İşçi sınıfının uzun yıllar boyunca verdiği mücadeleler sonucu elde ettiği kazanımların ifadesi olan kimi haklar, bugün tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de burjuvazi tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. İşçi sınıfının en temel haklarını içeren yasa maddeleri, aldatıcı propagandalar eşliğinde gündeme getirilen saldırı paketleriyle ardı ardına değiştiriliyor. Bu değişiklerin önüne geçecek bir mücadele örgütlenemediği için de yeni saldırılar hız kesmeden sıraya giriyor.
Kısaca “Torba Yasa” denilen ve “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” gibi uzun bir adla Meclis gündemine getirilen yasa tasarısı da bu türden saldırıları içeriyor. Tasarının bütçe görüşmelerinin ardından oylanıp kabul edilmesi bekleniyor. Toplam 113 maddeden oluşan, gerekçeleriyle 163 sayfa olan ve birbiriyle ilgisiz çok sayıda başlığı gündeme alan bu “torba” yasa tasarısında, işçi sınıfının bugünkü yaşam koşullarını ve geleceğini etkileyecek pek çok madde var.
Çalışma Bakanlığı’nın TOBB, TUSKON, TÜSİAD, MÜSİAD ve TİSK başta olmak üzere çoğu patron kuruluşlarından oluşan 29 kurumla yaptığı Ulusal İstihdam Stratejisi Çalıştayında ortaya çıkan önerilerden yola çıkarak bu pakete dahil ettiği maddeler, işçi sınıfı açısından hak gasplarını içermektedir. Çalışma Bakanlığı tarafından başlatılan, ancak gizli tutulan “Ulusal İstihdam Stratejisinde Öngörülen Kanun Değişiklikleri” başlıklı çalışmayla ise, gündemdeki Torba Yasadan çok daha geniş çaplı saldırılar planlanıyor. Bölgesel asgari ücret, kıdem tazminatının gasp edilmesi gibi bazı hususlar dışındaki maddelerin önemli bir bölümü de Torba yasa tasarısına sokuşturulmuş durumdadır. Asıl işte taşeron çalıştırılması, geçici çalışmanın yaygınlaştırılması ve süresinin uzatılması, yeni esnek çalışma biçimlerinin yasallaşması ve genç işçiler için daha güvencesiz çalışma gibi maddeler bunlardan bazılarıdır.
Torba yasa tasarısı ile gündeme getirilen saldırılardan bazıları
Yapılan değişikliklerin en önemlilerinden birisi, asgari ücret ile ilgili olan düzenlemedir. Bilindiği gibi, mevcut yasaya göre asgari ücret 16 yaşından küçükler ve büyükler için iki farklı ücret olarak belirleniyordu. Torba yasaya sokulan düzenleme, bu yaş sınırını 18’e çekiyor. Yani yasa tasarısı, 16 ve 17 yaşındaki işçileri daha düşük kademedeki asgari ücrete mahkûm ediyor. Şöyle somutlayalım: Yapılan son zamla birlikte, 16 yaşından küçük işçilerin net asgari ücreti 546,2 TL, 16 yaşından büyük işçilerin net asgari ücreti ise 629,96 TL oldu. Söz konusu yasa tasarısı Mecliste onaylandığı takdirde, bundan böyle, 16 ve 17 yaşındaki işçiler 630 lira yerine 546 lira alacaklar. Yani bu yaş grubundaki on binlerce işçi, eskisine göre 84 TL daha düşük ücret almış olacaklar.
Hükümet değişiklik gerekçesinde bu yolla gençlerin istihdamının artırılmasının amaçlandığını söylemektedir. Gençlerin istihdamının arttırılmasını sağlamak adına zaten yetersiz olan asgari ücreti düşürmek tuzukurular için belki sadece bir aritmetik hesap yaratıcılığıdır ama işçiler için boğaza giren sayılı lokmanın bile elinden alınması anlamına gelmektedir. Üstelik halen var olan ve 16 yaşından küçük olanlar için daha düşük asgari ücret saptanmasına olanak veren düzenleme bile burjuvazinin ünlü “eşitlik” yaklaşımına aykırıdır. Aynı işi yapan işçiler için farklı ücret ödenmesi “eşit işe eşit ücret” ilkesinin ihlali anlamına gelir. Ayırımın tümüyle kaldırılması gerekirken, bu değişiklikle birlikte daha da sorunlu bir durum oluşturulmuştur.
