Hükümetin “sıfır tolerans” söylemine rağmen kadına yönelik şiddet vakalarında patlamalı bir artış yaşanıyor. Tayyip Erdoğan, geçen yıl 8 Mart vesilesiyle yaptığı konuşmada, “Biliyorsunuz bazı konular, benim şahsi takibim altındadır. Meselâ sigara başta olmak üzere zararlı alışkanlıklarla ve bağımlılıkla mücadele bunlardan biridir. Bundan sonra kadına şiddeti de bizzat takip ettiğim konular arasına ilâve ediyorum. Bu doğrultuda bakanlığımız ve sivil toplum kuruluşlarımız tarafından yürütülen çalışmaları, bizzat kuracağım ekiple takip edeceğim. Eksiklerin hesabını soracağım” diye buyurmuştu. Ne var ki, bu bir yıl içinde ne kadın cinayetlerinin, ne de kadına yönelik diğer türden şiddet vakalarının sayısında bir azalma oldu. Üstüne üstlük, devlet tüm kurumlarıyla mağdurun değil failin yanında saf tutmaya devam etti. Tam da bu yüzdendir ki, kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin, tacizin ve tecavüzün önüne geçilemiyor. 17 yaşındaki Cansel’i geçtiğimiz günlerde intihara sürükleyen olaylar silsilesi, tecavüz edenin devlet görevlisi ya da “saygın” bir şahsiyet olması durumunda kadınların karşı karşıya kaldıkları muameleyi acı bir netlikle ortaya koyuyor. Tecavüzcü bir öğretmen, okul idaresine bildirilen bir tecavüz vakası, okul idaresinin durumu örtbas etmesi, genç kızın maruz kaldığı bu durum karşısında dayanamayarak canına kıyması, intihar nedeninin polis kayıtlarına “sınav stresi” olarak geçirilmesi ve Cansel’in arkadaşları tarafından açıklanmasa, binlerce vakada olduğu gibi tüm bu pisliğin saklı kalmaya devam edeceği gerçeği…
Neredeyse her gün bir ya da daha fazla kadın cinayeti haberi duyuyoruz. Taciz, tecavüz, dayak, yaralama gibi şiddet vakalarının ise haddi hesabı yok. Ayrılmak istedikleri eşleri, sevgilileri tarafından katledilen kadınlar... Hal ve hareketleri, kahkahaları, kıyafetleri, saçları, makyajları vb. bahane edilerek, sevgilileri, kocaları, babaları, erkek kardeşleri, öğretmenleri, patronları, amirleri tarafından aşağılanan, onurları kırılan, şiddete uğrayan, daha ötesi öldürülen kadınlar... Başlarına gelenleri anlatmaya kalktıklarında, kaale alınmayan, suçlu pozisyonuna düşürülen, hatta bir de üstüne karakolda polisin tacizine, tecavüzüne, zulmüne uğrayan kadınlar...
Kadına yönelik şiddetin artmasına yol açan bir nesnel zemin olduğu çok açık. Bu nesnelliği yaratanın kapitalist sistem olduğu da öyle. İşsizlik, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, maddi ve manevi yetersizlik ve tatminsizlikler insanların ruh sağlığını ciddi düzeyde bozuyor. Buna, eski değer yargılarının modern yaşam tarzlarıyla şiddetli bir çatışma içine girmesi, kadının çalışma yaşamına atılmasıyla birlikte kendini ekonomik açıdan daha özgür hissetmesi ve özgüveninin artması nedeniyle mutsuz ilişkilere son verme kararını ya da hayatına ilişkin diğer kararları daha kolay alabilmesi gibi olgular da eklendiğinde, kadın-erkek ilişkilerindeki gerilim dozu katlanarak artmış oluyor. Böylesine çatışmalı bir ortamda, savunmasız durumda olan kadınlar, her açıdan geri bilinç düzeyine sahip erkeklerin kolayca kurbanı oluyorlar.
