Sıcaklıklar bu sene de rekor derecelere ulaştı. Her sene hava sıcaklığında yeni rekorlar kırarak doğanın dengesini nasıl bozduğumuzu tüm doğaya kanıtlar olduk. İyi de doğanın dengesinin bozulması, havanın gitgide daha sıcak ve kirli hale gelmesi, küresel ısınma ya da doğal afetler biz insanların zararına değil mi? Öyleyse ne diye içinde yaşadığımız ve muhtaç olduğumuz bu doğayı bu denli yıpratıyoruz? Cevap kapitalistlerin yani patronların kâr hırsı olabilir mi? Gelin şimdi havayı kimlerin ne şekilde kirlettiğine bir bakalım.
Öncelikle hava gezegenimizi saran ve bizi koruyan atmosferi oluşturan birçok gazın bileşimidir, havanın yaklaşık %79’u azot, yaklaşık %21’i oksijen, %0,93’ü argon ve %0,04’ü karbondioksittir. Havada bulunan bu gaz oranlarının değişmesi canlılığı ve doğanın dengesini çok ciddi bir şekilde etkiler. Havada bulunan bu gazların oranını değiştirenler ise ağırlıklı olarak tozlar, zehirli kimyasal gazlar ve biyolojik moleküllerdir. Zararlı gazlar çoğunlukla ağır sanayi üretimi, termik santraller, petrol ve petrokimyasal maddelerin üretimi sırasında açığa çıkarlar. Şimdi kendimize soralım, bir işçinin kişisel olarak termik santrali ya da fabrikası var mıdır? Tabii ki yoktur. Bunların sahipleri patronlardır ve bu gibi havayı kirleten enerji kaynaklarını akıldışı bir şekilde kullanan da yine patronlar sınıfıdır. Çünkü patronlar için soluduğumuz havadan ziyade kendi kârları önemlidir. Ne de olsa patronlar şimdilik kendilerine yetecek kadar temiz hava bulabiliyorlar. Ama bu gidişle patronlar bile temiz hava bulamayacaklar. Peki, neden daha temiz enerji kaynakları olan rüzgâr ya da güneş enerjisine yönelmiyorlar? Cevap yine aynı, çünkü bu enerji kaynaklarına yatırım yapmak kârlarını azaltacak.
Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden birini fabrika bacalarından havaya salınan gazlar oluşturuyor. Tabii fabrika deyince aklımıza hemen Çin geliyor. Çin’de hava kirliliği ve yarattığı sis okulların kapatılmasına, uçuşların iptal olmasına, endüstriyel üretimin yavaşlamasına ve vatandaşların sağlığının tehlikeye girmesine neden oluyor. Çin’de geçtiğimiz sene yirmi üç şehirde hava kirliliğinden dolayı kırmızı alarm ilan edildi ve başkent Pekin’de 1200 fabrika üretimini durdurmak zorunda kaldı. Çin’den yayılan bu kötü hava ABD’nin batı kıyılarını da etkiliyor. ABD’nin kendi kötü hava koşullarına bir de Çin’den gelen bu havalar ekleniyor ve bu durum her yıl 16 bin erken doğuma sebep oluyor. Yani hava kirliliği insanları daha anne karnında etkilemeye ve hayatını mahvetmeye başlıyor. Dünya Sağlık Örgütüne göre her sekiz ölümün biri hava kirliliği yüzünden gerçekleşiyor.
Hava kirliliği ve doğanın dengesinin bozulmasındaki asıl neden patronların kâr hırsı ve aşırı üretimdir. Hem de bu aşırı üretim insanların ihtiyaçlarına göre değil tamamen kâr odaklı yapılmaktadır. İhtiyacımız olan şey temiz hava iken, fabrikalardan havaya her gün daha fazla zararlı gaz salınmaktadır. Kapitalist sistemin anarşik üretim tarzı havamızı her gün biraz daha karartmaktadır. Peki, bu gidişe nasıl son vereceğiz? Sorunun cevabı aslında bellidir. Kâr hırsı olmazsa, üretimi planlı ve insanlığın ihtiyaçlarına göre düzenleyebiliriz, havamızı kirletmeden de üretebiliriz. Kâr amacıyla üretim olmazsa temiz enerji kaynaklarına yönelebiliriz. Yani kapitalizm ortadan kalkarsa havamız daha fazla kirlenmeyecek. Daha temiz bir dünya için kapitalizmi yıkalım ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakalım.
link: Mersin Üniversitesinden bir öğrenci, Kapitalizmin Hava Koşulları, 8 Eylül 2017, https://marksist.net/node/5859
Türkiye’de Suriyeli İşçilerin Durumu
İktidarın Kadın Düşmanlığı