Burjuvazinin işçi sınıfına yönelik saldırıları ekonomik kriz koşullarında artarak devam ederken, gerek emeklilik gerekse sağlık ayaklarında yapılan yeni düzenlemelerle sosyal güvenlik sistemi her geçen gün biraz daha devre dışı bırakılıyor. Emeklilik yaşı ve prim gün sayısı arttırılarak mezarda emeklilik dayatılmışken, her ay ödenen SGK primlerine rağmen sağlık hizmeti de kalem kalem paralı hale getiriliyor. İşçi sınıfının sağlık hakkına yönelik saldırılar Özal dönemiyle başlatılmıştı. AKP hükümeti dönemine kadar pek çok tasarı hazırlandı ve sağlığı paralı hale getirmenin altyapısı döşendi. Bu işi hızlandırma ve sonuçlandırma işini ise AKP hükümeti üstlendi ve ilk icraatlarından biri de “sağlıkta dönüşüm” planını açıklamak ve bu doğrultuda bir dizi yasayı yürürlüğe koymak oldu.
Sağlıkta dönüşüm projesinin ilk adımlarından biri SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi ve SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nın tek çatı altında birleştirilmesiydi. Yıllardır muayene ve ilaç kuyruğunda bekleyen milyonlarca emekçi için, hastanelere ve ilaca ulaşmanın kolaylaştırılması açısından bu oldukça önemli bir adımdı. Ancak buna paralel olarak atılan ilk adımlardan biri, muayene ve ilaç için katkı payı uygulamasının başlatılmasıydı. Tüm bunlar yapılırken, sağlık emekçilerine yönelik saldırılar da bunlarla atbaşı gitti. Sağlık sektöründe kuralsız, esnek çalışma ve taşeronlaştırmanın önü açıldı. Aile hekimliği uygulamasıyla sağlık ocakları özelleştirilirken, 2012 yılında yürürlüğe giren zorunlu genel sağlık sigortası (GSS) uygulamasıyla birlikte SGK’lılar ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler dışında herkes GSS primi ödemek zorunda bırakıldı.
AKP hükümeti şimdi de “tamamlayıcı sağlık sigortasını” devreye sokarak özel sağlık sigortasını dayatmış oluyor. Tamamlayıcı Sağlık Hizmetleri Genelgesi 28 Haziranda yayınlandı. Buna göre, SGK’nın genel sağlık sigortası kapsamında karşıladığı sağlık giderlerine ek masraflar ile SGK tarafından karşılanmayan tüm giderler, özel sağlık sigortası olarak yaptırılacak “tamamlayıcı sağlık sigortası” tarafından karşılanacak. AKP hükümeti yılsonuna kadar GSS kapsamındaki hizmetlerin tanımlandığı temel bir teminat paketi oluşturacak. Belli hastalık ve tedavi masrafları teminat paketi içine alınırken, bir kısmı da kapsam dışı bırakılacak. Yani genel sağlık sigortasının kapsamı daraltılarak özel sağlık sigortasının yaygınlaştırması sağlanacak.
Şimdilik göz ve dişten başlamak üzere çeşitli branşlarda muayene, tedavi ve ilaç masrafları teminat dışı tutulacak, yani bu giderler SGK tarafından karşılanmayacak. Bu durumda işçilerin ve emekçilerin önüne iki seçenek konulmuş olacak: Ya özel sağlık sigortası şirketlerine her ay düzenli prim ödeyerek “tamamlayıcı sağlık sigortası” yaptıracaklar ya da SGK’nın karşılamadığı bedeli ceplerinden ödeyecekler. Milyonlarca işçi-emekçi, sağlık hakkından yararlanmak için GSS primi ödediği yetmezmiş gibi bir de tamamlayıcı sağlık hizmetleri sigortası ödemek zorunda kalacak. Çok açık ki, sermaye ve emrindeki AKP hükümeti için bu adım, sağlık hizmetlerinin tümüyle paralı hale getirilmesinin sadece başlangıç aşamasıdır. “Tamamlayıcı sağlık sigortası” zorunlu olmasa da, zamanla birçok sağlık harcaması teminat dışı bırakılacağı için fiilen zorunlu hale getirilmiş olacak. Genelgenin yayınlandığı Haziran ayından bu yana geçen sürede 25 bin kişi “tamamlayıcı sağlık sigortası” yaptırmış bulunuyor ki, SGK’nın ödeme kalemlerini daraltmasıyla birlikte bu sayı katlanarak artacaktır.
