Ekim Devriminin yarattığı devrimci umut sadece 20. yüzyılda kalmamıştır, günümüzde de etkili olmaya devam etmektedir. Rus işçi sınıfının gerçekleştirdiği muzaffer işçi devrimi dünyanın pek çok yerinde devrimci durumlara ilham vermiştir, vermeye de devam edecektir.
Devrimci yükselişler meydana gelirken, aynı zamanda devrimci kişilikler, önderler öne çıkarlar. Mustafa Suphi de Anadolu’nun bağrından çıkan, Ekim Devrimini bizzat yaşamış, Bolşeviklerle birlikte çalışmalar yürütmüş komünist bir liderdir.
Mustafa Suphi, 1883 yılında Giresun’da doğmuştur. Babası üst düzey bir Osmanlı bürokratıdır. Babasının görevi dolayısıyla çocukluğu Kudüs, Şam, İstanbul ve Erzurum’da geçmiştir. Üniversite öğrenimini Paris’te devam ettirirken Fransız Sosyalist Fırkası ve L’Humanite gazetesinin kurucusu olan Jean Jaures’ten etkilenmiştir. Fakat bu dönemde Mustafa Suphi’de henüz sosyalist fikirler tam anlamıyla vücut bulmamıştır. Meslek hayatına gazeteci olarak İttihat ve Terakki’nin yayın organı Tanin gazetesine yazılar yazarak başlar. Bu süreçte fikirleri daha çok liberal bir aydının fikirleridir.
20. yy başlarında Osmanlı ekonomisi çökmüş durumdaydı. Halk yoksulluk ve sefaletle boğuşuyordu. Emperyalist rekabetin etkileri tüm yaşama yansıyordu. Balkan Savaşları emperyalist savaşın geldiğinin habercisiydi. Mustafa Suphi’nin de içinde olduğu Osmanlı aydınları, paylaşım savaşlarına karşı ulusalcı nitelikte makaleler yazıyorlardı. Örnek verecek olursak İtalya’nın Trablusgarp’ı işgali sonrası Mustafa Suphi bu işgal karşısında “Vazife-i Temdin” (Uygarlaştırma Görevi) isimli bir kitapçık çıkarmıştır. Bu kitapçıkta Mustafa Suphi emperyalist güçlerin diğer ulusları kendi çıkarlarına uygun bir şekilde sömürgeleştirme politikasına karşı çıkmaktadır.
1908 devrimi diye adlandırılan 2. Meşrutiyetin ilanıyla İttihat ve Terakki Partisi yönetimi ele geçirmişti. Meşruti yönetim Osmanlı devletinin siyasal ve toplumsal yapısında önemli değişiklikler yaratmıştı. 1908 devriminden sonra Osmanlı İmparatorluğunda sınıf mücadelesi yükselişe geçti. O yılın ikinci yarısında 111 grev yapılmış, işçilerin ekonomik ve siyasi hak talepleri o güne kadar görülmemiş bir yoğunlukta ses getirmişti. Aynı zamanda sosyalist örgütlenmeler de ortaya çıkmıştı. Meselâ Selanik’te Sosyalist İşçi Federasyonu kurulmuştu. Ama bir yıl sonra İttihat ve Terakki, Tatil-i Eşgal Kanununu çıkararak işçi sınıfı hareketini zor yoluyla bastırmıştı.
İttihat ve Terakki yönetiminin zorbalığı, Mustafa Suphi’nin de bu partiyle ilişkisini sona erdirmesine yol açmıştır. 5 Temmuz 1912’de kurulan Milli Meşrutiyet Fırkası muhalif bir parti olarak kurulurken, Mustafa Suphi de bu partinin kurucuları arasında yer almıştır. Bu fırka Türkçü, liberal çizgidedir.
İttihat ve Terakki kendisine muhalif hiçbir oluşuma göz yummaz. Günümüzde de tanık olduğumuz yöntemleri kullanmaktan çekinmez. Örneğin istediği zemine kavuşmak için Sadrazam Mahmut Şevket Paşa suikastını engellemez. Bu suikasttan sonra bütün partiler kapatılır. Mustafa Suphi de dâhil olmak üzere pek çok aydın sürgüne gönderilir.
Mustafa Suphi Sinop cezaevine gönderilir. Burada bir süre kaldıktan sonra bir grup arkadaşıyla birlikte kaçar. Sinop’tan kaçtıktan sonra yıllarca kaldığı, bildiği, okuduğu Paris’e değil Kafkasya’ya gitmiştir. Kırım’a yerleşen Suphi burada bir düzen kurana kadar sıkıntılı dönemler geçirmiştir ama burada da çalışmalarına devam etmiştir. 1. Dünya Savaşı patlak verince Rus hükümeti yabancı unsurları tedbir amaçlı toplama kamplarına göndermiştir. Mustafa Suphi de tutuklanır ve Kaluga’ya sürgün edilir.
