Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül, MİT tırlarına ilişkin yaptıkları haberler nedeniyle tutuklanarak 27 Kasımda Silivri Cezaevine gönderildiler. Bilindiği gibi, Adana Savcılığı 19 Ocak 2014 tarihinde “bir ihbar üzerine” durdurduğu TIR’lara el koymuş, bu tırların MİT’e ait olduğu ve ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde silah taşıdıkları deşifre olmuş, fakat AKP hükümeti ısrarla tırlarda silah değil gıda ve insani yardım malzemesi bulunduğunu iddia etmişti. Hükümet, yapılan baskının hemen ardından tırları durduran jandarma ve savcıları tutuklatırken, konu hakkında yayın yasağı da koydurtmuştu. Gerçekleri dile getiren ve haberleştirenlerse vatan hainliğiyle, casuslukla, devlet sırlarını açık etmekle ve “paralel örgüt” yandaşlığıyla suçlanmıştı.
29 Mayısta, yani seçimlerin hemen öncesinde, söz konusu tırlarda taşınan askeri mühimmatın resimlerini ve belgelerini yayınlayarak hükümetin yalanını teşhir eden Cumhuriyet gazetesi ise, Erdoğan ve hükümetin hışmına uğramıştı. TIR’larda ne taşındığı belgeleriyle ortaya çıkınca, Erdoğan, tırlardaki “yardım malzemeleri”nin iddia edildiği Suriye’deki cihatçı gruplara değil Bayırbucak Türkmenlerine gönderildiğini söylemişti. Can Dündar ve Erdem Gül hakkında bizzat Erdoğan’ın şikâyetiyle soruşturma başlatılırken, intikam için 1 Kasım seçimlerinin sona ermesi beklenmişti. Nihayetinde beklenen karar geldi ve bu iki gazeteci, “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek, açıklamak” ve “silahlı örgüte üye olmamakla birlikte bilerek veya isteyerek yardım etmek” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildiler.
Gerek konusu, yöneltilen suçlama, istenen ceza ve gerekse bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şikâyeti üzerine başlatılmış olması, bu soruşturmayı AKP hükümetinin basın ve ifade özgürlüğüne bakışını somutlayan örnek bir dava haline getiriyor. Bugünlerde Bayırbucak Türkmenleri üzerinden kopartılan vaveylaya, Davutoğlu ve Erdoğan’ın MİT tırlarında silah taşınmasına yönelik itiraf ve savunularının da eşlik etmesi ise söz konusu davayı daha da çarpıcı kılıyor. Hükümet, “Türkmenler katlediliyor” diyerek yarattığı milliyetçi atmosferi kullanarak, bir yandan tırlarla silah sevkiyatı yapılmasını, öte yandan Dündar ve Gül’ün tutuklanmasını meşrulaştırmaya çalışıyor. AKP cenahından gelen “o tırlar engellenmeseydi Türkmen kardeşlerimiz bu duruma düşmezdi” ya da “silah da insani yardıma girer” yönündeki sözler de bu çabanın bir parçasıdır.
Hükümete göre şu ana dek tutuklanmış olan gazetecilerden hiçbiri “gazetecilik faaliyetinden dolayı” tutuklanmış değildir! Onlar terörist, ajan, casus, bölücü, terör örgütüne destek veren vb. suçlulardır! Hükümetin veya devletin halkın çıkarlarıyla bağdaşmayan yasadışı faaliyetlerini geniş kitlelere duyurarak halkı bilgilendirme ve uyarma görevlerini yerine getirmeye çalışan gazeteciler, devlet güvenliği, devlet sırrı, milli güvenlik gibi bahanelerle engellenmekte, cezalandırılmaktadır.