Tasarının 62. maddesinde ifade edilen ve genç işçilerin aleyhine olacak diğer bir değişiklik de İş Kanununun 15. maddesi ile ilgilidir. Halen yürürlükte olan maddede yer alan “Taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en çok iki aydır” ifadesindeki deneme süresi, 25 yaşın altındaki işçiler için dört aya çıkarılmak istenmektedir.
Bunun yanı sıra meslek liselerinde okuyan öğrencilere staj sırasında ödenen ücret de düşürülmektedir. Mevcut yasada bulunan meslek liselerinde okurken staj yapan öğrencilerin eline geçen ücrete ilişkin “Asgari ücretin %30’undan daha az ödenemez” ibaresi, yapılması planlanan değişiklikle “Asgari ücretin net tutarının %30’undan daha az ödenemez” haline getirilmiştir. Bu durum, staj adı altında köle gibi çalıştırılan işçi gençlere verilen kırıntılara bile patronlar sınıfının tahammül edemediğini açıkça göstermektedir. Stajyerlik için uygulanan asgari ücret böylelikle 239 TL’den 189 TL’ye çekilmektedir.
Şu an geçerli olan yasa, 20 işçi çalıştıran işyerlerine stajyer çalıştırma hakkı tanırken, yapılmak istenen değişiklikte bu sınır 5 işçiye indirilmektedir. Yani bir yandan patronlara ucuz işgücü tahsis etmek için stajyerlik uygulaması genişletilmekte, diğer yandan da stajyerlere ödenecek ücretler daha da düşürülmektedir. Meslek lisesinde okuyan genç işçiler böylece katmerli bir sömürüye maruz bırakılmaktadır.
Ancak bu durum patronlar sınıfının ve onların temsilcilerinin umurunda bile değildir. Çıktığı bir televizyon programında Çalışma Bakanının stajyer işçilerin brüt-net farkından doğacak kayıpları için, “bu çok düşük bir fark yaratacak, 30 lira eksik ya da fazla ne fark eder ki” demesi ve deneme süresinin dört aya çıkarılmasını “zaten çok kısaydı” diye savunması da burjuvazinin işçi sınıfının sorunları karşısındaki gamsızlığını net bir biçimde göstermektedir.
Yasada, bir yandan belediyelerde zaten yaygın olan taşeronlaşmanın önünü daha da açacak, diğer yandan da belediye işçilerinin üzerindeki keyfi uygulamaları arttıracak bir düzenleme de bulunmaktadır. “Mahalli idarelerin ihtiyaç fazlası işçilerine ilişkin hükümler” alt başlığındaki 109. madde ile, il özel idareleri veya belediyelerin sürekli işçi kadrolarında çalışan “ihtiyaç fazlası” işçilerin, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki sürekli işçi kadrolarına atanması gündeme getirilmektedir. “İhtiyaç fazlası” işçileri belirleyecek açık bir kriterin bulunmadığı bu düzenleme sonucunda, on binlerce belediye işçisinin rızaları alınmadan farklı illere gönderileceklerini, bunun doğuracağı çeşitli sorunlarla boğuşmak zorunda kalacaklarını tahmin etmek zor değildir. Tasarı, işçinin nakli gerçekleştiren kurumdan alacaklarının devredilemeyeceğini söylüyor ve başka bir ile atanan işçinin 5 gün içerisinde göreve başlamasını zorunlu kılarak, bunun gerçekleşmemesi durumunda iş akdinin feshedilmesini öngörüyor. Bu ifadeler, özellikle sendikalı ve muhalif işçilerin nasıl zora sokulabileceklerini göstermektedir. Yine bu maddede yer alan “işçi nakleden belediyelerin beş yıl süreyle kadrolu işçi alımı yapamayacaklarına” dair hüküm de taşeronlaştırmanın yaygınlaşması için zemin hazırlamaktadır.