Mustafa Suphi sürgün yıllarında Sosyalist Devrimciler, Bolşevikler ve diğer devrimci gruplarla tanışmıştır. Marksizmi inceleme fırsatı bulmuştur. Türk ve diğer uluslardan sürgünlerin ve cepheden gönderilen savaş esirlerinin arasında yaşayıp ilk sosyalist çalışmalarına başlamıştır. Ekim Devrimiyle birlikte Mustafa Suphi de özgürlüğüne kavuşmuştur.
Ekim Devriminin coşkusu ve umudu Doğu halklarının içinde müthiş yer bulmuştu. Mustafa Suphi de Ekim Devriminden aldığı güç ve azimle tutsaklar arasında Bolşevik Partinin başarılı bir ajitatörü ve propagandacısı olmuştu. Mücadele arkadaşı olan Gavril Andeviç, Mustafa Suphi’yi anlatırken insanların onu canlı, neşeli ve coşkulu karşıladığından bahseder.
Örgütlenme çalışmaları sürerken, Suphi çalışmaları daha verimli ve etkili kılmak için bir gazete yayınlamaya karar verir. Bu gazetenin adı “Yeni Dünya” idi. Mustafa Suphi’nin Yeni Dünya’sı yeni bir dünyanın kuruluşuna bütün varlığıyla destek vermekteydi. Yaşamını devrimci mücadeleye adamış olan Suphi bu gazeteyi Ekim Devriminin yarattığı ateşi yaymak için bir araç olarak kullanmıştır. 4 Kasım 1918’de Kazan’da Müslüman Komünistler Kurultayı oluşturulmuştur. Mustafa Suphi Üçüncü Enternasyonal’in birinci kongresine Türkiye’yi temsilen katılmıştır.
Mustafa Suphi 27 Mayıs 1920’de yoldaşlarıyla birlikte Bakü’ye gelerek Türkiye Komünist Fırkasını kurar. Bu çalışmaların neticesinde Türkiye’ye adım adım yaklaşılmış ve mücadelenin bundan sonra Türkiye’de zemin bulması için çalışmalar yapılmıştır. Bunun için Türk hükümetiyle uzun süreli mektuplaşmalar olmuştur. Sonrasında Anadolu’ya gitme kararı verilmiştir. Fakat komünizmin düşmanları olan Kemalist yönetimin cellâtları tarafından pusuya düşürülürler. Mustafa Suphi ve on dört yoldaşı Trabzon Sürmene açıklarında Karadeniz’in karanlık sularında katledilirler.
Mustafa Suphi ve yoldaşları Ekim Devriminden öğrenerek mücadele yürütmüş, sosyalist bir dünya düşüyle çalışmalarına yön vermişlerdir. Yoksul halkların çektiği acıların son bulması için hayatlarının sonuna kadar mücadele etmişlerdir. Hatta bu uğurda can vermişlerdir. Bizlere düşen görev onları mücadelemizde yaşatmaktır.
Karadeniz
Soğuktur, derindir,
Pusulu ve fırtınalıdır.
Ancak,
Kayıkla bile olsa getirmesini bilir
Uzak diyarlardan kurtuluş umutlarını.
Kurtuluş umudunu taşıyan yoldaşların
Yürekleri hep işçi sınıfıyla çarpardı.
Acının, zulmün, kıyımın ortasında
Halkın çektiği ıstırapla
Kor gibiydi yürekleri.
Ekim Devriminin
Kızıl meşalesiyle
Yurduna, işçi sınıfına, umudu tükenmişlere
Kurtuluş, umut ve güzel günler götüreceklerdi.
Fakat boğdular, derinlere gömdüler.
Toprağına karışmasını,
Tohum gibi filizlenmesini
Engellemek istediler.
Ama yine de
Mustafa Suphi ve yoldaşları
Deniz feneri gibi
Aydınlatıyor ardından gelenleri.
Karadeniz
Gecenin fırtınalı karanlığında
On beş yoldaşı aldın bağrına
Hayır!
Onları bağrına sınıf kardeşleri almalı.
Ve biz biliyoruz ki
Onlar toprağa gömülmeseler de, tohumdurlar,
Ve yeşermeye devam edecekler.
Azgın suların derinliklerinde
Boğdurulsalar bile
Elbet bir gün
Kızıl dalgalarla dönecekler.
link: Ankara’dan genç bir işçi, Kızıl Dalgalarla Dönecekler, 6 Ağustos 2019, https://marksist.net/node/6716
Büyük Usta Engels Mücadelemizde Yaşıyor
“Amerika: Sev ya da Terk Et”