Gezi direnişinin yaşandığı Haziran günlerinde, evinden bakkaldan ekmek almaya giderken polisin attığı gaz bombası kapsülüyle komaya giren ve 269 gün boyunca yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren Berkin Elvan 11 Martta hayatını kaybetti. Berkin, polisin gözünü karartarak attığı gaz fişeklerinin kurbanı olduğu o gün 14 yaşındaydı ve ağır yaralandığı bu saldırıdan 9 ay sonra yoğun bakımdaki yaşam mücadelesine yenik düştü. Şişli’de cenazesine katılan yüz binlerce insan tarafından sonsuzluğa uğurlanırken, aynı günlerde Türkiye çapında milyonlarca insan da büyük bir acıyla, onu katleden polise ve AKP hükümetine öfkesini haykırdı.
Berkin’in cenazesi kaldırıldıktan birkaç gün sonra devlet güçleri benzer bir saldırıyı bu kez Silvan’da gerçekleştirdi. Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde BDP’nin seçim mitinginin ardından polis halka gaz fişekleriyle saldırdı. İlkokul 3. sınıf öğrencisi 10 yaşındaki Mehmet Ezer, polisin attığı gaz bombası fişeğiyle başından vuruldu. Ağır yaralanarak komaya giren Mehmet’ten gelen son haberler, sağlık durumunun iyiye gittiği yönünde. AKP’li bakan Mehdi Eker, Mehmet’in kaldığı hastaneyi ziyaret etti. Bazı utanmaz devlet yetkileri Mehmet’in ailesine Bakan’ı kapıda karşılamalarını söyledi. Aile bu rezilliğe tepki gösterdi ve elbette bu talebi yerine getirmedi. Mehmet’in polisin gaz fişeği ile vurulduğu kesin olmasına rağmen, ikiyüzlü bakan ve vali “Mehmet gaz fişeğiyle mi, atılan taşla mı yaralandı araştırılıyor” diyordu. İlerleyen günlerde ailesi, Mehmet’i yaralayan kanlı gaz fişeğini Diyarbakır barosuna teslim etti. Aile, savcılığa güvenmediği için kanlı fişeği Baro’ya teslim etmişti. Bölge insanı, devlet cinayet işlediğinde yargının delilleri nasıl yok ettiğini, katilleri korumak ve kollamak için nasıl sahtekârlık yapabildiğini yıllardır yaşadığı acılardan öğrendi.
Devlet çocukları öldürerek “destan yazıyor”
Geçtiğimiz günlerde devletin 1988’den bu yana silahla vurduğu, bombayla, mayınla, zırhlı araçla ezdiği, savaş uçaklarıyla vurduğu ya da işkenceyle katlettiği çocukların bir kısmının listesi yayınlandı. İnternette yayınlanan listede 1988’den bu yana devletin katlettiği 486 çocuğun tek tek isimleri, yaşları, öldürüldükleri tarih ve yer yazıyor. Liste, devletin öldürdüğü çocukların tamamını kapsamıyor. Öldürülen çocukların listelerini yayınlayan web sitelerine gönderilen yorumlarda listeye eklenmemiş onlarca çocuğun adları, yaşları ve öldürüldükleri yer bildiriliyor. İnsan Hakları Derneği’nin 2013 yılında yayınladığı, sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini kapsayan “Çocukların Yaşam Haklarına Yönelik İhlal Raporu”na göre 1988-2013 arasında söz konusu bölgelerde 569 çocuk yaşamını yitirmişti. Yani devletin öldürdüğü bu 569 çocuğun listesine, İstanbul Küçükarmutlu’da halka saldıran polis panzerinin ezdiği, “elinde bomba vardı” denilen 7 yaşındaki Sevcanlar ya da polisin açtığı ateş sonucu balkonda annesinin kucağında can veren 10 aylık bebekler dâhil değil.
