1 Eylül mitingi barış talepleriyle bu yıl Çağlayan meydanında yapıldı. İkinci emperyalist paylaşım savaşından sonra bir daha savaşların yaşanmaması ümidi ile kabul edilen “1 Eylül Dünya Barış Günü”, bu yıl da maalesef savaş dumanlarının ve ölüm haberlerinin gölgesinde kaldı. Tüm bunlar kapitalizm oldukça savaşların da olacağının en iyi kanıtlarıdır. Savaş ve barış olgusuna nasıl bakılması gerektiği ve tüm bunlar karşısında nasıl bir tutum alındığı ve hangi sloganlarla barış taleplerinin dillendirildiği noktasında örnek oluşturması bakımından miting önemliydi. Meydanlarda kapitalizmin teşhirini yapmak, burjuvaziye karşı sloganlarımızı haykırırken kapitalizmin yerine neyi ve nasıl koyacağımızı da doğru temelde dillendirmek gerekir. Tüm bu haykırışlar da bir günle sınırlı olmamalı. İşyerlerinde okullarda, fabrikalarda, mahallelerde dünya barışının önündeki tek engelin kapitalizm olduğunu ve onu yıkmamız gerektiğini her yerde anlatabilmeli ve bunu alanlarda haykırabilmeliyiz. Ancak miting öncesi böylesi bir hazırlık yoktu.
Lübnan’da, Irak’ta, Kürdistan’da, Afganistan’da, Filistin’de… Susmayan silahlar ve emperyalist savaşlar çağında burjuvazinin emellerine işçi sınıfının ve ezilen halkların alet olmaması gerektiğini duyurmak için sokaklara çıkıldı. Miting tertip komitesinde birçok sol çevre, siyasi parti, dernek vardı. Fakat miting günü bile Irak’ta, Lübnan’da, Kürdistan’da çatışmalar sürüyorken maalesef katılım sayısı sadece 9 bin civarındaydı. Miting tertip komitesinde işçi sendikaları yoktu ve KESK temsili düzeyde katılmıştı. Sanki savaşın asıl bedelini işçiler ödemiyormuş gibi sendikalar katılmamıştı. Sınıf bilinci temelinde bilinçlendirilmeyen ve kapitalizm karşıtlığının anlatılmadığı işçiler, kapitalizmi yıkacak özne olabilecekken tepkisiz yığınlara dönüşebiliyor.
Mitinge kitlesel anlamda katılım daha çok DTP’den geldi. Yaklaşık yirmi yıldır süren savaş, ve son dönemde artan operasyonlar bugün barışı Kürt halkının en yakıcı sorunlarından biri haline getirmiştir. Bu nedenle de Kürt halkının, silahların susmasını ve barışı bugün en çok arzulayanların başında geldiği açıktır. Nitekim mitingde rengarenk giysileri içinde yürüyen analar, çocuklar, gençler, operasyonların durması ve barış için yükselttiler seslerini. Ne var ki, bu kitle için de, mitinglerde bundan birkaç yıl önce gördüğümüz kalabalıklar söz konusu değildi.
Savaşların adresi burjuvazi ve onun emperyalist çıkarlarıdır. Ancak burjuvazinin ölüm yağdırdığı adreslerde işçi sınıfı ve onun çocukları var. Savaş karşıtı mitingde ve barış mitinginde olsun öne çıkartılması gereken ortak tutum işçi sınıfının haksız savaşlara karşı olduğu ve yerine kendi sınıf savaşını koymasıdır. Bugün burjuvazinin tüm saldırılarına rağmen kitleler örgütlü tepkiden uzak, yaşananları suskunluğu ile onaylar tarzda bilinçsiz ve tepkisiz beklemektedir. Oysaki savaş karşıtlığı bir bütün olarak emekçi sınıfın yeniden politize olabilmesi, sokaklara çıkması açısından önemlidir. Ancak bu, doğru yöntem ve doğru sloganlarla olabilir. Mitingde en çok atılan sloganlardan biri “Barış hemen şimdi” sloganıydı. İyi niyetlerle atılmış bir slogan olsa bile bunun kitlelerin bilincinde neleri çarpıttığına bakmak gerekir. Barış hemen şimdi sloganı ile burjuvaziden niyetini bozması ve parlamentolarında barış kararlarını vermesi bekleniyor. Sınıf düşmanımız olan burjuvazi için barış savaştan daha değerli değildir. Bu iki olguyu dönem dönem değerli kılan sadece sermayenin çıkarlarıdır. Savaş sermayedarlara daha büyük kârlar getirecekse, burjuva meclislerinden tam oylarla onay alarak geçebilmektedir. Burjuvaların savaş zararlarını temin edebilmek ve daha güçlü hazırlanabilmek için gerçekte geçici ateşkeslerin adı barış oluyor. Politika iyi niyetlerle yürütülemez. “Barış hemen şimdi” sloganı yerine gerçek barışın işçilerin burjuvaziye ve onun sistemine karşı savaşıyla ancak sağlanabileceğini anlatmak gerekir. Ortadoğu’dan defol deyince ABD ya da İsrail defolmuyor, Kahrolsun deyince de kahrolmuyor. Defedecek ve yıkacak olan kendi sınıf çıkarlarının ve sınıf düşmanının farkına varacak bilinçli işçilerdir. Kendi burjuvazisini alaşağı edecek ve dünya burjuvazisine karşı birleşecek proletaryadır.
Bu anlamda devrimci bir dayanışma ve mücadeleci bir tavır alanlarda yoktu.
Bu nedenle de mitingin ertesinde tezkere çok rahat meclisten geçebildi. Burjuvazi kaz gelecek yere “barış gücü”nü göndermekte gecikmedi. Gerçekten devrimci bir çaba ile mitinglere yüklenilmediğinde mitingler bir süre sonra önemsizleşebiliyor. Böylece kapitalizm karşıtlığı temelinde yükselecek bir rüzgârın da önü alınmış oluyor. Oysaki savaşlar kapitalizme karşı kitlelerin politize olabileceği çelişkileri içinde barındırır. Burjuva siyasetin pisliğini açığa vurur. İyi anlatıldığında kitleler burjuva devleti sorgulamaya başlarlar. Burjuva devletlere karşı gerilla analarının, asker analarının, ABD’li asker annelerinin yüreklerindeki acılar hiç bitmedi. Bugün burjuvazinin linç girişimlerine pirim verdiği, milliyetçiliği körüklediği bir dönemde asker annesinin “ben oğlumu bu devlete feda etmiyorum, şehit dedirtmem, ne idüğü belirsiz bir savaş bu” demesi burjuva devletlere ve kapitalizme karşı politize olabilecek milyonların işareti.
Mitingde sadece barış sloganı öne çıkıyordu. Oysaki barış sadece talep edilerek değil, mücadele ile, kapitalizm yıkılarak kalıcı hale getirilebilir. Barıştan işçilerin, ezilen halkların anladığı şey ile burjuvazinin anladığı şey başkadır. Burjuvazi savaşlar için barış dönemlerinde hazırlığa girişir, baskı koşullarını oluşturur, kitleleri savaşı desteklemek üzere manipüle eder. Bu nedenle işçi sınıfının ve devrimcilerin öne çıkartması gereken temel slogan pasifist bir barış değil, sınıf savaşı olmalıdır.
Sınıfa Karşı Sınıf Savaşı!
link: MT okuru bir eğitim emekçisi, Dünya Barış Gününden Yansıyanlar, 28 Eylül 2006, https://marksist.net/node/1025
Sol Nedir? CHP Kimdir?
Modernleşen Despotizmin Sivilleşme Sancısı /8