Kapitalist sistemde sorunlar ayan beyan ortaya çıktığında, sistemin ideologları çeşitli akıl oyunlarıyla halkı kandırmaya başlarlar. Her çeşit sorun karşısında “özel günler” ilan edilir. Örneğin 50 milyon üzerinde insanı öldürdükleri savaşın ardından Barış Günü, Hoşgörü Yılı ilan edebiliyorlar. Toplumun duygularını sömürmek için anneler, sevgililer, babalar günü vs. ilan edebiliyorlar. Yıllar yılı Nazım Hikmet’i baskılarla yok edemeyince, Nazım Yılı ilan edebiliyorlar. Bu türden günlerin ardında yatan asıl niyet, hem toplumu manipüle edip düzenin suçlarını örtbas etmek ve hem de bu arada daha fazla meta satıp kazanç elde etmektir. İşte Çevre Günü de bu günlerden biridir.
Sınıfsal İçeriğinden Kopartılmış Günler Burjuvaziye Hizmet Eder!
Birleşmiş Milletler 1972 yılında, Stockholm’de, 5 Haziranı “Dünya Çevre Günü” olarak ilan etti. Dünyanın her ülkesinde bu vesileyle, bir dizi etkinlik gerçekleştiriliyor. Çevreciler, Sivil Toplum Örgütleri, Çevre Bakanlığı, medya vb. kuruluşlar doğa sevgisi üzerine nutuklar çekiyor, öğütler veriyorlar. Fakat söylenenler ve yapılanlar arsız bir riyakârlığı gözler önüne seriyor.
Geçtiğimiz 5 Haziran Çevre Günü dolayısıyla yapılan etkinliklere bakalım: Greenpeace (Yeşilbarış) dünya çapında gerçekleştirilen kutlamaların bu yılki merkezi olan Barselona kentinin ünlü Sagrada Familia Katedraline, “SOS!”, “Denizleri Kurtarın!” yazılı büyük afişler astı. Türkiye’deki kimi belediyeler jimnastik ve aerobik etkinlikleri düzenledi, Nestle’nin sponsorluğundaki yürüyüşe katılan öğrencilere 15 dağcı bisikleti hediye edildi, Beyazıt’ta çöp toplanıldı, sigara, alkol, uyuşturucu Eminönü Belediyesince suçlu bulunup yargılandı. Tüm bu etkinliklerde hepi topu, ağaç dikmek, çimlere basmamak, hayvanları korumak, yerlere çöp atmamak gerektiği sonucu çıkarılıyor. Doğrusu ikiyüzlülüğün sınırı olmuyor. Sivrisinek avlamakla bataklık kurutulamaz! Fabrikalarından yaydıkları zehirle binlerce balık türü yok oldu, ağaçlar çürüdü, işçiler öldü, çocuklar ve yaşlılar hastalandı. Yasalar tamamen patronlar sınıfının çıkarlarını korumak amacıyla çıkartılıyor. Burjuva kurum ve kuruluşlar birkaç ağaç dikerek kendilerini aklamaya, topluma “çevre dostu” izlenimini vermeye çabalıyorlar.
2B yasası (orman alanlarının burjuvalara satışı), 3. köprü projesi (araba tekellerinin projesi), Bergama ve daha birçok bölgede siyanürlü altın arama çabaları, Munzur ve birçok ırmağın barajlarla yok edilmesi ve benzeri diğer uygulamalar, projeler, yasalar, burjuva sınıfın kârları için yapmayacağı hiçbir şeyin olmadığını gösteriyor.
Çevrenin gerçek katili kapitalist üretim sistemidir, özel mülkiyet düzenidir. Çevre sorunlarının ortaya çıkması tek tek kapitalistlerin, kötü niyetli kapitalistlerin değil kapitalist sistemin genel sorunudur. Afrika kıtasının çölleşmesi de, Afrika insanının yoksullaşması da, savaşlarda milyonlarca insanın ölmesi de, birçok bitki ve hayvan türünün yok olması da birer sistem sorunudur.
