti. Tüm teşviklere veya zorlamalara rağmen mütedeyyin aileler bile çocuklarını bu okullara göndermeye hevesli olmayınca diğer okulları İmam Hatip formatına sokmaya başladı. Devlet okullarında yeni müfredatla din içerikli ders sayısı arttırıldı, birçok derse din içerikli konular eklendi. Öğrencilere seçmeli ders adı altında din dersleri dayatıldı. Neredeyse her hafta okullarda dini seminerler, sohbetler yaptırılarak, tarikatlarla anlaşıp çeşitli faaliyetler yapmalarının yolunu açarak devlet okulları eğitim içeriği açısından İmam Hatipleri aratmayacak duruma getirildi. Öğrencileri bıktıracak derece yapılan bu faaliyetlerle devlet adeta “dini eğitim istemeyen özel okula gitsin” demiş oldu. Dolayısıyla ilk etapta, toplumda AKP’nin din baskısı altında ezilen seküler kesim hızla özel okullara yöneldi.
Kalabalık sınıflarıyla, niteliksiz eğitimiyle, öğrenciyi öğrenmeye teşvik etmeyen sistemiyle devlet okulları adeta öğrencileri özel okullara doğru itekleme projesi haline getirildi. Eğitimdeki niteliksizliğin yanı sıra, devletin her türlü desteği minimuma indirmesi sonucu, temizlik, ısınma, güvenlik sorunlarının had safhada olması, öğrencilerin sosyal ve kültürel faaliyetleriyle ilgili giderlerin de kriz gerekçesiyle kısıtlanması devlet okullarını gençler için yarı-açık hapishaneye dönüştürmüş durumda. Günün büyük bir kısmını geçirdiği okullarda hayata anlamlı bir şekilde hazırlanamayan, geleceğe dair güzel hayallere sahip olamayan çocuklar ve gençlerin çoğu zaman madde kullanımına başladığı ilk yer okul oluyor.
Eğitimin geldiği bu içler acısı durumda, maddi durumu şu ya da bu ölçüde elveren aileler daha fazla özel okullara yöneliyor. MEB devlet okullarına ayırdığı bütçeyi kuşa döndürerek, öğrencileri oradan kaçıracak planları hayata geçirirken, aileler bu eğitim sisteminin yanlışlığına tepki göstermek, düzeltilmesi için mücadele vermek yerine kurtuluşu özel okullarda arıyor. Özel okullara yalnızca gelir durumu iyi olan aileler yönelmiyor. Ay sonunu zar zor getiren düşük gelirli ailelerin bir kısmı da sınıf atlama hayalleriyle veya medyaya yansıyan okullardaki kanlı-bıçaklı olayların ve devlet okullarını madde bağımlılığının birincil gerekçesi haline getiren haberlerin etkisinde kalarak “hiç olmazsa çocuğum güvende olur” kaygısıyla bankadan eğitim kredisi alıyor ve çocuğunu devlet okullarından farksız eğitimiyle tabelasında “kolej” yazan özel okullara gönderiyor. Ödenen para kadar eğitim veren özel okullar da neredeyse her bütçeden aileye göre dizayn edilmiş durumda.
Zengin ailelerin çocukları yıllık on binlerce lirayı rahatlıkla verebileceği okullarda veya isterse yurtdışında okuyabiliyorken, yoksul aile çocukları devlet okullarının kısıtlı koşullardaki eğitiminden yararlanmaya çalışıyor. Bu okullarda yer bulamayan ya da rejimin ideolojisinin esiri olanlar ise İmam Hatiplere, tarikat okullarına veya yurtlarına yöneliyor. Öte yandan işçi-emekçi çocuklarının giderek artan bir bölümü mevcut çarkın içinde ezilip okula devam edemez hale geliyor ve örgün eğitimin dışına düşüyor. 2018-2019 eğitim-öğretim yılında açık liseye devam eden öğrenci sayısı 1 milyon 389 bin civarındaydı. Bu çocukların büyük bir kısmı okuldan koparılıp, ucuz işgücü olarak patronlara peşkeş çekiliyor.
Eğitime de kâr amaçlı bakan sermaye sınıfı buradan istediği düzeyde kâr elde edemediğinde zararını minimuma indirmek bir tek onun sorunu olmuyor. Doğa Koleji patronlarının 1,1 milyarlık borçlarını ödemek için devlet seferber olmuş durumda. İşçi ve emekçiler ekonomik krizin yükü altında ezildiklerinde ağır borçlarla, açlıkla, psikolojik sorunlarla boğuşup intiharın eşiğinde yaşarken, patronlar devlet kalkanı altında korumaya alınıyor. Eğitimde krizin yaşandığı koşullarda asıl canı yananlar işçi ve emekçiler ve çocuklarıdır. İşçiler, emekçiler, kendi hayatlarını ve geleceklerini doğrudan etkileyen gelişmelere karşı tek başlarına olduklarını düşünerek sessiz, tepkisiz kaldıkça, sorunlarının örgütlenip mücadele ettikçe çözüleceğinin bilincine varmadıkça, bugün her alanda yaşanan sorunlar gibi eğitim alanında yaşanan sorunlar da ağırlaşarak devam edecektir. Ezilenlerin sahip oldukları gücün farkında olmamaları ve onu harekete geçirmemeleri, egemenleri güçlendirmektedir.
link: Aylin Dinç, Doğa Koleji Vakası ve Çöken Eğitim Sistemi, 30 Aralık 2019, https://marksist.net/node/6811
O Gün Geldiğinde
Er Geç Geleceksin!