Görmek işitmek duymak düşünmek ve konuşmak koşmak alabildiğine başı dolu başı boş koş- -mak... Hehehey TARANTA-BABU hehehey, yaşamak ne güzel şey anasını sattığımın yaşamak ne güzel şey... Düşün beni kollarım, senin üç çocuk doğurmuş geniş kalçalarındayken… Düşün sıcak… Düşün kara bir taşa damlayan çırılçıplak bir su sesini... İstediğin yemişin rengini, etini, adını düşün... Gözdeki tadını düşün kıpkırmızı güneşin yemyeşil otun ve koskocaman masmavi bir çiçek gibi açan ay ışığının… Düşün TARANTA-BABU! İnsanoğlunun yüreği kafası kolu yedi kat yerin altından çekip çıkarıp öyle ateş gözlü çelik allahlar yaratmış ki kara toprağı bir yumrukta serebilir, yılda bir veren nar bin verebilir. Ve dünya öyle büyük, öyle güzel öyle sonsuz ki deniz kıyıları her gece hepimiz yan yana uzanıp yaldızlı kumlara yıldızlı suların türküsünü dinleyebiliriz... Yaşamak ne güzel şey TARANTA-BABU yaşamak ne güzel şey… Anlayarak bir usta kitap gibi bir sevda şarkısı gibi duyup bir çocuk gibi şaşarak YAŞAMAK... Yaşamak: birer birer ve hep beraber ipekli bir kumaş dokur gibi... Hep bir ağızdan sevinçli bir destan okur gibi YAŞAMAK... . . . . . . . . . . . . . . YAŞAMAK... Ne acayip iştir ki bu ne mene gidiştir ki TARANTA-BABU, bugün bu "bu inanılmayacak kadar güzel" bu anlatılamayacak kadar sevinçli şey: böyle zor bu kadar dar böyle kanlı bu denli kepaze...
Ağustos 1935
link: Nazım Hikmet, TARANTA-BABU’YA BEŞİNCİ MEKTUP, Ağustos 1935, https://marksist.net/node/664
... önceki yazı
Nurhak
Nurhak
sonraki yazı ...
Direnen işçiler yenilmezler
Direnen işçiler yenilmezler