Dünyayı Bekleyen Tehlike
Dünya ve üzerindeki canlılar iki büyük tehlikeyle karşı karşıya. İlki, dünyanın dışından kaynaklanan tehlike. Güneşin enerjisini tüketmesiyle, dünya üzerindeki yaşam olanağı sona erecek. Bütün gezegenlerin eninde sonunda yaşadıkları bir tür doğal ölüm olan bu durum karşısında yapacak pek bir şey yok. Ve bu durum bir kıyamet, bir son olmayacak. İnsan sonsuz evren içinde, yaşamı için elverişli yeni dünyalar mutlaka keşfedecektir. Bilim ve teknikteki kapitalist engel aşıldığında, uzayın derinliklerinde yaşam için elverişli nice gezegenler bulunacaktır. Bunun için önümüzde daha 4-5 milyar yıl gibi hayli uzun bir zaman var.
Asıl ivedi ve önemli olan başka bir tehlikedir. Bu tehlike dünya üzerindeki mevcut toplumsal sistemden kaynaklanıyor. Bu sistemin adı Kapitalizmdir! Egemen kapitalist sistem, üzerindeki tüm canlılarla birlikte, dünyayı bir erken ölümün eşiğine hızla sürüklüyor. Tekellerin ellerindeki nükleer, biyolojik, kimyasal silahlar gezegeni yok edecek gücü çoktan aşmış durumda.
Çevre Sorunları Ne Zaman Ortaya Çıktı?
Çevre sorunları aniden ortaya çıkmadı. Zaman içinde birikerek arttı. Hava, su, toprak kirlenmeye başladı; bitki ve hayvan türleri hızla yok oldu; küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi gibi doğal denge bozulmaları ortaya çıktı ve nihayet insan sağlığını tehdit eden, kitlesel ölümlere neden olan çevre felâketleri yaşanmaya başlandı. Sonuçta kapitalist sistemin efendileri bile, çevre sorunlarının tehlikeli boyutlara tırmandığını ve çözüm üretemediklerini söylemeye başladılar.
Kapitalizmden önceki sınıflı toplumlarda çevre sorunları daha çok yerel ve bölgesel düzeylerde yaşanıyordu. Gezegen üzerinde açılan bu tür yaralar nispeten küçük ve geçici olduğu için dünya henüz kendini yenileyebiliyordu. Çevre sorunları kapitalizmle birlikte muazzam boyutlara ulaştı, sorunlar bölgesel düzeyden küresel felâketler düzeyine sıçradı. Çevrenin kendini yenileyebilme, temizleyebilme olanağı bizzat tehlikeye girdi.
İşsizlik, yoksulluk, kriz, savaş gibi sorunların yanı başına çevre sorunu da eklenmiş oldu. Bugün kendi yarattığı sorunlara çözüm üretemeyen bir sistem ile karşı karşıyayız.
Çevre Sorunlarının Nedenleri
Çevre sorunlarının temel nedeninin kapitalist üretim tarzı olduğunu yukarıda belirtmiştik. Kapitalist üretim tarzı daha fazla kâr elde etme esasına dayanır. Üretim doğanın korunması ve insan ihtiyaçları gözetilerek gerçekleştirilmez. Kapitalizm için bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Daha fazla kâr için ormanlar katledilir, akarsular ve deniz kimyasal atıklarla ölü bir su birikintisine dönüştürülür, üretilen milyonlarca otomobille ve fosil atıklarla hava zehirli gazlara bulanır. Kapitalistlerin kârı demek işçinin sömürüsü ve doğanın yağmalanması demektir.
Kapitalizm anarşik bir üretim biçimidir. İhtiyaca göre üretim yapılmaz. Bu tarz üretim, kaynakların ölçüsüz kullanılması sonucu muazzam israfa neden olur. Dünyamız şu anda tam bir teknoloji çöplüğüne dönmüş durumdadır.
Kapitalizmin özü şiddettir. Şiddet ister kendi aralarında ilân ettikleri barış zamanında olsun isterse fiili cephe savaşlarında olsun eksik olmaz. Savaşlarsa insan dahil olmak üzere doğa üzerindeki tüm canlıları öldürür.