İş Yasasının mevcut haliyle bile işçilere yeterince zorluk çıkaran “denkleştirme”ye ilişkin maddesine konulan ek ise, hâlihazırda ağır koşullarda ve güvencesiz biçimde çalıştırılan turizm işçilerinin karşısına yeni bir sıkıntı kaynağı çıkartmıştır. İş Yasasında iki ay olarak uygulanan denkleştirme süresi, yeni düzenlemede “denkleştirme süresi turizm işletme belgeli işyerleri için dört aya kadar uzatılabilir” şeklinde değiştirilmiştir. Bunun özellikle turizm sezonunda işçilerin ağır koşullarda uzun saatler boyunca çalıştırılması ve turizmde istihdamın azalması gibi sonuçlar doğuracağını kestirmek zor değildir.
Yasa tasarısı engelli işçileri de boş geçmiyor. Torba yasa tasarısının 63. maddesi, İş Kanununun 30. maddesine şöyle bir ek yapıyor: “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işverenin başvurusu üzerine işin niteliği veya teminde güçlük nedeniyle işyerinde özürlü çalıştırma konusunda güçlük yaşanıp yaşanmayacağını karara bağlar.” Böylece, işverenlerin engelli işçi istihdam etme yükümlülükleri fiilen kaldırılmış oluyor.
Engelli işçilere dair işverenin özrünü kabul etmeye teşne bu maddeden bahsetmişken, yasa tasarısının silikozis hastalarına tanıdığı “haklardan” da bahsetmek yerinde olur. Yasa tasarısının 56. maddesi, kayıt dışı çalıştığı için iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından yararlanamayan silikozis hastalarının, 2022 sayılı Kanundan yararlandırılarak sosyal güvenliklerinin sağlanmasını öngörmektedir. Bu maddeyi hükümet yetkilileri bu hastalığa yakalanan kot taşlama işçilerine bir hak verme gibi sunmaktadır. Oysa 2022 no’lu kanun, 65 yaşını doldurmuş, muhtaç, güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaşlarına aylık bağlanması hakkındadır ve bu aylık da hepi topu 100 TL’dir. Tasarıdaki maddede “Meslekte kazanma gücünü yüzde 40 ilâ 59 arasında kaybedenlere 2022 aylığı tutarında (100 TL), 60 ilâ 79 arasında kaybedenlere bu aylığın iki katı tutarında (200 TL) ve yüzde 80 ve üzerinde olanlara üç katı tutarında (302 TL) aylık bağlanacaktır” denmektedir. Yani kaçak çalıştırılmış kot taşlama işçilerinin yakalandığı silikozis hastalığı yine meslek hastalığı sayılmamakta, meslek hastalığından mustarip işçilere tanınan haklardan bu işçiler yararlandırılmamaktadır.
İşçilerin primlerinden kesilerek oluşturulduğu halde, işsiz kalan işçilerin ulaşmaması için önüne aşılmaz dağlar konan, ama krizlerde patronların imdadına koşturulan devasa boyutlara ulaşmış işsizlik fonu, bu yasa tasarısı ile de patronların kullanımına sunuluyor. Yani İşsizlik Fonu patronlara peşkeş çekilmeye devam ediliyor.
Torba yasa tasarısı, önümüzdeki beş yıl boyunca işe alınan 18-29 yaş arasındaki işçilerin sigorta primlerinin işveren payının İşsizlik Fonundan karşılanmasını öngörüyor. Bu düzenlemeye göre, 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük erkek işçiler ile 18 yaşından büyük kadın işçilerin, mesleki yeterlik belgesi sahibi olanlarının primleri 48 sekiz ay süreyle, mesleki ve teknik eğitim veren orta öğretim ile meslek yüksek okulu veya Türkiye İş Kurumunca düzenlenen işgücü yetiştirme kurslarını bitirenlerin primleri 36 ay süreyle, bu niteliklere sahip olmayanların primleri 24 ay süreyle işsizlik fonundan karşılanarak ödenecek. Bu “teşvik” sayesinde, daha önceki uygulamalarda da rastlandığı gibi, 29 yaş üstü işçilerin işsiz bırakıldığı durumlarla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.
