Tunus’ta 3 Ocakta başlayan protesto eylemleri ülkenin dört bir yanına yayılırken, binlerce işçi ve emekçi, Bin Ali’nin ülkeyi terk edişinin yıldönümü olan 14 Ocakta meydanlara aktı. Yedi yıl önce olduğu gibi bugün de “iş, özgürlük, onur” sloganlarıyla sokağa çıkan emekçiler, meydanlarda hükümete öfkelerini haykırdılar.
Tunuslu işsiz genç Muhammed Buazizi, 17 Aralık 2010’da hükümet binası önünde bedenini tutuşturarak büyük bir isyan dalgasını ateşlemişti. Yüz binlerce emekçinin isyanı sonucunda 23 yıllık diktatör Zeynel Abidin Bin Ali 14 Ocak 2011’de Tunus’tan kaçıp Suudi Arabistan’a sığınmıştı. Buazizi’nin çaktığı kıvılcım çok kısa bir süre içinde bir alev topuna dönüşerek tüm Arap dünyasını sarmış ve isyan eden milyonlarca işçi ve emekçi, Mısır, Libya ve Yemen’de de diktatörleri birbiri ardına iktidardan alaşağı etmişti. Ne var ki bu isyan dalgası, kitlelerin örgütsüzlüğü nedeniyle düzen sınırlarının dışına çıkamadığı için nihayetinde burjuvazinin egemenliği o ya da bu biçim altında devam etti. Mısır önce İhvan’ın iktidar gaspı, ardından Sisi’nin askeri darbesiyle burjuva demokrasisine bile kavuşamazken, Libya, Yemen ve Suriye emperyalist savaşın kanlı arenası haline getirilip felâkete sürüklendi. Burjuva “demokratik” işleyişe geçilmiş görünen Tunus’ta ise Bin Ali’nin yerine geçen burjuva hükümetler ne işsizlik sorununu çözdüler, ne yoksulluğu azalttılar, ne de halkın demokratik taleplerini karşıladılar. 2011’den bu yana dokuz hükümet değişmesine rağmen emekçilerin hiçbir sorunu çözülmedi. Tersine, alışıldık kemer sıkma politikaları hayata geçirilmeye devam edilirken, işsizlik ve yoksulluk artmayı sürdürdü.[*] Bu süre boyunca işsizlikten, yoksulluktan, baskıdan bunalmaya devam eden emekçiler, bu sözde “devrim”in gerçekte hiçbir köklü değişime yol açmadığını gördüklerinde, tepelerine çöreklenen yeni egemenlere karşı pek çok kez sokağa döküldüler. Bu eylemler zaman zaman çok kitlesel bir hal alarak hükümetleri sarsacak boyuta ulaşsa da, kitlelerin örgütsüzlüğünden ve önderliksizliğinden güç alan burjuvazi egemenliğini sürdürmeye devam etti. Ne var ki ekonomik ve sosyal zemin aynı kaldığı için, egemenler Buazizi’nin ruhunu bir daha gelmemek üzere geri göndermeyi başaramadılar.
Ve bugün aradan tam yedi yıl geçtikten sonra o ruh bir kez daha Tunus sokaklarında geziniyor. Gençlerde işsizlik oranının %35’lerde gezindiği Tunus’ta, yeni hareketin başını yine gençler çekiyor. On gündür kitlesel gösterilerle hükümeti protesto eden ve polisle çatışan emekçi gençleri ateşleyen faktör, Aralık ayında parlamentodan geçen ve 1 Ocakta yürürlüğe giren bütçe yasası oldu. Bu bütçe, hükümetin IMF’yle 2016’da yaptığı anlaşma gereği aldığı borç karşılığında taahhüt ettiği saldırı programının bir parçasını oluşturuyor. “Ekonomik ve sosyal reformlar” adı altında ambalajlanan bu program, vergilerin arttırılmasını, akaryakıt, gıda, ilaç ve diğer yaşamsal ihtiyaç maddelerine zammı, sübvansiyonlarda ve kamu hizmetlerinde kesintiye gidilmesini, memur alımlarının durdurularak kamu çalışanlarının sayısının azaltılmasını, özelleştirmeleri, emeklilik yaşının arttırılmasını ve emekçilere yönelik diğer saldırıları içeriyor. Bin Ali diktatörlüğü döneminden kalan borçları ödeme gerekçesiyle IMF’yle kredi anlaşması imzalayan hükümet, 2010 yılında milli gelire oranı %40 olan kamu borçlarının 2016’da %61’e fırladığı gerçeğini gözlerden saklamaya çalışıyor. Eskisiyle yenisiyle sömürücü egemenlerin yağmaladığı devlet kaynaklarının faturasını emekçilere ödetmeye kalkışıyor. Kısacası dünyanın her yerinde uygulanan kapitalist politikalar, Tunuslu emekçilere de acı reçete olarak dayatılıyor.
3 Ocak 1984 “Ekmek Ayaklanması”nın yıldönümünde, işsiz ve öğrenci gençlerin söz konusu saldırı yasalarının ve zamların geri çekilmesi talebiyle başlattığı eylemler tüm ülkeye yayıldı. 20’ye yakın kentte sokakları dolduran ve çoğu gençlerden oluşan on binlerce emekçi, işsizliği, yoksulluğu, eşitsizliği daha da derinleştirecek bu saldırı programına karşı öfkelerini açığa vururken, yedi yıl sonra bir kez daha “Daha ne bekliyoruz?” diyerek sokağa döküldü.
