Özellikle son yarım yüzyılda teknolojideki gelişmeler eskiye göre çok daha hızlı ilerliyor. Daha önceki yüzyıllarda buluşlar, teknolojideki gelişmeler çok büyük bir heyecan yaratıyordu. Günümüzde ise teknolojik yenilikler günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Ancak özellikle kapitalizm altında buluşlar insan ihtiyaçlarından ziyade kapitalistlerin ihtiyaçlarıyla yönlendirilirler. Evlerimizde kullandığımız maddelerden birkaç örneği bir çırpıda sıralamak mümkün. Seramiğin icadı için uzay ve silah sanayisinin ihtiyaçları belirleyici oldu. Çok yüksek bir hızla atmosferden geçerken sürtünmeye ve bunun yarattığı ısıya dayanıp parçalanmayacak bir madde lazımdı fırlatılan roket ve füzelerin uçlarına. Konserve, uzak ülkelerde sürdürülen savaşlarda askerlerin açlıktan ölmesi ve denizcilerin tazeliğini uzun süre koruyan gıda ihtiyacı üzerine yapılan çalışmalar sonucunda bulunmuştur. Teflon dediğimiz ve mutfaklarımızda kullandığımız tencere ve tavalarla hayatımıza giren madde de silah sanayisinin vazgeçilmez bir parçası olarak bulunmuş ve kullanılmıştır. Bugün kullandığımız cep telefonlarının da geçmişi aynıdır, Amerikan ordusunun kolay ve güvenli bir şekilde istihbarat ihtiyacı.
Her icat, mucidinin niyetinden bağımsız olarak kapitalistlerin elinde yeni şekiller aldı. Atom enerjisini açığa çıkarmayı başaran bilim adamının duyduğu gurur Japonya’da on binlerce insanın eceli haline getirildi. Herhangi bir hastalığın ilacı bulununcaya kadar bu bilimsel çalışmaların inanılmaz sayıda kurbanları oldu.
Teknolojik gelişmelerden uzak durmamızın imkânı kalmadı. Evimize aldığımız eşyalar sık sık daha yeni ve teknolojik olanlarla değişiyor. Fabrikalarımıza öyle makineler giriyor ki ne yaparsak yapalım onların bir parçası olmaktan kurtulamıyoruz. Üretimi bir anda 5–10 kat arttıran bu makineler iş saatlerimizde en ufak bir değişiklik yapmadığı gibi birçoğumuzu işimizden etmenin bahanesi haline getiriliyor.
Son birkaç haftadır patronlar sınıfının derinleşen korkuları ve güvenlik çabalarıyla ilgili birçok “teknolojik” habere rastlıyoruz. Kara taşıtlarına da uçaklar gibi “kara kutu” zorunluluğu getirilecekmiş. Uçaklardaki kara kutulardan daha işlevli olacağı söylenen bu kara kutular sayesinde taşıtın yeri uydu ile belirlenebilecek. Hızı, içinde kaç kişi olduğu gibi bilgilere anında ulaşılabilecekmiş. Siz evinizde otururken internet üzerinden çocuğunuzun okul servisini takip edebilecekmişsiniz. Kapitalizm kendi yarattığı korku ve paniğe, akıldışılığa kendi yöntemleriyle sözde çözümler buluyor. Bu “çözümlerle” hayatı daha zehir ediliyor, daha baskıcı hale getiriliyor, çocuklar da daha ana kuzusu yapılıyorlar.
İlgi çekici bir başka örnek de Google gibi firmaların deprem tehdidi altında olduğu gerekçesiyle Amerika’nın San Fransisco eyaletinin internet üzerinden tüm gün ücretsiz izlenebilmesini sağlamak için teklif sunması. “Geliyorum” diyen kasırgalarda yüzlerce insan ölürken kıllarını kıpırdatmayanların depremde bir hayrı olabilir mi? San Fransisco’da deprem olsa o depremde ölecekleri kim umursar ki? Patronlar kendilerini depremlerde ölmeyecek kadar garantiye almış durumda değiller mi? Niyet başka bir şey, bu çok açık.