Kapitalistler daha fazla kâr elde edebilmek için çevre konusunda alınabilecek en basit koruma tedbirlerini dahi uygulamamak için ellerinden geleni yaparlar. Fabrika bacasına filtre bile taktırmayan bir kapitalistten bitki ve hayvanları düşünmesini beklemek abestir. Doğal, temiz, yenilenebilir kaynaklarla üretim yapmak insanoğlunun yüzyıllar öncesinde keşfettiği bir yöntem. Güneş, rüzgâr, termal kaynaklar, su, hidrojen gibi enerjilerden yararlanacak yöntemler fazlasıyla bilinmekte. Ancak tüm bu yöntemlerin maliyetleri şimdilik patronlara hem pahalı geliyor, hem de ellerinde yüksek kârlar sağladıkları fosil yakıtlar ve ucuz işgücü var. Kapitalistlerin derdi doğaya zararsız üretim değil, kâr için doğanın ve işgücünün hoyratça tüketimidir.
Kapitalizmin varlığı çevrenin yaşamasının önündeki en büyük engeldir. Doğayı bu sorundan kurtaracak yegâne güçse devrimci işçi sınıfından başkası değildir.
Çevresel Sorunlar Reformlarla Çözülmez!
Çevre sorunlarını tartışmak, kampanyalar düzenlemek, suçluları teşhir etmek anlamlı. Çevre sorunları konusunda burjuva hükümetlere birtakım yasaların çıkması için baskı uygulamak da gerekli. Kişisel olarak bir ağaç dikmek dahi tümüyle faydasız değil. Ancak kapitalist sistem yaşamaya devam ettikçe, bunlarla sınırlı çabalarımızın hiçbir karşılığını göremeyeceğimizin de bilincinde olmalıyız. Bizim diktiğimiz bir ağaca karşılık kapitalistler yüzlerce ağacı kâr için keseceklerdir. Çevre söz konusu olduğunda kapitalistlerden reformlar talep etmek sorunun temelini asla ortadan kaldırmaz.
Çevre Sorunlarına Örnekler
Her yıl ortalama 11 milyon çocuk hava kirliliği nedeniyle ölüyor. Habitatlarının (yaşama alanlarının) yok olması nedeniyle, yeryüzündeki canlı türlerinin beşte biri 20 yıl içerisinde yok olacak. 1 milyardan fazla insan temiz içme suyundan yoksun. Yağmur ormanları kapitalist devletlerin bilinçli yağmalaması sonucu gün geçtikçe yok olmakta. Küresel ısınma nedeniyle iklim değişiklikleri yaşamı tehdit etmekte. İnsan sağlığı için zararlı ışınları süzen ozon tabakası yer yer incelerek görevini yapmakta zorlanır hale geldi. Çarpık kentleşmenin neden olduğu gürültü kirliliği insan sağlığını olumsuz etkilemekte. Fabrika ortamının havasız, sıcak, gürültülü, kirli, kısaca insan sağlığına aykırı oluşu çevre kirliliğinin bir diğer görünmeyen yüzünü oluşturuyor. Biz işçiler yaşantımızın çoğunu kırlarda, sahillerde, ovalarda değil fabrikalarda geçiriyoruz.
Peki çevre sorunlarına karşılık kapitalistler ne yapıyorlar? Rio’da ve Kyoto’da güçlü devletler lehine birtakım yasalar çıkartıldı. En son Kanada’nın Montreal kentinde gerçekleştirilen toplantıda, gelişmiş 11 ülke ozon tabakasına zarar veren “metil bromid”i kullanma izni aldılar.
Kapitalistler çevre sorunlarını kıt kaynaklara ve aşırı nüfus artışına bağlıyorlar. Kimi küçük-burjuva siyasi çevreler de çevre sorunlarını Kuzey-Güney çelişkisine ve sanayileşmeye bağlamaktadırlar. Oysa teknoloji ya da sanayi değil, onu kendi çıkarlarına uygun biçimlere sokarak kullanan kapitalist sistem çevreye zarar veriyor. Kapitalizm çağında temel çelişki emekle sermaye arasındaki sınıfsal çelişkidir, bölgesel, ulusal, ırksal veya coğrafi çelişkiler değil. Nüfus artışı kapitalistlerin en genel bahanelerinden biridir. Oysaki mevcut bilimsel-teknolojik olanaklar, kıtlığı potansiyel anlamda bir sorun olmaktan çoktan çıkarmıştır. Şu an insanlığın üretim kapasitesi herkesi doyurmaya fazlasıyla yetecek düzeydedir. Kaldı ki kapitalizm bir yandan muazzam bir israf ekonomisi olduğu gibi, bir yandan da mevcut bilimsel-teknolojik olanakları insanlığın ve doğanın çıkarlarına uygun hız ve ölçüde devreye sokmamaktadır.
