Emperyalist sistemin yaratmış olduğu çürüme siyasal ve ekonomik olarak kendini o kadar çok dışa vuruyor ki, emperyalistler artık bunu gizleme ihtiyacı bile duymuyorlar. Bu kokuşmuş düzen artık insanlığa açlık, yoksulluk, sefalet, savaş ve ölümden başka bir şey veremiyor. Kapitalist sınıf ile işçi-emekçi sınıflar arasındaki gelir uçurumu her gün biraz daha büyürken, sermaye sınıfı daha da vahşileşiyor ve toplumun büyük çoğunluğunu uçurumun kenarına biraz daha yaklaştırıyor.
Dünyanın en büyük yirmi ekonomisini oluşturan ülkelerin devlet başkanlarının katıldığı G20 zirvesi geçtiğimiz günlerde yapıldı. Burjuvaların bu toplantılarda, sermayelerini daha fazla büyütebilecekleri ekonomik ve siyasi koşulları nasıl oluşturacaklarını tartıştıkları hepimizin malûmu. G20 zirvesi öncesinde iş dünyasının zirvesi olan B20 ve çalışma hayatına yönelik L20 toplantıları da yapıldı. B20 toplantısında konuşan Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Ali Koç, “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir” dedi.
İkiyüzlülüğün dibi yok! Sanırsınız ki Koç gerçekten kendi sınıfsal durumundan rahatsız. Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalist sistemin ortadan kalkması gerektiği doğru. Ama Ali Koç bunun için üretim araçlarını kendi tekelinde tutan sınıfın mülksüzleştirilmesi gerektiğinden nedense hiç bahsetmiyor. Bu sınıfın sermayesini arttırmak için sömürüyü daha da azgınlaştırdığından nedense hiç bahsetmiyor. Ali Koç, gelir dağılımındaki eşitsizliğin alabildiğine artmasının yaratacağı toplumsal patlamalardan ölesiye korkuyor olmalı ki, “eşitsizliğin minimum seviyeye” indirilmesinden söz ediyor. Sözde eşitsizlik minimum seviyeye inince kapitalizm ortadan kalkmış mı olacak? Elbette hayır! Yine sermaye bir avuç asalağın elinde olacak ve yine işçi sınıfı sömürülmeye devam edecek.
Aynı konuşmasında Ali Koç şunları da söyledi: “İkinci dünya savaşından beri en büyük göç dalgasıyla karşı karşıyayız. 60 milyon insan evini terk etti ve kötü insan hakları altında düşük ücretlere çalışmaya hazırlar.” Bu göçün sorumlusu kimler? Sermaye sınıfının ta kendisi ve onların hükümetleri değil mi? Göçe zorlanan insanlar çalışmak için işyerlerinin kapısını çaldıklarında neden patronlar onları ellerini ovuşturarak karşıladılar? Katmerli sömürüye maruz kalan göçmen işçiler yeni mi görünür hale geldi? Kapitalist sistem yerli ve göçmen işçileri iliğine kadar sömürüp, iş göremez hale gelince kapının önüne koymuyor mu yıllardır? “Küreselleşmenin insani tarafı yok” diyen Ali Koç’un içine insaniyet mi kaçtı diyesimiz geliyor fakat daha yakın zamanda, var olan sendikalarından memnun olmayan metal işçilerinin yaşadığı “metal fırtına” süreci hafızalarımızda dipdiri duruyor. Binlerce metal işçisi fabrikalarda iş durdurdu ve direnişe geçti. Ne tesadüf ki bu fabrikaların birçoğu Koç Holdinge bağlı işyerleriydi. Ford Otosan, Tofaş, Arçelik LG gibi birçok fabrikada esen metal fırtına sonucu yüzlerce işçi işten atıldı, açlığa, yoksulluğa mahkûm edildi. Gangster Türk-Metal’in fabrikalarından defolup gitmesini, ücretlerinin ve çalışma koşullarının düzeltilmesini isteyen metal işçilerinin bu insani isteklerini neden karşılamadı Koç Holding?
İstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanı olan Kale Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Oktay da şöyle buyurdu: “Vahşi kapitalizme dur demeden terör bitmez… Sistem tabii sorunun parçası ama tümünü ona yüklememek lazım. Kapitalizmin insanileştirilmesi konusunda düşünmek gerekiyor. Bunda ben de hemfikirim. Ama piyasa kuralları var. Ve buna müdahale de doğru olmaz.” Öyle ya, kapitalizmin kuralları var! Sermaye büyümek ister her koşulda. İnsanlık yok oluşa sürükleniyormuş, kriz oluyormuş, savaşlar çıkıyormuş, insanlar ölüyormuş, doğa geri dönüşü olmayacak şekilde tahrip oluyormuş, kapitalistlerin umurunda mı? Bir de utanmadan kapitalizmin insanileştirilmesinden bahsediyorlar.