Ancak söz konusu nesnel zemini sadece bu olgularla açıklamak eksik olur. Zira pek çok meselede olduğu gibi bu meselede de siyasal iktidarın tutumu son derece belirleyici durumdadır. Her şeyden önce, AKP izlediği ekonomik politikalarla emekçileri işsizliğe, yoksulluğa mahkûm ederek, psikolojik sorunları ve şiddet eğilimini körüklemekte, bununla da yetinmeyip, bu politikanın yol açtığı yakıcı sorunları görmezden gelmektedir. Öyle ki, konunun, tecavüz edilip vahşi biçimde katledilen Özgecan ve onun cellâtları olduğu bir ortamda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı çıkıp, “biz şiddeti toplumsal şiddet diye algılıyoruz, sadece bunların içerisinden kadını aldığımız zaman diğer şiddetleri kapatmış oluyoruz” diyebiliyor. Ya da yine kadına şiddetle ilgili sorulara, “algıda seçicilik var, neden kadına şiddeti şiddetin merkezine koyuyoruz” diye yanıt verebiliyor. Veya “kadına şiddet vakalarında iyi hal indirimi uygulanmıyor” gibi, gerçeklikle hiç alâkası olmayan ifadeleri kolayca sarf edebiliyor. Tüm bunlar, AKP hükümetinin bu can yakıcı sorun karşısındaki tutumunu açıkça ortaya koyuyor. Sorunu aleladeleştirerek yokmuş gibi gösteren, katilleri, tecavüzcüleri koruyup kollayan, kadını “kuyruk sallayan”, “davetkâr”, şeytani bir yaratık olarak görüp gösteren bu tutum, aslında kadına yönelik şiddeti meşrulaştırarak resmen suça teşvikte bulunuyor.
Kadın cinayetlerini, “erkekler de cinayete kurban gidiyor” basitliğiyle ele alıp “algıda seçicilik” olarak değerlendirmek, bu can yakıcı sorunu görmezden gelmenin bir ürünüdür. Sorun görmezden gelindiğinde ya da kabul edilmediğinde doğal olarak önüne geçmek için hiçbir çaba da harcanmamaktadır. Kadın cinayetleri, sıradan cinayet vakaları gibi ele alınamaz, zira kadınlar, erkekler tarafından, salt kadın olmalarından doğan gerekçelerle katledilmektedirler. Kadınların neredeyse tamamı, eşleri, eski eşleri, sevgilileri, akrabaları tarafından öldürülmektedir. Durum sayısal verilerle de son derece netken, “algıda seçicilik”ten söz etmek, açıkça cinayete cevaz vermek demektir.
Akıl almaz umursamazlığını “kadına şiddete sıfır tolerans” gibi cafcaflı laflarla gizlemeye çalışan AKP hükümeti, katledilen ve şiddete uğrayan kadınlarla ilgili istatistiksel bir çalışma bile yapmamaktadır. Katledilen kadınların sayısına, ancak basına yansıyan vakalar derlenerek ulaşılmaya çalışılmaktadır. Çünkü Kadın ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Emniyet de dahil olmak üzere hiçbir devlet kurumu bu konuda bir açıklama yapmamaktadır. 2015 yılında katledilen kadınların sayısı çeşitli kadın platformlarının derlediği verilere göre, 303 ile 413 arasında değişiyor. Bu sayıların en düşüğü bile, kadın cinayetlerinin azalmak yerine her yıl daha da arttığını gösteriyor.
AKP hükümetinin bu tutumu devam ettiği müddetçe kadın cinayetlerinin de kadına yönelik şiddetin de azalması olanaksızdır. Bu meselenin tümüyle ortadan kalkması için ise onu besleyen bataklığın, yani kapitalizmin kurutulması gerekiyor. Bunun için ise öncelikle emekçi kadınların mücadeleye atılmaları şart.
link: Marksist Tutum, AKP’nin Politikaları Kadına Şiddeti Körüklüyor, 3 Mart 2016, https://marksist.net/node/4946
Hükümetin Master Planı
“Sermayeyu Cerattepe’dan Taniyun!”