Bu Dünya Üzerinde Cennet Mümkün!
İnsan kendini doğanın yıkıcı kuvvetlerinden koruduğu oranda ilerleyebildi. Soğuk, kuraklık, hastalık, depremler, vahşi hayvanlar vb. etkenlere karşı kendini koruyabilmesi için uzun bir mücadele dönemi geçti.
Doğanın, yıkıcılığı yanında, insan için vazgeçilmez olan bir diğer özelliği de biricik yaşam kaynağı olmasıydı. Güneş, su, toprak, bitki ve hayvanlar insanın hayatına devam edebilmesi için olmazsa olmazdı.
İnsan dik yürümesi, bu sayede serbestleşen ellerini ustaca kullanması, dili geliştirmesiyle birlikte beynini de geliştirebildi. Yaşadığı dünyanın adım adım farkına varan insan, o andan itibaren kendi tarihini yapmaya başladı.
İlk insanlar güneşe, denizlere, rüzgârlara, toprağa, bitkilere hatta hayvanlara karşı korkuyla karışık saygı duyuyorlardı. Her sabah onlara dualarını eksik etmiyorlardı.
Uygarlık tarihi sınıf mücadeleleri tarihi olmuştur. Sınıflı toplumlar ortaya çıktıkça, açgözlülük, savurganlık, talan, yıkım, şiddet, bencillik ve katliamlar da ortaya çıkmaya başladı.
Çevre kirliliği özünde insan kirliliğidir
İnsana değer vermeyen bir sistem doğaya asla değer vermez. Kapitalist sistemin zenginliğinin tek kaynağı, bu açıdan özel bir anlamı olmayan doğayı bir kenara bırakacak olursak işçi sınıfının sömürüsüdür. Ve işçi sınıfının kapitalist sisteme karşı verdiği mücadele, doğayla birlikte tüm insanlığın kurtuluşu için biricik çözüm yoludur.
İnsanının özgürleşmesi yolunda ilk büyük adımı doğanın bilincine varmasıysa, ikinci büyük adımı sınıf bilincine varmasıdır. Sınıfsal bölünmüşlük ortadan kardırıldığında ilk defa zorunluluk aleminden özgürlük alemine doğru bir adım atılmış olunacak.
Doğanın bağrındaki kuvvetleri denetim altına alarak hayvanlık aleminden çıktık. Bugün muazzam miktardaki üretimi bir parmak hamlesiyle gerçekleştirebiliyoruz. Ancak kapitalizm insanın özgürleşmesinin önündeki en büyük engel durumunda. Açlık, yoksulluk, savaşlar, krizler dünyanın her yanını kuşatmış durumda.
Toprak, hava, su, bitki, hayvan ve insanıyla doğa sonsuz bir çeşitlilik içinde. Tüm bu zenginlik ve çeşitlilik, kapitalist sınıfın emrinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Doğa ve insan aynı temel çelişki ile yüz yüze: zenginlik içinde yokluk, bolluk içinde yokluk, güzellik içinde çirkinlik.
Fakat bu bir kader değil! Bu durumu değiştirmek bizim elimizde. Sonuç olarak çevre sorunlarıyla ilgilenmek politik bir sorumluluk gerektiriyor. Dünya üzerinde bir cennet inşa etmek mümkün. Bunun yegâne yoluysa kapitalizmin, yani özel mülkiyetin ve sınıfların yok edilmesinden geçiyor.
link: Yavuz Girgin, Çevrenin Katili Kapitalist Sistemdir, 10 Haziran 2004, https://marksist.net/node/1319
Bir NATO Toplantısının Götürdükleri
İspanya İç Savaşı