Berkin Elvan, TC devletinin öldürdüğü “şimdilik” son çocuk. Türkiye’de devletin katlettiği yüzlerce çocuktan toplumun neden haberdar olmadığı üzerinde iyi düşünmek gerekiyor. Eğer burjuva düzen güçleri siyasal bir kriz yaşamasaydı, rakip burjuva güçler kendi çıkarları uğruna AKP’nin zalimliğini teşhir etmek durumunda olmasaydı, toplumun büyük çoğunluğu Berkin Elvan’ın adını dahi duymamış olacaktı. Tıpkı devletin zalimliği ile can veren yüzlerce çocuk gibi, o da toplumun büyük çoğunluğu tarafından “yok” sayılacaktı. 4 Ağustos 2012’de, Adana’da, polisin gaz bombasıyla başından vurularak can veren 11 yaşındaki Mazlum Akay’ın ya da 24 Temmuz 2011’de, Silopi’de gaz bombasıyla başından vurularak katledilen 13 yaşındaki Doğan Teyboğa’nın adını, Türkiye’de kaç kişi duydu?
Türkiye, 17 yaşındaki çocukların yaşının büyütülüp alelacele idam edildiği bir ülkedir. Devletin öldürdüğü çocuklar listesinde 1 yaşını doldurmamış bebekler var. Listede, Roboski katliamında devletin savaş uçaklarıyla bedenlerini parçaladığı 22 yoksul Kürt çocuğu var. Listede 2010 yılında Şırnak’ta devletin öldürdüğü 7 yaşındaki Umut Akçil var; Hakkâri’de uzman çavuşun aracından inerek vurduğu 15 yaşındaki Enver Turan var; polis zırhlısının ezerek öldürdüğü 14 yaşındaki Birem Basan var; Van’da askerlerin vurarak öldürdüğü 14 yaşındaki Mehmet Nuri var; bomba atarla vurularak bedeni paramparça edilen 12 yaşındaki çoban Ceylan Önkol ve 12 yaşında 13 kurşunla infaz edilen Uğur Kaymaz var. Türkiye’de devlet terörüyle katledilen bu çocuklardan yüzlercesi var.
Devletin Kürtleri sindirmek üzere yürüttüğü kirli savaşın en kanlı yılları, devletin öldürdüğü çocuk sayısının da zirveye ulaştığı yıllardır. Köylerin yakıldığı ve boşaltıldığı, ilçelerin kuşatılıp günlerce bombalandığı yıllar boyunca yüzlerce Kürt çocuğu öldürüldü, on binlercesi yaralandı. İsim isim tespit edilebildiği kadarıyla devlet güçleri 1992 yılında 117 çocuğu, 1993’te 79 çocuğu, 1994’te 99 çocuğu öldürdü.
Devlet, Gündem gazetesinin Kürt bölgelerine sokulmasına izin vermiyordu. Küçük çocuklar tepelerden, bayırlardan, tarlalardan yürüyerek asker ve polisin kontrol noktalarını aşıyor, gazeteleri ilçe merkezlerine ulaştırıyor ve elden satıyordu. Polis ve asker, gazete satan çocukları yakaladığında işkencelerden geçiriyordu. Gazete satarak ekmeğini çıkarmaya çalışan nice yoksul Kürt çocuğu, devletin işkence tezgâhlarında can verdi. Devlet halkı terörize ederken çocukları sakınmadı. Bilâkis, çocukları öldürerek Kürt aileleri yıldırmaya, topraklarını terk edip göç etmelerini sağlamaya çalışıyordu.
Devlet kadrolu tetikçilerini, işkenceci katillerini hep korudu. Çocukları öldürenleri gizledi. Mahkemeleri farklı şehirlere taşıyarak, çocuklarının katillerinin peşine düşen aileleri yıldırmaya ve çaresiz bırakmaya çalıştı. Öldürdüğü çocukların kamuoyu tarafından duyulmasını engelledi. Burjuva medya, devletin kirli savaşını, zalimliklerini, yüzlerce çocuk cinayetini ahlâksızca gizledi. Burjuva medya, İstanbul Küçükçekmece’de belediye otobüsüne atılan molotof kokteyli yüzünden yanarak can veren 17 yaşındaki lise öğrencisi Serap Eser’in dramını günlerce işleyip Kürtlere karşı nefret pompaladı. Serap Eser’in ölümüyle ilgili yakalananlardan biri, mahkemede “MİT için çalıştığını” açıkladı. MİT, söz konusu kişinin “haber elemanı” olduğunu doğruladı. Tutuklanan çocuklar “birilerinin ellerine molotof tutuşturduğunu, kendilerinin de korkup kaçtığını” anlattılar. Bu gerçeklerin ikiyüzlü burjuva medya açısından haber değeri yoktu. Kapitalist devlete ve sömürü düzenlerine zeval gelmemeliydi.
