Şu günlerde milyonlarca genç ÖSS’nin ardından büyük bir heyecanla sınav sonuçlarını bekliyor. Açıklanan sonuçlara göre sınava giren milyonlarca öğrenciden yalnızca küçük bir azınlık üniversite kapısından içeri girmeye hak kazanabilecek. ÖSS milyonlarca genç için hayatın bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Çünkü bizlere ve özellikle kız çocuklarına, okursak hayatımızın kurtulacağı düşüncesi, gerek ailelerimiz tarafından gerekse de sistem tarafından dayatılmaktadır. Durum böyle olunca ÖSS, özellikle de işçi-emekçi ailelerin çocukları için bir umut kapısı olarak görülmektedir.
Ömrümüzün en güzel senelerini sınavlarda, testlerin başında geçiriyoruz ve sonuç çoğu zaman hüsran oluyor. Eğer biraz “şanslıysak” sınavdan “başarılı” olarak çıkıyoruz ve hayalini kurduğumuz üniversitenin kapısından içeri girmeye hak kazanıyoruz. Ama aslında en baştan eksilerde başladığımız bu maratonun en zor kısmı da bu aşamadan sonra başlıyor. Eğitim sisteminin giderek paralılaştığı bu dönemde, işçi-emekçi ailelerin çocukları böylesi bir yarışa iyi eğitim alamadıkları için, iyi dershanelere gidemedikleri için zaten en baştan birkaç adım geriden başlıyorlar. Böylesine eşitsiz bir halde başlanan yarışta elde ettiğimiz “başarı” da okumamız için ne yazık ki yeterli olmuyor. Eğitimin tamamen parasal zemine oturmasıyla birlikte işçi-emekçi ailelerin çocukları kazandıkları okulları çoğu zaman bitiremiyorlar bile. Çünkü sınavı kazanmakla bitmiyor mesele. Asıl sorun kazandıktan sonra hangi parayla okunacağı oluyor. Bir işçi ailesinin üniversite har(a)cını yatırabilmesi, ders dokümanlarını temin edebilmesi, ev veya yurt parasını verebilmesi, ulaşım masraflarını karşılayabilmesi oldukça zor. Dikkat edilirse bunların içine henüz sosyal aktiviteler eklenmiş değil, zaten bizler için bu tür harcamalar “gereksiz ve lüks” olur.
Ben bunları kendi öğrenciliğimde de yaşadım. Ben de ÖSS kapısından “başarılı” olarak çıkmış bir öğrenciyim ve bu sorunların hepsini kendi hayatımda yaşamaya devam ediyorum. Gerçekten de sınavı kazanmakla bitmiyor mesele ya da kazanıp mezun olunca da bitmiyor. Ailemiz elinden geldiğince, bizleri okutmak için her türlü fedakârlığı yapıyor. Çünkü mezun olduğumuzda bunların hepsinin karşılığını alabileceğimizi düşünüyorlar. Aldıkları üç kuruş maaşla hem kendi yaşamlarını hem de bizim üniversite yaşamımızı idame ettirmeye çalışıyorlar. Bir kısmımız bu süreçleri atlatıp mezun oluyor, bir kısmımız ise maddi zorlukları aşamadığımız için okulu yarım bırakıyoruz. Mezun olabilenler de kendi alanında iş bulamamakta ve milyonlarcası işsizler ordusuna eklenmektedir. Ben de büyük ihtimalle mezun olduğumda kendi mesleğimle ilgili bir iş bulabilme şansından mahrum olacağım, tıpkı milyonlarca arkadaşım gibi. Bizler için okumak büyük bir külfet getiriyor ve birçok işçi çocuğu kendi masraflarını çıkarabilmek için hem okul döneminde hem de yaz aylarında çalışmak zorunda kalıyor.
Burjuvaların çocukları yazın nerelere tatile gidecekleri konusunda “kafa patlatırlarken” bizler en azından yaz dönemini değerlendirmek için “acaba iş bulabilir miyiz” diyoruz. Ben de şu anda aynı durumu yaşıyorum ve yaz tatilini de fırsat bilerek bir fabrikada işe başladım. Belki kısa bir süreliğine bir ferahlama olacak ama bizim başka bir şansımız yok. Bazen işyerinden arkadaşlarla konuştuğumuzda üniversite okusaydık böyle olmazdı, daha iyi işlerde, masa başı işlerde çalışırdık gibi şeyler söylüyorlar. Ben de onlara değişen çok bir şeyin olmayacağını, aramızda üniversite mezunlarının olduğunu, üniversite mezunu olunduğunda daha rahat işlerin bulunamayacağını, onların da bizimle birlikte üretimde saatlerce çalıştığını, milyonlarca üniversite mezunun diplomalı işsiz ordusuna katıldığını söylüyorum. Gerçekten de üniversite okumuş olmak bizlere iş imkânı sağlamaktan çok uzak.
Eğitim hayatımız boyunca binlerce sınava girip çıkıyoruz ve önümüze kapıyı açacak iki sınav dayatılıyor: OKS ( Ortaöğretim Kurumları Sınavı ) ve ÖSS. Bu sınavların da aslında kimler için kapıyı açtığı gayet açık. Her şeyde olduğu gibi eğitim sisteminde de asıl yükün altında kalan işçi-emekçi aileler ve onların çocukları oluyor. Bizlere, paran varsa okursun yoksa kapitalizm için ücretli köle olursun, deniyor. İşçilerin karşılaştığı tek sorun elbette eğitim sistemi değil. Kapitalist sistem içerisinde yaşadığımız her an bütün uygulamalar işçi sınıfına yönelik saldırılardır. Gerek SSGSS, gerekse de istihdam paketiyle, kapitalist sömürü siteminin koruyucusu ve uygulayıcısı burjuva devlet, bizler üzerinde azgınca tüm saldırı silahlarını kullanıyor.
Burjuva hükümetin meclisten bir bir çıkardığı saldırı yasalarıyla bu durum gittikçe karanlığa batıyor. Bizim yapabileceğimiz tek şey ise bu kan emici sisteme karşı birlik olup, örgütlenmek ve bu sistemi yıkmaktır. Bizi insanlık dışı bir yaşama mahkûm eden böylesi kokuşmuş bir düzeni tarihin çöplüğüne atmalıyız. Bunu da ancak işçi sınıfının örgütlü mücadelesini yükselterek yapabiliriz.
Parasız Eğitim, Parasız Sağlık İstiyoruz!
Kahrolsun Kapitalist Sömürü Düzeni!
link: Ankara Sincan Organize Sanayiden bir işçi-öğrenci, ÖSS Gerçekten Bizi Kurtarıyor mu?, 6 Temmuz 2008, https://marksist.net/node/1829
Kapitalizm Sporu da Kirletiyor