İşçi sınıfının bilinç ve örgütlülüğünün zayıf olduğu mevcut koşullarda dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen toplumsal çatışmalar, büyük ölçüde burjuvalar arasındaki karşıtlıklar ekseninde gerçekleşiyor. Siyaset arenası kapitalistlerin birbirleriyle rekabetinden kaynaklanan sorunlar etrafında yaşanan kapışmalara sahne olurken, işçiler ve yoksul köylüler de bu kapışmaların tarafları haline geliyor, getiriliyorlar. Ortaya çıkış nedenleri, biçimleri ve çatışmanın şiddeti farklılıklar gösterse de, dünyanın pek çok ülkesinde, örneğin Türkiye’de, Ukrayna’da, Kırgızistan’da ve son olarak Tayland’da, burjuvalar arasında yaşanan çatışmalarda işçilerin ve diğer emekçilerin pek çoğu burjuva saflardan birinin peşine takılıp, bu çatışmaların bir parçası oldular. Kendi çıkarlarını savunan bağımsız sınıf örgütlerinden yoksun kaldıkça da bu böyle olmaya devam edecek ne yazık ki.
Burjuvazi içindeki iktidar kavgasının fiili çatışmalar biçimine bürünmesinin son örneği, geçtiğimiz günlerde, Güneydoğu Asya’da yer alan ülkelerden Tayland’ın başkenti Bangkok’da yaşandı. Eski başbakan Taksin Şinavatra’nın liderliğini yaptığı ve daha çok “Kırmızı Gömlekliler” olarak bilinen “Diktatörlüğe Karşı Ulusal Birleşik Cephe” taraftarlarının, Başbakanın istifa etmesi ve erken seçime gidilmesi talebiyle 3 Nisanda başlattıkları gösterilerde en az 50 kişi öldü, 1600’den fazla kişi ise yaralandı.
Taksin Şinavatra, “Sarı Gömlekliler” denilen ve bugün de iktidarı destekleyen grubun günler süren büyük sokak gösterilerinin ardından, 19 Eylül 2006 tarihinde gerçekleşen bir askeri darbe ile devrilmiş ve sürgüne gönderilmişti. Ancak devrik başbakan bir kenara çekilmemiş, o tarihten beri çoğunluğu emekçi sınıflardan gelen taraftarlarıyla birlikte iktidar mücadelesini sürdürmüştü. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 10 bin kişiye yakın sayıdaki “Kırmızı Gömlekli”ye başkent Bangkok’un bir mahallesinde askerlere karşı barikatlar kurdurtan ve günlerce direnmelerini sağlayan da sürekli gelişen bu mücadeleydi.
2006 darbesi ve Taksin Şinavatra
Tayland’ın darbelerle dolu bir siyasal geçmişi var. Monarşiyle yönetilen Tayland’da, 1938’den 1997’ye kadar geçen süre boyunca, ordu hemen hemen hep iktidarda olmuş. Ülke kral tarafından yıllarca ordunun baskıcı egemenliğinin eşlik ettiği bir monarşiyle yönetilmiş. Ancak 1997’de yapılan yeni anayasayla birlikte görece demokratik seçimler yapılmaya başlanmış. Bu durum da ordunun egemenliğinin giderek daha çok yıpranmasına yol açmış. Özellikle 2001 yılında Taksin Şinavatra başkanlığında kurulan hükümetle birlikte bu süreç iyice hız kazanmış.
1998’de Asya krizinin yarattığı ortamda TAK (Taylandlı Taylandlıyı Sever) partisini kuran Taksin Şinavatra, bir ipek tüccarının oğlu. Askeri lisede okuduktan sonra polis akademisine geçmiş ve sonrasında eğitimine Amerika’da devam etmiş. Polis örgütünde albaylığa kadar yükselen Taksin Şinavatra, 1987’de polislikten ayrılarak iş yaşamına atılmış ve polis örgütünün bilgisayar sistemini kurma işini aldıktan sonra da Tayland’ın telekomünikasyon devi ve en zengin işadamlarından biri olmuş.
2001 yılında, ihracattan daha çok ülkenin iç ekonomisine dayalı bir büyüme modelini amaçlayan programıyla girdiği seçimleri kazanan Taksin Şinavatra, kır ve kent yoksullarının küçük ve orta büyüklükteki işletmelerinin tüketim ve üretim kapasitesini arttırmaya yönelen programlarıyla, toplumun yüzde 80’ini oluşturan, kırsal nüfus, çiftçiler ve kent yoksulları arasında hızla güçlendi. Bu kesimler arasında güç kazanmasının ardında yatan asıl faktörler ise sağlık ve eğitim reformları, mikro kredi, köy destekleme fonları, üreticiye teknik destek programları gibi uygulamalardı.