Sermaye sınıfının temsilcilerinin bu tür söylemleri aslında işçi sınıfının biriken öfkesini sönümlendirme çabasından başka bir şey değildir. “Aslında işçilerin durumunun farkındayız ama elimizden bir şey gelmiyor. Sorumlusu biz değiliz. Kapitalist sistem böyle işliyor” diyerek işçi-emekçileri somut gerçeklikten uzaklaştırma gayretidir bunlar sadece. Şunu biliyoruz ki, Koç Holding Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarından birisi. Koç ailesi, Türkiye işçi sınıfının içinde bulunduğu kötü koşulların sorumlularının başında gelen bir burjuva aile. İşçi sınıfının derin sömürüsü temelinde sermayesini her gün biraz daha arttırırken, çıkıp “kapitalizmin eşitsizliğinden” bahsediyor. Sen kimsin? Bu sistemin sürmesinden en fazla çıkarı olanların başında gelen bir burjuva değil misin?
Yine G20 zirvesinin bünyesinde yapılan ve sendika temsilcilerinin katıldığı L20 toplantısında, kapitalizmin derinleştirdiği eşitsizlik ve bu eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalması gerektiği konusunda DİSK Genel Başkanı Kani Beko da çözüm olarak şu görüşü dile getirdi: “Bunun panzehiri sendikalaşmadır. Ekonomilerde eşitsizlik arttıkça, sefalet, işsizlik arttıkça radikal eğilimler de artıyor. Terör olaylarını bu kadar çok görmemizin bir nedeni de bu. Artık iş dünyası da bunun farkında.” İşçi sınıfının ekonomik anlamda örgütlülüğü için sendikal mücadele elbette çok önemli. Fakat kapitalizmin salt ekonomik mücadele ile yıkılamayacağını da görmek gerekiyor. En küçük hak arama mücadelesinde, hatta sendikalaşmak istediğinde işçi sınıfının karşısına kapitalizmin koruyucusu devlet ve kolluk güçleri çıkıyor. Grevci işçiler bile teröristlikle suçlanıyor.
Asalaklaşan ve çürüyen kapitalizm her gün daha da derinleşen krizle birlikte etrafa daha fazla kötü koku yayıyor, geri dönülmez tahribatlara yol açıyor. Evet, tam da kodamanların dediği gibi vahşileşiyor. Mızrak çuvala sığmıyor ve neresinden tutarsan tut çürümüşlük kendini ortaya koyuyor. Eşitsizliği minimalize etme vaadiyle ya da sadece sendikalaşma ile kapitalizmin yalnızca ömrünü biraz uzatmış olursun. Toplumsal çelişkiler devam ettiği sürece, kapitalizmin temel yasası olan emek-sermaye çelişkisi devam ettiği sürece ne eşitsizlik ortadan kalkar ne de kapitalizm.
Burjuvazinin temsilcilerinin dile getirdiği gibi, kapitalizmin insanileştirilmesi diye bir çözüm bu düzenin devamını istemekten başka bir şey değildir. Sosyal hakların, ekonomik hakların arttırılması da, işçi sınıfının sendikalaşması da sınıf mücadelesi açısından önemlidir. Fakat kapitalizmin ortadan kalkması için kapitalizmin tüm siyasal, ekonomik ve ideolojik aygıtlarının ortadan kalkması gerekiyor. O nedenle kapitalizmi ortadan kaldırmak için salt düzen içi reformlar, ekonomik mücadeleler yetmez. Gerçek çözümü Elif Çağlı’nın Çürüyen Kapitalizm kitabındaki şu satırlarda aramak gerekiyor: “Hangi güncel sorunu ele alırsak alalım, kapitalizmin insanlığın geleceğini tehdit eden küresel bir canavara dönüştüğü gerçeğiyle karşılaşıyoruz. 21. yüzyıl, kapitalizmin yarattığı küresel felâketlerle adeta kapitalizmin kıyamet çağına dönüşmüş durumda. Kapitalizm kendi haline bırakılırsa modern insanlığın yeni bir yüzyılı olmayacak. Ya kapitalizm kendisiyle birlikte doğayı ve dünya üzerindeki insanları bir çöküşe sürükleyecek ya da işçi-emekçi kitleler onu yıkıp sınıfsız ve sömürüsüz bir geleceği kendi elleri ile yaratacaklar. Başka seçenek yok, zaman daralıyor!”
link: Engin Gündoğdu, Kapitalizmi Ali Koç Değil İşçiler Yıkacak, 27 Kasım 2015, https://marksist.net/node/4601
Kaos Bitti mi?
Can Dündar ve Erdem Gül Tutuklandı