Saldırılar torba yasadakilerle sınırlı kalmayacak
Başta da söylediğimiz gibi torba yasaya sokuşturulanlar, patronlar sınıfının asıl olarak uygulamaya koymayı düşündüklerinin küçük bir bölümünü oluşturuyor. Çalışma Bakanlığının sürdürdüğü çalışmalarla, ilerleyen zaman dilimlerinde özellikle esnek çalıştırmanın çeşitli biçimlerinin hayata geçirilmesi planlanıyor. Nitekim Çalışma Bakanı Ömer Dinçer bu konuyu gündeme getirmeye başladı bile. Dinçer, Koç Üniversitesi ile TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu tarafından düzenlenen “Türkiye’de İstihdam Politikası” başlıklı konferansta yaptığı konuşmada, istihdam için ekonomik büyümenin mutlaka sağlanması gerektiğini, Orta Vadeli Programda planlanan yüzde 5-5,5’luk büyümenin bile mevcut işsiz stokunu çözmediğini belirterek şunu söylüyordu: “Esnek çalışma hayatımız olsaydı, bugün yüzde 1 bile büyüsek yaklaşık 50-60 bin kişiye daha fazla iş sağlama imkânımız olacaktı. Esnek çalışma modellerini uygulayabilirsek yaklaşık 160 bin kişiyi daha istihdam etme imkânımız olabilir.”
“Bizim insanlara, piyasa esnekleştikçe sahip oldukları hakları kaybetmeyeceklerini öğretmemiz gerekiyor” diyen Dinçer’e göre, esnek çalıştırılma işçiler açısından işini kaybetmek anlamına gelmiyormuş. İşten çıkarılan işçilerin İş-Kur’a gidip başka bir meslek öğrenmesi sağlanırsa bu sorun aşılırmış. Sanki işçiler bir meslekleri olmadığı, yani vasıfsız oldukları için iş bulamıyorlar! Bakana göre, Norveç esnek çalışma modelleri ile işsizliği 2 puan düşürmüş, ABD’de esnek çalışma modelleri etkin olmasaymış işsizlik oranı iki katına çıkarmış. Yani yalanda sınır tanımıyor bakanımız!
Çalışma bakanının bu yaklaşımı burjuvazinin işçi sınıfının karşısına neleri çıkaracağını açık biçimde ortaya koyuyor. Nitekim torba yasada da “çağrı üzerine çalışma”, “evden çalışma”, “uzaktan çalışma” gibi kısa süreli çalışma tanımları oluşturulmuş durumda. Ancak yaşama geçirilmek istenen bunun çok daha ilerisinde. Bakanlık bir başka değişiklik ile İş Kanununun 11. maddesini değiştirerek geçici çalışmayı 36 aya kadar uzatmayı hedefliyor. Bakanlığın hazırladığı değişiklik ile belirli süreli çalışmanın hem süresinin uzatılması, hem de üç kez üst üste yapılmasına olanak tanınması isteniyor.
Bölgesel asgari ücret, asıl iş yardımcı iş ayrımının ortadan kaldırılarak taşeronlaşmanın alabildiğine yaygınlaştırılması, kiralık işçiliğin ve esnek çalıştırmanın yasalaştırılması burjuvazinin bundan sonraki saldırılarının konularıdır. Bürokratların eline geçmiş sendikalar ise bu tehlikelere karşı mücadele hazırlığına girişmenin ne yazık ki çok uzağında durmaktadırlar. Oysa işçi sınıfı ciddi saldırılarla yüz yüzedir. Bu durumda öncü işçilere ve sınıf devrimcilerine düşen görev, işyerlerinde taban örgütlülüğünü oluşturmak üzere çaba göstermek, işçi sınıfını bu saldırılara karşı bilinçlendirmektir.
link: Selim Fuat, Burjuvazinin “Torba”ya Gizledikleri, 1 Ocak 2011, https://marksist.net/node/2557
Kurtuluş Mikro Kredide Değil Sınıf Mücadelesinde
Tunus ve Cezayir’de İsyan Günleri