Uluslararası ekonomik koşulların da elvermesiyle Tayland’da önemli gelişmeler sağlayan bu politikalar sayesinde IMF’den alınan kredileri vadesinden iki yıl önce ödemeyi başaran Taksin Şinavatra, 2005 yılında yapılan seçimleri de %54 oranında oy alarak kazanmıştı. Bu seçim başarısının ardından yeni dönemde büyük kamu projelerine, kendi deyimiyle “ulus inşa etme” aşamasına geçtiğini ilan eden Şinavatra mali sektörün ve inşaat sektörünün yeniden güçlenmesini sağladı. Ekonomi yılda ortalama yüzde 5’in üzerinde bir büyüme gerçekleştirdi ve yoksul kesimlerin yaşam koşullarında hissedilir iyileşmeler başladı.
Ne var ki, Taksin Şinavatra’nın yeni ekonomi modeli ve sosyal yardım politikaları ile kuzey eyaletlerinde kırsal nüfusu giderek kendi yanına çekmeye başlaması, ülke içindeki siyasi-ekonomik dengeleri sarstı. Kral’ın, dolayısıyla askeri ve sivil bürokrasinin siyasal ve toplumsal etkisi azalmaya başlamıştı. Bu gelişmeler, Kral ile Taksin Şinavatra arasında giderek artan bir çekişmenin zeminini oluşturdu. Taksin Şinavatra bu mücadelede desteğini ağırlıklı olarak ABD’ye yakınlaşarak dışarıdan sağlıyordu.
Giderek elinin güçlendiğini hisseden Taksin Şinavatra, statükocu bürokratların tasfiyesini hızlandırmaya başlayınca orduda huzursuzluk arttı. Şinavatra popülist politikalarla gücünü arttırırken, bir yandan da başta kendisi ve partisinin önde gelenleri olmak üzere özellikle taşradan yeni ekonomik güçlerin yükselmesinin de önünü açmıştı. Bu durum Bangkok sermayesini huzursuz etmeye başlamıştı. Blok halinde muhalefet yükselten bu kesimler, Türkiye’de hiç de yabancısı olmadığımız bir söylem tutturup, Şinavatra’nın bu tasfiyelerle bütün gücü kendisinde toplamaya çalışarak bir diktatörlük yaratmaya çalıştığından dem vurmaya başladılar. Bangkok’un Aydın Doğan’ı olan medya patronunun Şinavatra’yı Kral’a yeterince sadık olmamakla suçlamasıyla birlikte muhalefet daha da yükselmeye başladı. Küçük-burjuvaların sayıca fazla olduğu bir kesim Kral’a olan sadakatlerini göstermek için kraliyetin simgesi rengindeki sarı gömlekleri giyerek sokaklara döküldü.
Ne var ki Şinavatra’yı destekleyen geniş bir toplum kesimi vardı. Hükümet muhalefetin bu protestolarını susturmak için 2006 Nisanında erken seçime gitti. Kazanma umudu olmayan muhalefetin seçimi boykot etmesine rağmen TAK büyük bir destekle seçimi kazandı. Burjuva güçler arasındaki krizi daha da derinleştiren bu durum, kısa bir süre sonra Kral’ın baskısıyla Şinavatra’nın istifasıyla sonuçlandı. Ancak orduya ve bürokrasiye muhalefetini arttırarak devam ettiren, geri dönme manevraları ve güç gösterileri yapan Şinavatra’ya karşı “Sarı Gömlekliler” de protestolarını yükselttiler. Nihayet 19 Eylül 2006’da siyasal karışıklıkları bahane eden ordu bir darbeyle yönetime el koydu. TAK’la birlikte tüm siyasal partileri kapattı, TAK’ın yöneticilerini tutukladı. Şinavatra yurtdışına sürgüne gönderildi.
Darbeden bugüne
Darbeden 18 ay sonra seçim yapıldığında, Şinavatra yurtdışında sürgünde olmasına rağmen, devrik başbakana destek azalmamıştı. Tayland’ın kuzey ve kuzey-batısındaki emekçiler, Şinavatra’nın yandaşlarını iktidara taşımışlardı. Ancak, Şinavatra yanlılarının seçtiği hükümet, bir dizi mahkeme kararı ve “Sarı Gömlekliler”in protesto gösterisiyle karşı karşıya kaldı ve sonunda da iktidardan indirildi.
Bunun üzerine kendilerini “Kırmızı Gömlekliler” olarak adlandıran Şinavatra yanlıları 2009 yılı Nisan ayından itibaren sokak gösterilerine başladı. “Kırmızı Gömlekliler”, içerisinde değişik kesimlerden insanlar bulunsa da, ağırlıklı olarak tarım işçileri ve yoksul köylülerden oluşuyordu. 10 bine yakın “Kırmızı Gömlekli”, parlamento feshedilinceye kadar kalmak üzere başkent Bangkok’a geldi ve barikatlar kurarak yaklaşık üç kilometrekarelik bir bölgeyi işgal etti.