Amerika’dan gelen bir başka tuhaf teknoloji haberi daha var ki, patronlar sınıfı bu yeni teknolojinin propagandasını yapmak için fedakârca bir yarışın içindeler. Habere göre büyük şirketlerde kat ve oda kapılarının açılması için kullanılan kartlar yerine artık deri altına yerleştirilen mikroçipler kullanılacakmış. Bu yöntem hem daha güvenli hem de daha pratik olduğu için çalışanlar bundan çok memnun olacaklarmış. Her gün çantada kart arama derdi ortadan kalkacak, çalışanlar zaman kazanacaklarmış. Bu mikroçipler acısız bir şekilde kolda deri altına yerleştirildiğinde sistem sizi tanıyarak geçişinize izin verecekmiş. Evinizde otururken ya da sokakta yürürken izlenmeniz mümkün olmayacakmış. Şirket çalışanlarından ( üst düzey yöneticilerden) bazıları uygulamayı çoktan başlatmış bile.
Bilim ve teknolojinin nimetlerinden faydalananlar, bu nimetlerden faydalandırmadıkları insanlardan korunmak zorunda hissediyorlar kendilerini. İşyerlerini, plazalarını, otellerini, evlerini, tatil mekânlarını daha “güvenli” hale getirmeğe çalışıyorlar. Kendilerinden habersiz kuş uçmamalı. Başkalarının hayatlarını, emeklerini çalıp çırparak insanlarla aralarına açtıkları uçurumun kapanmamasıdır onların güvenlikten anladıkları. Onlar kimseye güvenmez ve güvende hissettirmezler. Kendilerini korumak için hiçbir masraftan kaçınmazlar, her önlemi alırlar. Çalıştıkları, yaşadıkları, eğlendikleri mekânlara kendilerinden başka kimseleri almazlar. Devasa iş merkezlerinde, fabrikalarda çalıştırdıkları insanlara güvenmezler. Ellerinden gelse “güvenlikleri” için uçan kuşu bile fişleyecekler. Bu uygulama insanlara kabul ettirildiğinde bilinçli işçiler fabrikalarından içeri bile giremeyecek. Kapılar onlar için hep kapalı olacak. Burjuvazinin ve onun uşaklarının korkusu çok derin. Korkmakta sonuna dek haklılar!
Burjuvazinin korkusu ancak ve ancak ortadan kalktığında biter. Dolayısıyla bize karşı giriştiği tüm saldırılar da. Teknoloji burjuvazi için değil insanlık için kullanılmaya başlandığında insanlar yüzyıllardır unuttukları güveni ve huzuru bulabilecekler. Bizler devrimci Marksizmin ışığında ilerleyip sınıfsız bir dünya kurduğumuz zaman teknoloji bizi daha fazla sömürmenin, fişlemenin değil daha sağlıklı yaşamamızın, yaşlı gezegenimizin tüm nimetlerinden insanlık olarak faydalanmamızın yolunu açacaktır.
Teknoloji kapitalizm koşullarında “ilerliyor”, ama işçi sınıfı teknolojinin de insanlığın da rotasını değiştirecek. İşçi sınıfını bu eylemine hazırlayacak olanlar yalnızca devrimci Marksizmi kılavuz edinenlerdir. Kapitalistlerin “çok güvenli” fabrikalarında, “son teknoloji” ürünü makinelerinin gürültüsü arasından işçi kardeşlerimizle yeni bir yaşama sıyrılalım. Burjuvaziyi tarihin çöp sepetindeki yerinde sonsuza dek “güvende” tutalım!
link: İstanbul’dan MT okuru bir işçi, Teknoloji İlerliyor, Peki İnsanlık Nereye Gidiyor?, 25 Mayıs 2006, https://marksist.net/node/1024
Delikanlım İyi Bak Yıldızlara
Ne Kadar Para O Kadar Sağlık