Protestocular polis saldırısı karşısında bazı yerlerde kayalarla ve yaktıkları lastiklerle anayolları kestiler. Hükümet ise isyana karşı orduyu devreye sokarak devlet binalarını ve bankaları askeri birliklerle korumaya almış durumda. Bu bir hafta içinde 800’e yakın gösterici tutuklandı, polis saldırısı sonucu onlarcası yaralandı ve bir kişi hayatını kaybetti. Hükümet ve burjuva medya, çeşitli yerlerde karakolların, devlet binalarının ve banka şubelerinin ateşe verilmesini sabotajcılık, yağmacılık ve vandallık olarak nitelendirip hareketi karalayarak daha fazla yayılmasını engellemeye çalışıyor.
Tunus’ta Bin Ali diktatörlüğünün egemen partisinin uzantısı olan Nida Tunus ile İslamcı Ennahda’nın büyük ortaklarını oluşturduğu bir koalisyon hükümeti işbaşında. 2011’de patlak veren devrimci durumu laikiyle İslamcısıyla el ele verip bastırarak Bin Ali’yi feda eden ve sistemi korumayı başaran egemenler, o zamandan bu yana emekçileri oyalamaya, bunu başaramadıklarında da sopayla boyun eğdirmeye çalışıyorlar. Ne var ki, baskı ve zor, yoksulluk ve işsizlik girdabındaki kitlelerin tepkilerini dışa vurmalarını engellemeye yetmiyor. Hükümet her zaman olduğu gibi, “yağmacılara”, “sabotajcılara” geçit vermeyeceğini söyleyerek eylemlere katılan emekçileri bu sıfatlarla yaftalayıp gözdağı vererek hareketi bastırmaya ve sermayeyi rahatlatmaya çalışıyor. Bu arada burjuvazinin “aklın sesi” olarak nitelendirdiği işbirlikçi UGTT (Tunus Genel İşçi Sendikası) bürokrasisi hareketi yatıştırıcı çağrılar yapıyor. Reformist Halk Cephesi ise “kesinti yasası geri çekilene kadar” mücadeleye devam çağrısında bulunuyor.
Hükümet, eylemlerin raydan çıkmasının önüne geçmek için, 13 Ocakta, UGTT, çiftçi örgütleri ve sermaye örgütleriyle acil toplantı düzenleyerek, “düşük gelirli ailelere sosyal yardım ve ücretsiz sağlık hizmeti” ve “asgari ücretin arttırılması” yönünde karar alındığını açıkladı. Mecliste birinci parti durumunda bulunan ve koalisyonun büyük ortaklarından biri olan Ennahda’nın lideri Raşid el-Gannuşi ise, toplantıya katılanların durumu sakinleştirecek önlem tekliflerinde bulunduğunu, bütçe yasasının iptali çağrılarınınsa “mantıksız ve kaotik” olduğunu söyleyerek Halk Cephesini suçlamayı sürdürdü.
Tunuslu işçiler, emekçiler, çıplak diktatörlükten parlamenter olanına sermaye egemenliğinin çeşitli biçimlerine tanık oldular. İş, aş, özgürlük diyerek ayağa kalktılar. Ancak yönetim biçimi değişse de onların yoksulluğu, işsizliği, karşı karşıya kaldıkları baskı değişmedi. Bir göstericinin “Yoksulluktan başka hiçbir şey yok. Devrimden bu yana hiçbir şey değişmedi. Devrimimiz çalındı ve halk hiçbir şey kazanmadı” şeklindeki sözleri yaygın düşünce ve duyguyu yansıtıyor. Hükümetin fahiş zamlarla mevcut durumu daha da kötüye götürdüğü Tunus’ta, asgari ücret 150 dolar civarında. Gençlerin üçte biri işsiz. Üniversiteden mezun olmak hiçbir işe yaramıyor. Yolsuzluk Bin Ali döneminden farklı değil. Özgürlük hâlâ kitlelerin temel taleplerinin başlarında geliyor. Yani yoksul işçiler, emekçiler, gençler için değişen hiçbir şey yok. Çünkü bunları yaratan kapitalist sistem olduğu yerde duruyor. İşçi, emekçi kitleler bunu yaşayarak görüyorlar ve her ayağa kalktıklarında biraz daha deneyim kazanıyorlar, biraz daha gözleri açılıyor.
Bu hareketin bir kez daha geri çekilmesi muhtemeldir. Fakat mevcut nesnel zeminin giderek çok daha kısa zaman aralıklarıyla ve daha kitlesel halk isyanlarını doğurması kaçınılmazdır. Tunus’ta yedi yıldır yaşananlar bunu doğrulamaktadır. Arap isyanlarının patlak verdiği 2011’den bu yana tekrarladığımız gibi, Tunus’ta da diğer ülkelerde de emekçilerin en yakıcı sorunu örgütsüzlük ve devrimci bir önderlikten yoksunluktur. Bu eksiklik giderildiğinde işçilerin, emekçilerin iktidarı kendi ellerine alarak, tüm sorunlarının kaynağı olan köhnemiş kapitalist sistemi yerle bir etmeye yöneleceklerine şüphe yoktur.
[*] Bkz. Suphi Koray, Mısır ve Tunus’ta Son Gelişmeler (Kasım 2013); Kerem Dağlı, Beş Yılın Ardından “Arap Baharı” ya da Devrimini Arayan Ortadoğu (Şubat 2016)
link: Marksist Tutum, Buazizi’nin Ruhu Yine Tunus Sokaklarında, 15 Ocak 2018, https://marksist.net/node/6163
Kasıtlı Yavaşlatma!
Nuriye, Semih, Esra ve Mehmet’in Sağlık Durumları Kritik