Bu işgalin ardından askeri birlikler göstericileri dağıtmak için zaman zaman saldırılarda bulunsalar da başlangıçta başarılı olamadılar. Ancak çatışmalarda günler geçtikçe sayısı artacak biçimde onlarca “Kırmızı Gömlekli” öldürüldü. Yine de bu abluka hükümetin sıkışmasına yol açıyordu. Nitekim Mayıs başında hükümet, başbakanın bir askeri üsse sığınmasına yol açacak kadar etkili olan bu abluka yüzünden, 14 Kasımda yapılacak bir erken seçime razı olduğunu bildirmek zorunda kaldı. Ancak “Kırmızı Gömlekliler”, hükümetin bu adımını olumlu bulsalar da parlamentonun alt kanadı tasfiye edilmeden işgallerini sonlandırmayacaklarını duyurdular. Bunun üzerine hükümet teklifini geri çekti ve saldırılarını yoğunlaştırdı. Muhalefetin “askeri lideri” konumundaki Generalin başından vurularak öldürülmesi üzerine moralleri büyük ölçüde bozulan “Kırmızı Gömlekliler”, 19 Mayıs günü ordunun zırhlı birliklerle gerçekleştirdiği müdahalesiyle dağıtıldı ve liderleri askerler tarafından teslim alındı.
Tayland’da, dünyanın başka pek çok ülkesinde de olduğu gibi, hoşnutsuzluğu artan emekçi kitleleri peşine takarak kendini iktidara taşıma mücadelesi yürüten Şinavatra, bugün için ağır bir yenilgi almış gibi görünüyor. Ama bu mücadelenin bedelini asıl olarak ordu tarafından acımasızca ezilen protestocu emekçiler ödemiştir. Önümüzdeki günlerde baskının daha da fazla arttırılmasıyla, emekçi kesimler bu yenilginin faturasını daha da ağır biçimde ödemeye devam edeceklerdir. Ne yazık ki toplumsal mücadeleler tarihi böylesi örneklerle doludur.
Kurtuluş işçi sınıfının devrimci mücadelesindedir
Kendi içlerinde söylem düzeyinde çeşitli farklılıklar gösterseler de, Chavez’den Şinavatra’ya kadar tüm popülist politikacılar, kendi iktidarlarını sürdürmek için işçi sınıfını ve yoksul emekçileri kandırarak peşlerine takıyorlar.
İşçilerin ve yoksul emekçilerin en temel ihtiyaçlarını bile göz ardı eden diğer burjuva politikacılardan farklı olarak sosyal yardımlar ve çeşitli destek programlarıyla bu kesimlerin gözlerini boyamaya uğraşan ve bu sayede onları peşlerine takan bu politikacılar da son tahlilde kapitalist sistemin bekası için gayret gösterirler. Üstelik kırıntılar vererek gözlerini boyadıkları emekçi kitleleri kendi sınıf çıkarları için mücadele etmekten de alıkoyma işlevi görürler. Kendi çıkarlarını asla temsil etmeyen bu türden burjuva önderliklerin peşine takılması, işçi sınıfının düzen sınırlarına hapsolmasıyla sonuçlanmaktadır. Nitekim bu türden liderlerin peşlerinden sürüklenen emekçi kitlelerin, kısa bir süre sonra içine düştükleri durumlar da ortadadır.
Tayland’da özellikle kırdaki proleterleri ve yoksul köylüleri peşine takan Şinavatra da, tıpkı diğer burjuva önderlikler gibi, emekçilerin taleplerine yanıt veremez. Elbette monarşiye, baskıcı rejime, askeri darbelere ve genel olarak olağanüstü burjuva rejimlere karşı mücadele, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Ancak işçi sınıfının devrimci mücadelesi demokratik taleplerle asla sınırlandırılamaz. Oysa Şinavatra gibi burjuva liderler bu mücadeleyi kendi dar sınıfsal çıkarlarıyla sınırlamaya ve kapitalist sistem çerçevesinde tutmaya çalışırlar. Bunun için bile emekçi kitlelerin aktif desteğine ihtiyaç duyarlar. Peki işçilerin ve yoksul köylülerin mevcut monarşist burjuva iktidarı devirme gücü varsa, neden iktidarı kendi ellerine almayıp Şinavatra gibi bir burjuva liderliğin ellerine teslim etsinler? Onların gerçek çıkarları da, kurtuluşlarının tek yolu da ellerine aldıkları iktidarı kendileri adına sürdürmeleridir.
İşçi sınıfı dünyanın hiçbir ülkesinde burjuvazinin ortaya koyduğu politik saflardan birini seçmeye mahkûm değildir. Bu saflardan birini seçmek işçi sınıfı için kırk katırla kırk satır arasında tercih yapmak anlamına gelecektir. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi ellerindedir ve bu kurtuluşu kendi bağımsız sınıf çizgisini izleyerek gerçekleştirecektir.
link: Selim Fuat, Tayland’da Burjuvazinin İt Dalaşında Emekçiler Eziliyor, 1 Haziran 2010, https://marksist.net/node/2458
İngiltere Seçimlerinin Ardından
Artan Et Fiyatları ve İthal Et Tartışmaları