Kendi ellerimizle gönlümüzce bir yaşam yarattığımızda kendimize bahçelerimizde açacak gelinciğimiz bahar rüzgârlarıyla hışırdarken çiçeklerimiz yanımıza gelecek on sekiz yaşlarında yaşamı yarım bırakıp gidenlerimiz... Gökyüzü karardı Gecenin ışığı yandı Masama baktım Bu gece gelecek On sekiz yaşında arkadaşım Onunla masamda randevulaştım Pencereden bir ışık süzüldü Kâğıtlar hışırdadı On sekiz yaşın güzelliği Kollarıma atıldı. Geçmişi anlatıyor bana: Yüz binlerle koşarken meydanlara Düşlerken denizlere açılmayı Öpüşürken kahverengi gözlü bir kızla Ve çevirirken Ehrenburg'un “Fırtına”sının yapraklarını... Ölüm girdi aramıza Yarım bıraktırdı yaşamı Doyamadım kokusuna Yeni açan o kır çiçeğinin Bakışlarım Bahar bulutlarında Takıldı kaldı Düşüncem o sayfada Yaşam bir fırtınayla Altüst olurken İnsanlar neden Suskun kalmaktaydı? Ay çekildi gökten Sabahın ışığı yandı Konuğum uzaklaştı, uzaklaştı. Yıldızlar bir yanıp Bir söndükçe uzakta Her gece seslenir kulağıma Usulca Duyuyor musunuz sizde onu On sekiz yaşında Yaşamı yarım bırakıp Giden çocuğu? “Bana bilmediğim şeyleri anlat Yaşamadıklarımı... Fırtına’nın sonunu anlat O kızın dudaklarını Çiçekler hâlâ goncada mı Ve çok mu güzel On sekiz yaş sonrası?”
12 Ocak 2015
link: Elif Çağlı, 18 Yaşlarında Gelen Ölümler, 12 Ocak 2015, https://marksist.net/node/3896