Makedonya ile Yunanistan arasındaki Prespa Anlaşmasının Makedon Meclisinde kabul edilmesiyle Yunanistan’da yeni bir siyasal kriz patlak vermiş oldu! Yunanistan ile Makedonya arasındaki 30 yıllık isim sorununun çözümü için şimdi bu anlaşmanın Yunan Meclisinde de kabul edilmesi gerekiyor. Ancak aşırı-sağcı bir partiyle koalisyon hükümeti kurmuş olan Başbakan Çipras’ın, bu adımı atmaya niyetlenmesiyle koalisyon dağılmış oldu. Her ne kadar Çipras bir azınlık hükümeti kurarak Meclisten güvenoyu almayı başarsa da, planlanan adımların ne ölçüde başarıyla hayata geçirileceği belirsizliğini koruyor. Zira Yunanistan’da yalnızca aşırı-sağcılar değil, geleneksel düzen partileri de (hem sağcı Yeni Demokrasi hem de sözümona solcu PASOK) bu anlaşmaya karşı çıkıyorlar. Geçen hafta sonu anlaşmaya karşı Atina’da ikinci kez büyük bir miting düzenlenmesi, Çipras’ın işinin kolay olmadığını gösteriyor.
İki ülke arasındaki sorun bir isim sorunu olarak gözüküyor. Yunanistan, Makedonya’nın bu ismi kullanmasına itiraz ediyor. Ama Makedonya’nın tek sorunu bu değil; diğer komşularıyla da kimlik üzerinden sorunlar yaşıyor. Bulgaristan ayrı bir Makedon dili ve ulusunun varlığını reddediyor; Sırbistan Makedon Ortodoks Kilisesini tanımıyor; Arnavutluk’la da ülkedeki Arnavut azınlık nedeniyle sorunlar yaşanıyor. Her bir ülkenin farklı büyük emperyalist güçlerle bağları da hesaba katıldığında, aslında yaşanan sorunun geniş Balkan coğrafyasında 20. yüzyılın açılışıyla birlikte kızışan emperyalist paylaşım kavgasının bir uzantısı olduğunu söylemek pekâlâ mümkündür.
Osmanlı’nın dağılma sürecine girmesiyle Balkanlar’da ortaya çıkan yeni devletlerin hem birbirleriyle hem de Osmanlıyla giriştiği savaşlar 20. yüzyılın başlarına damgasını vurmuştu. İkinci Dünya Savaşının ardından kurulan Yugoslavya’da milliyetçi sürtüşmeler uzun bir süre boyunca geri planda kalacaktı. Ne var ki SSCB’nin yıkılış sürecinde emperyalistlerin de el atmasıyla Yugoslavya da paramparça oldu ve Balkan coğrafyası tekrar küçük ulus milliyetçiliğinin çatışma sahnesine dönüşüverdi. Böylelikle eski sorunlar yeni bir bağlam içerisinde tekrar su yüzüne çıktı.
Antik çağlardan beri nice farklı kavmin göçlerine son duraklık yapmış, nice farklı imparatorlukların denetimi altına girmiş bir coğrafya Balkanlar. Ve bu nedenle her inanıştan, birçok farklı dilden, farklı etnik kökenlerden irili ufaklı insan gruplarının iç içe yaşadığı bir bölge özelliğini taşıyor. Bu özellikler, onu engin kültürel mirasıyla geleceğin sınıfsız ve sömürüsüz dünyasında bir kardeşlik örneği yapabilecekken, günümüzde irili ufaklı kapitalist güçlerin çıkar kavgaları için kullandıkları bir yakıta dönüştürülüyor. Yalnızca büyük güçlerin bölge üzerindeki hegemonya kavgası dolayısıyla kışkırttıkları etnik, dini ya da mezhepsel sorunlar değil sözkonusu olan. Mevcut burjuva devletlerin milliyetçiliği de bir yandan halkları birbirine düşman kılarken, bir yandan da ezilip sömürülen emekçi yığınları tahakküm altında tutmanın aracı olarak iş görüyor.
