Geçtiğimiz günlerde Apple’ın, eski telefonlarını kasıtlı olarak yavaşlattığı ortaya çıktı. Bazı iPhone modellerinde zaman içinde kasıtlı olarak işlem hızını düşüren Apple, kullanıcılarının tepkisini çekmekten kurtulamadı. Birbiri ardına gelen davalar sonucu firma, eski pillere sahip telefonların işlemcilerini daha yavaş çalışmaya zorlayarak doğabilecek teknik aksaklıkların önünü almayı hedeflediği yönünde açıklamada bulundu. Kararından geri adım atarak müşterilerinden özür diledi ve bataryaların değişimi için kampanya başlatacağını duyurdu.
Bu olay bana kapitalizmin bir mekanizmasını hatırlattı; Planlı eskitme! Dayanışma TV’de yayınlanan bir videoda kapitalizmde tüketimi körüklemek için üretilen ürünlerin kalitesinin düşürülerek kullanım ömrünün kısaltıldığı ve yenisinin alınmaya zorlandığı çarpıcı bir şekilde anlatılıyordu.
Şöyle deniyordu videoda: “Kapitalizm altında amaç ihtiyaçları verimli bir şekilde karşılamak değil, kâr elde etmek ve dolayısıyla sermayeyi büyütmektir. Kârın elde edilmesi ise üretilen ürünlerin satılması yani tüketilmesiyle gerçekleşir. Sermayenin doğası büyümek, daha da büyümektir. Kapitalizmi ayakta tutan, seri imalatın kesintisiz biçimde devam ettirilmesi, ama esas olarak kitlesel tüketimin sürekli ve artan bir biçimde sağlanabilmesidir. Bu nedenle insanlara şu denir ‘al, kullan, at, yenisini al. Bunları yaparken de hızlı ol!’ Yani temel amaç insanların ihtiyaçlarını karşılayacak ürünler üretmek değil, kitlesel tüketimi arttırmaktır.”
Apple, Sony, Dell, HP, Samsung, LG, Nokia ve bilişim sektöründeki onlarca teknoloji devi tarafından her gün milyonlarca ürün üretiliyor. Üstelik üretilen ürünlerin her yıl bir üst modeli çıkarılarak tüketimin kesintisizliği sağlanmaya çalışılıyor. Ürünler tasarlanırken planlı eskitmenin çeşitli yöntemleri devreye sokuluyor. Satın alınan ürün bir süre sonra yavaşlamaya, eski performansını göstermemeye ya da “modası” geçmeye başlıyor. Tabii bu arada yeni bir üst model hazır sırada bekliyor! İnsanlar reklâmlarla bu son model ürünleri satın almaya yönlendiriliyor. Satın alma isteği reklâm kampanyalarıyla tüketicilerin bilincine sokulmaya, cazip hale getirilmeye çalışılıyor. Tam bir alışveriş çılgınlığı yaratılıyor. Yani iş bir kez bir ürün satın almakla bitmiyor.
Ayrıca banka kredileriyle kitlesel tüketim teşvik ediliyor. En basit tüketim malları için ihtiyaç kredisi adı altında krediler çekilerek borçlanılıyor. Yine kredi kartlarıyla taksitli seçeneklere başvuruluyor. Son beş yılda kredi kartı borcu olan kişi sayısının 32 milyona, banka kredisi borcu olanların sayısınınsa 20 milyona ulaşması bu gerçekliği yansıtıyor. Buna rağmen kitleler tüketime zorlanıyor. Günlük yaşamda kendini mutlu ve özgür hissedemeyen insanların, sürekli satın alma eylemiyle sözde “mutluluğa” erişeceği mesajı veriliyor. Böyle bir sistemin mantıkla açıklanabilir bir yanı olabilir mi?
Üretimin dünya çapında planlanabildiği, insanlığın hizmetine sunulabildiği bir sistem pekâlâ mümkün. Teknolojik ve bilimsel ilerleme de gösteriyor ki daha dayanıklı ve verimli ürünler üretilebilir. İnsanın doğayla uyumlu yaşadığı, sömürünün olmadığı, doğanın yağmalanmadığı bir dünya için mücadele etmeliyiz.
link: Küçükçekmece’den MT okuru bir işçi, Kasıtlı Yavaşlatma!, 15 Ocak 2018, https://marksist.net/node/6158
Lozan’la Gündem Değiştirmek
Buazizi’nin Ruhu Yine Tunus Sokaklarında