Özel sağlık sigortası nedir? Nasıl işliyor?
Devletin emekçilerin ödedikleri sağlık primleri karşılığında sağlık harcamalarını karşıladığı genel sağlık sigortası sisteminin olmadığı başta ABD olmak üzere birçok ülkede, sağlık hizmetleri tamamen paralı ve özel sağlık şirketlerinin insafına terk edilmiş durumdadır. Bu ülkelerde, sağlık hizmetlerinden yararlanmak için özel sağlık sigortası yaptırılması gerekiyor. Özel sağlık poliçeleri ödenen prim oranına göre düzenleniyor ve tedavi bedelleri de buna göre karşılanıyor. Örneğin birinci sınıf bir poliçe yaptırmışsanız bu bütün hastalıkları ve tedavileri karşılarken, ikinci veya üçüncü sınıf bir sigorta poliçesi birçok hastalığı ve tedaviyi kapsam dışı bırakıyor. Bu primleri ödeyemediği için sağlık sigortası yaptıramayan milyonlarca yoksul insan ise kaderiyle baş başa kalıyor. Örneğin ABD’de 47 milyon insanın sağlık sigortası yok ve bunların hastalıklar karşısında hiç şansları bulunmuyor. Bıraktık kalp, kanser gibi ağır hastalıkları, en sıradan hastalıkların bile tedavisini sigortaları olmadığı için yaptıramıyorlar. Sağlık sigortası olan 250 milyon insanın 50 milyonu ise sigorta kapsamı son derece sınırlı olduğu için pek çok hastalığın masrafını cebinden ödemek zorunda kalıyor.
Yönetmen Michael Moore’un çektiği Sicko (Hasta) adlı belgesel, ABD’de özel sağlık sigortasının nasıl işlediğini, burjuvazinin insanların hayatları pahasına nasıl milyar dolarları ceplerine indirdiğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Örneğin sağlık sigortası olmayan bir emekçi odun keserken iki parmağını kesiyor. Hastane kopan orta parmağı dikmek için 60 bin dolar ve yüzük parmağını dikmek için 12 bin dolar istiyor. Ancak bu emekçi özel sağlık sigortası ve yeterli parası olmadığı için orta parmağından vazgeçmek zorunda kalıyor ve 12 bin dolar karşılığında sadece yüzük parmağını diktirebiliyor.
ABD’de her yıl sağlık sigortası olmayan 180 bin kişi yaşamını yitiriyor. Ancak sağlık sigortası olanlar için de durum pek farklı değil. Sağlık sigortası prim borçlarından veya sağlık sigortası tarafından karşılanmayan masraflardan dolayı, her yıl binlerce insan varını yoğunu satarak sefalet koşullarında yaşamak zorunda kalıyor. Özel sağlık sigortası şirketleri birçok hastanın tedavisini çeşitli bahaneler öne sürerek karşılamadıkları gibi, şeker, kalp, kanser gibi ağır hastalıklara sahip olanların sigortasını yapmayı da reddediyorlar. Sigorta şirketlerinde tıp eksperleri çalıştırılıyor, bunların görevi raporları inceleyerek daha çok insanın sağlık hizmetini reddetmek. Bu eksperler ne kadar çok insanın tedavi masrafını reddederlerse o kadar yüksek primle ödüllendiriliyorlar. Eğer hastanın başvurusu sonucunda tedaviyi geri çevirecek bir bahane bulamadılarsa ve şirket gerekli ödemeyi yaptıysa, bu durumda da parayı geri almak için olmadık yöntemlere başvuruyorlar. Sicko adlı belgeselde, bu eksperlerden biri, her bir vakayı bir “cinayet vakası” titizliğinde didik didik incelediklerini belirterek, işlerin nasıl yürüdüğünü şöyle anlatıyor: “Tüm bir ekip son 5 yıl içinde sağlık geçmişinizi inceler, izlediğiniz veya yanlış bildirdiğiniz bir şey olup olmadığına bakar. Bu şekilde poliçeyi iptal edebilirler ya da poliçe dilimini o kadar yükseltirler ki ödeyemezsiniz. Eğer başvuru belgenizde açıklamadığınız hiçbir şey bulamazsak bile hâlâ önceden kalan hastalık açısından tuzağa düşürülebilirsiniz… Sigorta şirketlerinin adil ve tarafsız olmaları gerekir ama sigorta şirketleri için sadece kendi paraları söz konudur.”