Sorunun ortaya çıkışı ve gelişimi
İki milyon nüfuslu küçücük bir ülke Makedonya. İkinci Dünya Savaşının ardından bölge, Makedonya adıyla “sosyalist” bir cumhuriyet olarak Yugoslavya federasyonunun bir parçası olmuş ve günümüzdeki Makedon kimliği esasen bu dönemde şekillenmişti. Yugoslavya’nın kurucu önderi Tito, Bulgaristan ve Yunanistan’la yaşanan sürtüşmelerden kaynaklı olarak Makedon kimliğinin gelişiminin önünü açmıştı.
Makedonya 8 Eylül 1991’de yapılan referandumun ardından bağımsız bir devlet haline gelirken, Yugoslavya’yı paramparça eden savaşın büyük ölçüde dışında kalmayı başarmıştı. Ülke nüfusunun dörtte birini oluşturan Müslüman Arnavut azınlığın daha geniş haklar talebi, diğer Yugoslav cumhuriyetlerinde olduğu şekliyle büyük çatışmalara yol açmamıştı. Kasım 1991’de Makedonya Meclisi yeni bir anayasa kabul etti. Bu anayasada devletin ismi “Makedonya Cumhuriyeti” olarak benimsenmiş ve bu cumhuriyet “tüm Makedonyalılar ulusu”nun ülkesi olarak tanımlanmıştı. Bu durum ve benimsenen isim Yunanistan’la ilişkilerin gerilmesine yol açmış, Nisan 1993’te ülke Birleşmiş Milletler’e kabul edilmesine rağmen Yunanistan’ın itirazlarından ötürü ona geçici bir isim verilmişti: Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya (FYRoM - Former Yugoslav Republic of Macedonia).
Makedonya, AB ve NATO’ya üyelik başvurusunda bulunmasına rağmen bu isim meselesi karşısına engel olarak dikiliyor. Yunanistan onun AB ve NATO üyeliğini veto ediyor. 2017’de Makedonya’da AB yanlısı yeni bir sosyal-demokrat başbakanın seçilmesiyle taraflar arasında sorunu çözme doğrultusunda müzakereler başlamıştı. Fakat bu müzakereler gerek Yunanistan gerekse de Makedonya’daki sağcı ve milliyetçi çevreler tarafından tepkiyle karşılanmış ve Atina’da müzakere karşıtı gösteriler yapılmıştı. Yunanistan’daki Çipras hükümeti, 2018 Haziran ayında Makedonya ile “Prespa” adlı bir anlaşma yapmış ve eğer isim değişikliğine giderse AB ve NATO üyeliğine koyduğu vetoyu kaldıracağına söz vermişti. Ülkenin isminin değiştirilmesi için Makedonya’da bir referanduma gidilmiş olsa bile yeterli katılım olmadığından referandum geçersiz sayılmıştı. Bunda Makedon milliyetçilerin boykot tavrı etkili olmuştu.
Ülkenin Rusya’nın etki alanına girmemesi için çabalayan AB ve ABD’nin baskısıyla bu kez bu doğrultudaki anayasa değişikliği kararı Meclisten geçirilmiş ama bu sefer de Cumhurbaşkanı yasayı onaylamamıştı. Bunun üzerine Meclis yasayı yeniden görüşerek tekrar kabul etti ve böylelikle ülkenin Anayasadaki ismi Kuzey Makedonya Cumhuriyeti olarak değiştirilmiş oldu. Bu değişiklikle Yunanistan’la yaşanan isim krizinin nihayet çözüleceği düşünülüyorduysa da, gerek Makedonya’daki gerekse de Yunanistan’daki milliyetçi itirazlar yeni politik gerilim ve krizleri beslemeye devam ediyor.
Haklısı olmayan bir kavga
Yunanistan ile Makedonya arasındaki soruna bakıldığında, her iki tarafın da haksız olduğu ve her iki burjuva milliyetçiliğin de tarihsel bir konuyu siyaseten suiistimal ederek kendi çıkarlarına kullanmaya çalıştığı görülüyor.