AKP iktidarı döneminde de devlet, çocukları öldürmeye devam etti. İHD raporlarına göre AKP’nin hükümete geldiği 2002 yılından 2012 yılı Mayıs ayına kadar geçen 10 yıllık dönemde, devlet güçleri 181 çocuğu katletti. 2013’de Urfa’da öldürülen Hasan Bakdur 16, Şemdinli’de öldürülen Behzat Özer ise 8 yaşındaydı.
28 Mart 2006’da Diyarbakır halkı 4 gerillanın cenazesini kaldırdı. F-16 uçakları, cenazelerin gömüldüğü mezarlıklara sortiler yaparak halkı katliamla tehdit ediyordu. Cenazeleri kaldıran kitlenin üzerine karakoldan ateş açılması sonucu protestolar daha da büyüdü. Gerçekleşen büyük protesto gösterilerine devlet hunharca saldırdı. Polis, özel timler ve keskin nişancılar; sivil halkın üzerine ateş açtı. Halka ateş açıldıkça protestolar daha da büyüyüp yayılıyordu. Başbakan Erdoğan televizyonlara çıkmış “kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacaktır” diye bağırıyordu. Erdoğan’dan “gereğini yapma” emri ve korunma güvencesi alan devlet güçleri, 4 gün süren protestolar sırasında 13 insanı ateşli silahlarla ve sokak ortasında işkence ederek katletti. Öldürülenlerden İsmail Erkek 8, Emrah Fidan 17, Abdullah Duran 9, Mahsum Mızrak 17, Enes Ata 8, Fatih Tekin ise 3 yaşındaydı. Gözaltına alınarak işkence edilen yaklaşık 600 kişinin 200’ü çocuktu. O günlerde Diyarbakır valisi sıfatıyla bu kanlı ve zalim operasyonları yürüten Efkan Ala, bugün AKP hükümetinin İçişleri Bakanıdır.
TC devleti halka saldırırken ayrım gözetmiyor; çocuk da olsa “gereğini yapmaya” devam ediyor. Devlet çocukları öldürüyor, ölen çocukların acılı ailelerini suçluyor, ailelerine mahkeme kapılarında eziyet ediyor, Başbakan’ının ağzından hakaret ediyor. Düzen, çocukların katillerini koruyor, gizliyor, ödüllendiriyor. Devlet, katliamları yürüten şeflerini, işkencecilerini, tetikçilerini terfi ettiriyor. Çocukları katletme emri veren zalimler, siyaset basamaklarını tırmanıyor, en yüksek makamlara yükseltiliyor.
Türkiye, anne babaların devlet terörüyle can veren çocuklarını toprağa verdikleri bir ülkedir. Burjuva düzenin insanlığını kaybetmiş siyasi şefleri, işçi ve emekçileri, devletin kutsal olduğuna inandırmaya, bu düzene boyun eğdirmeye çalışıyorlar. Oysa kapitalist düzenin ve burjuva devletin zalimliğini görmek için, öldürülen çocukların listesine bakmak yeterlidir. İnsanlıklarını tümüyle kaybetmemiş, vicdanları çürümemiş, yüreğinde iyiliğin, doğruluğun, insanlık onurunun, adalet duygusunun zerresini taşıyanlara, o çocukların gözleri çok şey ifade etmektedir. O gözler, bu zalim düzenin yıkılması için emekçileri mücadeleye çağırmaktadır!
link: Zehra Aras, Büyümez Ölü Çocuklar, Nisan 2014, https://marksist.net/node/3427
İşçi Sınıfı Açısından 2014 Yerel Seçimleri
İşçi Sınıfının ve İşçi Hareketinin Durumu