Genel sağlık sigortası sisteminin bulunmadığı diğer ülkelerde de sistem böyle işliyor. Birinci sınıf poliçeye dahi sahip olmanız yetmiyor, sigorta şirketleri kârlarını artırmak için bir bahane ile tedavinizi reddedebiliyorlar. İşçi-emekçilerin ezici çoğunluğunun yaptırdığı 2. veya 3. sınıf poliçelerle ise insan gibi sağlık hizmeti alabilmek hiç mümkün değil. Bugün AKP’nin “tamamlayıcı sağlık sigortası” adıyla uygulamaya koyacağı sistemin gideceği nokta da burasıdır. Amaçlanan şey genel sağlık sigortasının kapsamını zamanla daraltmak ve özel sağlık sigortasını azami ölçüde yaygınlaştırmaktır. Böylece bir yandan burjuva devlet yük olarak gördüğü sağlık harcamalarından kurtulmuş olacak, diğer yandan da özel sağlık sigortası şirketleri ve özel hastaneler ihya edilecek.
Kapitalist saldırılara karşı mücadeleye!
İşçi sınıfının vermiş olduğu mücadelenin sonucu olarak kazandığı haklar burjuvazinin neo-liberal saldırılarıyla bir bir gasp ediliyor. Burjuvazi dünyanın birçok ülkesinde bunu başarmış durumda. Türkiye’de de bu saldırı politikası AKP hükümeti eliyle yürütülüyor. Bir taraftan GSS ile herkes prim ödemek zorunda bırakılıyor, diğer taraftan sağlık hizmetlerinin kapsamı sürekli daraltılıyor ve özel sağlık sigortası zorunlu hale getirilmek isteniyor.
Öte yandan buna paralel olarak bireysel emeklilik sistemi teşvik edilerek kamusal emeklilik tasfiye edilmeye çalışılıyor. 2012 yılı Haziran ayında çıkan bireysel emekliliği teşvik yasası 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle yürürlüğe girmişti. Burjuvazinin amacı kamusal emekliliği yok ederek işçi sınıfını tamamen güvencesiz bırakmak ve bireysel emeklilik sistemi aracılığıyla emekçileri soymaktır. Bütün bu saldırılar karşısında Türkiye’de ne yazık ki anlamlı bir mücadele örgütlenememiştir. Kuşkusuz burada sendikalara büyük sorumluluk düşmektedir. Ne var ki işçi sınıfının haklarını savunması gereken sendikalar, sendika bürokratlarının elinde can çekişiyor.
AKP hükümeti kıdem tazminatını gasp etmeye kalkarken, taşeronlaşmanın önündeki tüm engeller kaldırılırken, iş cinayetleri katliam boyutuna ulaşmışken, esnek çalışma adı altında çalışma süreleri 12-14 saate çıkarılmışken ve sağlık hizmetleri tamamen paralı hale getirilmeye çalışılırken, bütün bunlar karşısında sendika bürokratlarının yaptığı tek şey nutuk atmak ve içi boş genel grev tehditleri savurmaktır. Fabrikalarda, işyerlerinde, işçi havzalarında sabırlı bir mücadele yürütmeden, kapitalist saldırılar işçilere anlatılıp teşhir edilmeden, ne AKP hükümetine ne de burjuvaziye karşı anlamlı bir mücadele yürütmek mümkündür. İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu bu yakıcı sorunların üstesinden gelmek için, sendikaları mücadeleci bir çizgiye zorlama ve işçi sınıfını harekete geçirme görevi ise sınıf devrimcilerinin üzerindedir.
link: Hakan Sönmez, Genel Sağlık Sigortasının Kapsamı Daraltılıyor, Aralık 2013, https://marksist.net/node/3356
Derelerimizden Elinizi Çekin!
Dershane Kavgasının Perdeleyemediği İktidar Çekişmesi