Yunan milliyetçiliği, Yunanistan’ın Makedonya’ya uyguladığı veto ve yaptırımları birkaç iddiaya dayandırıyor. Birincisi, Makedonya isminin benimsenmesiyle aslında Yunanistan’daki aynı adlı bölgede de hak iddia edilmekte olunduğudur. Makedonyalı burjuva politikacıların bir ulus inşa sürecinde Makedon kimliğini vurgulamak için yaptıkları kimi açıklamalar, attıkları kimi adımlar, Yunan burjuva politikacılarının bu tutumuna gerekçe yapılmaktadır. Makedon Anayasasının ilk halinde ülkenin “tüm Makedonyalılar için bir ulus” olarak tanımlanıp komşularındaki Makedonlara atıf yapılmasını bu şekilde yorumlamak mümkündür. Ama işin gerçekliğine bakıldığında küçücük bir ülkenin, küçücük nüfusuyla ve üstelik doğru dürüst bir ordusu bile yokken, komşu toprakları ele geçirmek için hazırlandığı iddiasının kocaman bir algı operasyonu olduğu ortaya çıkar.
Yunanistan’ın isim itirazını kendi topraklarında da bu adlı bir bölge olduğuna dayandırmasının da bir geçerliliği yoktur. Zira Yunanistan’da 1987 yılına kadar Makedonya adında bir idari bölge, kent ya da eyalet bulunmamasına rağmen, Makedonya, İkinci Dünya Savaşından bu yana Yugoslavya’nın bir parçası olarak resmen bu adı taşımaktaydı. Ne zaman ki Yugoslavya’nın bir dağılmaya doğru gittiği netleşmeye başladı, Yunanistan kendi kuzey bölgesini üç idari bölgeye ayırıp, başına merkez, doğu ve batı sıfatları koyarak bölgeyi Makedonya olarak adlandıran bir idari düzenlemeye gitti. Dahası, bugün kendi içinde Makedonya bölgesi olarak adlandırdığı toprakları Yunanistan 1913 yılında, Balkan Savaşlarıyla eline geçirmişti. O tarihlerde bölgedeki Yunan nüfusu oldukça düşüktü ve bunu mübadeleyle Türkiye’den göç eden bir milyon civarında Anadolu Rumunu o bölgeye iskân ederek telafi etmeye çalışmıştı. Bu iskân politikasına bölgede yaşayanların zorla asimilasyona tâbi tutulması da eklenmiş ve sonuçta baskılar yüzünden 400 bin “Makedon” farklı ülkelere göç etmek durumunda kalmıştı. Bölgenin kasaba ve köylerinin ve hatta coğrafi oluşumlarının isimleri de Slav kökenli isimlerden Yunanca isimlere çevrilmişti.
Anlaşmazlığın ikinci ayağını ise, tarihsel ve kültürel öğeler oluşturuyor. Tarihe damgasını basan büyük imparatorlardan Büyük İskender kime aittir, Makedonlara mı Yunanlara mı? Yunanistan, Makedonya’nın Büyük İskender’e sahip çıkarak Yunan kültürünün bir parçasını çaldığını iddia ediyor. Mesele bir siyasi ihtilaf değil de tarihsel bir konu olsaydı, Yunan tarafının bu konuda haksız olduğunu söylemek gerçekten de mümkün olmazdı. Günümüz Makedon milliyetçiliği, kendisini tarihsel olarak Büyük İskender’e bağlamak istese de 20. yüzyılda şekillenen Makedonluk kimliği ile tarihteki antik Makedonya Krallığı arasında hiçbir ilişki bulunmuyor. Bu krallığı kuran II. Filip’in oğlu İskender (Aleksander) (M.Ö. 356-323), tahta çıktıktan hemen sonra genç yaşında o güne kadarki en büyük imparatorluğu kurmuştu. Bir ucu Hindistan’a uzanan bu imparatorluk tarihteki en büyük imparatorluklardan biriydi ve o nedenle de İskender, Büyük İskender olarak anılagelmişti. Makedon milliyetçiliği, bir ulus inşa etme sürecinde tarihte bir kök bulma kaygısıyla Büyük İskender’e atıf yapsa da, bu gerçekten de gülünç bir iddia olarak kalmaktadır. Zira tarihteki Makedonya Krallığı ve İskender’in imparatorluğu antik Yunan uygarlığının bir parçasıydı; konuştukları dil de, kültürleri de, inançları da Helenistik dünyaya aitti. Oysa günümüz Makedonları etnik köken itibarıyla Güney Slav halklarına mensuplar. Konuşulan dil de, kültürleri de köken olarak Slavik. Bugün yaşadıkları topraklara ise İskender’den yaklaşık bin yıl sonra, M.S. 6. yüzyılda geldikleri düşünülüyor.
