Sermaye sınıfı bugünden yarını düşünür. Bugünü ise geçmişte yaptığı planlarla zaten belirlemiştir. Hani deriz ya “sermayenin dili, dini, ırkı, milleti yoktur” diye. İşte tam da öyle! Geçenlerde bir alışveriş merkezi zincirinin stratejik araştırmalar ve planlama müdürüyle sohbet etme imkânım oldu. Kendisi dünya devlerinden birisi sayılabilecek bir alışveriş merkezi zincirinin genel merkezinde çalışıyor. Tabii öncelikle ilk sorum şu olmuştu: “Bu stratejik araştırmalar ve planlama nedir?” Söyledikleri açıkçası beni şaşırttı. Oldukça yüksek kadrolu bir ekip, ilgili alışveriş merkezi zincirinin planlamasını yapıyor: Ne, nerede, hangi reyonda, nasıl durmalı? Ne sıklıkla, hangi ürünler değiştirilmeli? Hangi ürünler alınmalı, hangileri elden (reyondan) çıkartılmalı? Elbette buraya kadar garip olan bir durum yok. Zaten kâr hırsıyla yanıp tutuşan her AVM’nin yaptığı rutin işleri yapıyor gibi görünüyorlar. Ancak “peki stratejik araştırma bu kadardan mı ibaret?” sorusuna verdiği yanıt benim için şaşırtıcıydı. Bu AVM, bu stratejik araştırmalar başlığı altında önümüzdeki minimum 50 sene içerisinde meydana gelebilecek her türlü toplumsal ayaklanmalar, depremler, sel baskınları, ekonomik kriz gibi tüm “olağanüstü” sayılabilecek hallerde ne yapacağını dahi planlıyor. Hangi durumda nasıl bir reyon dizilim şekli oluşturulmalı, hangi durumda nerelerdeki AVM’ler geçici/kalıcı olarak lağvedilmeli, hangi durumlarda nereden kaç personel (ve hatta kimi illerde az çok hangi departmanlar olduğu bile belirlenmiş durumda) işten çıkartılmalı gibi birçok hesap…
Açıkçası, işçi sınıfı mücadelesinin genel olarak geri olduğu bu dönemde burjuvazinin ne denli planlı hareket ettiğini kestirmem elbette zor değildi. Ancak bu kadar detaylı planlar yaparak ilerlemeleriydi asıl beni şaşırtan. Devletlerin “olağanüstü” olarak tabir ettikleri dönemlerde az çok planları olduğunu hepimiz tahmin ediyor ve biliyoruzdur. Fakat burada söz konusu olan bir devlet değil, bir şirketin minimum zararla, hatta mümkünse zararsız bir şekilde “bu süreci” atlatmak için gösterdiği çaba. Gördüğüm ise net olarak şuydu; burjuvazi yalnızca bugününü planlamakla yetinmiyor. Aksine yarını, onun da yarınını ve onun da yarınını planlama yolunda neler yapabileceğine kafa yoruyor, yorduruyor.
Çizilen resme baktığımda aslında ne yapmamız gerektiği ortaya çıkıyor ister istemez. Bu kadar karşı olduğumuz bu kahrolası sistem içerisinde aslında bizlerin örgütlülüğü ne denli önemli! Son derece, hem de en son derece örgütlü olmalıyız. Zira mücadele zor, uzun soluklu ve yorucu. Ancak bu, burjuvalar için de böyle. Burjuvazinin iş planlamasını bile aslında farkında olarak ya da olmayarak bizler, işçiler yapıyoruz. Hal böyleyken neden kendimiz için de bir plan yapmayalım? Neden şu kahrolası sömürü düzenini alaşağı edecek bir örgütlülük ile hayatımızı daha yaşanılır kılmayalım? Aslında güç sadece bizde. Onlar bir avuç asalak sürüsü. Onlar bizsiz yarınlarını bile planlayamaz durumdalar. Yeter ki biz safımızı bilelim ve mecburen emek gücümüzü satarak onları semirtirken, kendimizin de farkında olup bu sistemi değiştirmenin yollarına, örgütlü mücadeleye koyulalım.
link: Altunizade’den bir büro işçisi, Burjuvazi Günübirlik Hareket Etmiyor, 7 Nisan 2015, https://marksist.net/node/4111
Provokasyon Süreci İlerliyor
Cezaevlerinde Olağanüstü Hal