Son dönemlerde basın üzerindeki faşizan baskıları giderek arttıran AKP, seçim sürecinde bunu doruğa tırmandırmıştı. Kürt basını ve sosyalist basın kesintisiz bir şekilde hedef alınırken, burjuva muhalif basın organları da faşizm dönemleri haricinde nadir görülen bir baskıyla karşıya karşıya bırakılmıştı. Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen medya organlarına yönelik baskınlar, el koymalar, uydudan çıkarmalar devam ederken, Hürriyet matbaası ve binaları Osmanlı Ocakları denen paramiliter Saray gücünün saldırılarına uğramış, Ahmet Hakan’a da “ayağını denk al” mesajı verilmişti. Seçimin ardından diğer muhalif burjuva gruplara da şiddetli bir saldırının başlatılacağı ise AKP’nin gazeteci kılıklı vurucu timleri tarafından liste liste açıklanmıştı. Sözü edilen harekâtın Can Dündar ve Erdem Gül’le başlatıldığı ve bunun arkasının geleceği görülüyor.
Dündar ve Gül’ün ulusal ve uluslararası hukuk hiçe sayılarak keyfi bir şekilde suçlanması ve tutuklanması, Türkiye’nin insan hakları sicilini bir kez daha tüm dünyaya faş etmiştir. MİT tırlarında taşınanları gizlemek için basın üzerinde terör estiren hükümetin, üzerini örtmeye çalıştığı gerçekleri bu kararla tüm dünyaya hoparlörle duyurduğunu fark edemeyecek kadar gözü dönmüş durumdadır. Gül’ün tutuklanması karşısında daha mülayim tutumlar sergileyen Saray tetikçilerinin, Dündar’ın tutuklanması karşısında “oh olsun” tavrını takınması ve “bu da yetmez, şunların şunların da susturulması gerekir” diyerek Nazlı Ilıcak’tan Eyüp Can’a pek çok isim zikredip yeni hedefler göstermeleri, doğrusu faşizm dönemlerine has bir pervasızlığa işaret etmektedir.
Gelinen noktada, Erdoğan’ın ve hükümetin izlediği politikalara ve icraatlara ters düşen bir yayın çizgisi izlemek, alarm zillerinin çalmasına ve ulusal çıkarlara aykırılık, gayri ahlâkilik, vatan hainliği gibi suçlamaların ayyuka çıkmasına yol açmaktadır. Milli çıkar gibi son derece muğlak kavramlarla, düşünce ve ifade özgürlüğü engellenmeye ve medya dar bir kalıba hapsedilmeye çalışılırken, şu anda AKP’nin topyekûn savaş politikasını eleştiren yazılarından dolayı (buna gizlilik kararına uymayıp MİT tırları ile ilgili haberleri yayınlama gerekçesi de dahildir) haklarında dava açılan çok sayıda sosyalist gazeteci ve yazar da bulunmaktadır. Aynı şey kuşkusuz Kürt basını için de fazlasıyla geçerli. Bu arada, kapatılan internet sitelerine neredeyse her gün bir yenisi ekleniyor. Ancak sosyalist basına ve Kürt basınına yönelik bu saldırılar karşısında burjuva medya her zamanki gibi mutlak bir sessizliğe gömülüyor.
AKP, içeride ve dışarıda izlediği politikalarla çoktandır bir savaş hükümeti niteliği taşımaktadır. Aylardır kesintisiz bir biçimde estirilen devlet terörüyle Kürt halkı ezilmeye çalışılırken, yine 90’lara benzer şekilde bölgede olanların batıya yansımaması için medya üzerinden yalan çarkları hiç durmaksızın döndürülmektedir. Öte yandan Suriye sınırında yaşanan gerginliğin Rus uçağının vurulmasıyla zirveye tırmanması ve doğrudan savaşa bir adım daha yaklaşılması, AKP hükümetinin izlediği politikaların Türkiye halklarını nasıl bir cehenneme sürüklediğini göstermektedir. Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması da, bu kararın üzerinden 24 saat geçmeden, salt “PKK terör örgütü değildir” dediği için devletin hedef tahtasına oturttuğu Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesi de bu büyük resim içinde değerlendirilmesi gereken olgulardır.
link: Marksist Tutum, Can Dündar ve Erdem Gül Tutuklandı, 29 Kasım 2015, https://marksist.net/node/4603
Kapitalizmi Ali Koç Değil İşçiler Yıkacak
Tahir Elçi Katledildi, Acı Büyük, Protestolar Devam Ediyor