Her iki ülkede de sözkonusu sorun burjuva partiler tarafından suiistimal edilmeye devam ediliyor. Makedonya’da burjuva politikacılar ülkenin yaşadığı sıkıntıları bu sorunun varlığına bağlayarak kendilerini aklayıp, milliyetçilik temelinde kitle desteği sağlamaya çalışıyorlar. Örneğin ülkenin yeniden inşa projesi olarak başlatılan Üsküp 2014 projesi kapsamında başkentin çeşitli köşelerine dev Büyük İskender heykelleri dikilmişti; böylelikle sözümona ülkenin antik dönemden bu yana gelen tarihsel sürekliliği öne çıkartılmış oluyordu! İşsizlik, düşük ücretler, kötü sağlık sistemi, çökmüş eğitim sistemi, rüşvet ve yolsuzluklar, çevre kirliliği, zehirli altın ve gümüş madenleri gibi son derece somut sorunlar tüm Makedon emekçilerin hayatını çekilmez kılarken, burjuva Makedon siyasetçiler bu sorunların üzerini milliyetçi çatışmayı tırmandırarak örtmeye çalışıyorlar. Yunan hükümetlerinin tavrının da Makedonya’daki milliyetçi akımların işini kolaylaştırdığı apaçık ortada. Yapılan anketler Yunan halkının yarıdan fazlasının egemenlerin tuzağına düşüp Makedonya ismine karşı çıktığını gösteriyor. Bir başka deyişle, 2008 krizinin silindir gibi ezdiği Yunan halkı, egemenlerin milliyetçilikle göz boyama ve dikkatleri dağıtma operasyonun da kurbanı durumundadır.
Yunanistan ile Makedonya arasında bugüne dek varlığını sürdüren “isim ihtilafı”, egemen ulus milliyetçiliğinin mülk sahibi sınıfların çıkarları doğrultusunda emekçi halkları zehirleyen bir saçmalık olduğunu çırılçıplak bir şekilde ortaya koyuyor.
Şurası açık ki, bu tür ihtilafların kapitalist sistem hüküm sürdükçe sona erdirilmesi, bunlara gerçekten demokratik, gerçekten adil, barışçıl ve kalıcı çözümler üretilmesi mümkün değildir. Burjuvazinin çıkarlarının ifadesi olan milliyetçilik, temel dayanağı olan ulus-devletlerle birlikte ortadan kaldırılmadıkça, tarihin konusu olan sorunlar da güncel siyaset meseleleri olarak emekçilerin bilincini bulandırmaya devam edeceklerdir. İşçilerin ulusları ve ülke sınırlarını aşan enternasyonalist birliği sağlanıp özel mülkiyet yok edilmedikçe, insanlık milliyetçi gerilimler ve ihtilaflarla boğuşmaya devam edecek.
link: Oktay Baran, Makedonya ve Yunanistan’ın İsim Kavgası, 21 Ocak 2019, https://marksist.net/node/6577
Lenin’e Dair - Tarihte Bireyin Rolü
Düşüncenin Billurlaşmış Hali “Slogan”