“O bir kartaldı ve kartal olarak kalacak...” Bu sözleri Bolşevik lider Lenin Rosa Luxemburg için dile getirmiştir. Evet, Rosa bugünden bakıldığında hâlâ bir kartal! Sınıf mücadelesinde bütün devrimcilere örnek teşkil edebilecek bir devrimci lider ve enternasyonalizm bayrağının altındaki en cesur savaşçılardandır.
Ocak ayı birçok devrimci önderin yaşamdan koptuğu ya da koparıldığı bir aydır. Bu vesileyle tarihte rolü büyük olan insanları anmak biz mücadeleye adım atan, gönül veren gençler için değerlidir. Yas tutmuyoruz çünkü dövüşüyoruz ve dövüşürken böylesi önemli tarihsel süreçlerde önemli rol oynayan insanları hatırlıyoruz. Mücadele deneyimlerini yolumuza ışık olarak görüp mücadeleye devam ediyoruz.
Rosa Luxemburg da yolumuza ışık tutan devrimci önderlerden biridir. Rosa, 1870’de, o dönemde Çarlık Rusya’sının bir parçası olan Polonya’da dünyaya gelmiştir. Yahudi bir ailenin kızıdır. Küçük yaşlarda başlayan ve bacağında oluşan rahatsızlık hiçbir zaman onun mücadelesi için bir engel teşkil etmemiştir, hatta tam tersi bu rahatsızlığı başarısını kamçılamıştır. Ve onu çetin bir mücadele vermesi için hazırlamıştır.
Rosa 1880’de on yaşında ortaokula başlamıştır. Yahudi kökenli diğer adaylar gibi, giriş sınavında Yahudi olmayanlardan daha iyi puan almak zorundadır. Yahudiler için kota konmuştur. Okula girmeye hak kazanır ama istediği bu şekilde kabul edilmek değildir. Okula kota sistemi ile kaydolmakla, ilk kez etnik ayrımcılıkla karşılaşmıştır. Duyarlı bir çocuk olan Rosa kendini aşağılanmış hisseder ve buna karşı içinde büyük bir öfke büyür. Rosa daha küçük yaşlardayken Yahudilere yapılan bir pogroma da tanıklık etmiştir. Okul yıllarında “güçlü” biri olarak tanınmaya başlamıştır. Resmi dilin Rusça olduğu bu okulda öğrencilerin kendi aralarında Lehçe konuşmaları yasaktır. Daha o dönemlerde cesaretiyle ön plana çıkan Rosa Lehçe bir şiir yazar ve bu şiir okulda elden ele dolanırken tartışmalara sebep olur:
“…zira yoksulluğa ve bilgisizliğe mahkûm olanlar Gülmeyi ve neşeyi bilmezler. Bütün dertleri, bütün acı ve gözyaşlarını tokların vicdanına yüklemek istiyorum, Ve yaptıkları her şeyin intikamını almak.”
1887 yılında liseyi başarıyla bitirdiğinde “politik güvenilirliği olmadığı” gerekçesiyle hak ettiği altın madalya verilmez. O yaşlarda yasaklı yayınlar okumaya başlar, yaşadığı ülkedeki dayanılmaz şartlara karşı eleştirel düşüncelere yönelir. Ülkesindeki üniversitelere kadınlar alınmadığından eğitim için Zürih’e gider. Rosa, çocukluğundan itibaren bitkilere ve hayvanlara karşı büyük bir ilgi duyduğu için fen bilimlerine kayıt yaptırır, zooloji dersleri almaya başlar. Ama kısa süre sonra bundan vazgeçip felsefe, hukuk ve iktisat alanında eğitim görmeye karar vererek bu alana yönelir.
Zürih’te tanıştığı ve hem yoldaşı hem hayat arkadaşı olacak olan Leo Jogiches ile birlikte Polonya Krallığı Sosyal Demokrasi Partisini kuran Rosa, bu partinin yayın organı olan İşçi Davası gazetesinde takma isimle yazmaya başlar ve yaşamında ilk kez bir yayın organının sorumluluğunu üstlenir. İçinde bulunduğu koşullar onu işçi sınıfının enternasyonal mücadelesine daha da yaklaştırmıştır. Ve o dönemki Yahudi düşmanlığına, kadınların geri plana atılması durumuna kapılıp ulusal mücadele ya da kadın mücadelesi değil sınıf temelinde bir mücadeleyi seçmiştir. Dönemin siyasal coğrafyası nedeniyle hem Polonya, hem Almanya hem de Rusya işçi sınıfı hareketi içinde yer almıştır. Çünkü yalnızca enternasyonal bir mücadeleyle bu sorunlar çözüme kavuşabilirdi.
Üniversite eğitimini doktor unvanıyla tamamladıktan sonra Berlin’e yerleşir ve orada Alman Sosyal Demokrat Parti yönetimiyle bağlantı kurar. Silezya’da Polonyalı işçiler arasında çalışmalarına başlar. O dönemde illegal Sosyal Demokrat Partiye üye olmak, köylü ayaklanmalarını kışkırtmak, partinin gizli matbaasını yönetmek suçundan tutuklanır.
Rosa hiçbir zaman alışıldık, sessiz ve itaatkâr olmamıştır. Asidir, yeteneklidir, kime meydan okuduğunun farkındadır. Tek başına kalsa da hapisle cezalandırılsa da yılmamıştır. O, gücünü işçi sınıfının sömürülmesine duyduğu öfkeden almıştır.
Rosa’nın emperyalist savaşa karşı tutumu da onun gerçek ve kararlı bir enternasyonalist komünist olduğunu göstermiştir. 1918 Kasımında patlak veren Alman devrimine yönelik devrimci programları da hem onu hem de yoldaşı Karl Liebknecht’i burjuvazinin hedefi haline getirmiştir.[*] Süreç ve koşullar Alman devrimini yenilgiye uğratırken, Rosa ve Karl alçakça öldürülmüştür. Onlar tarihin çalışkan evlatlarıydılar, yükselttikleri mücadele bayrağı hâlâ gelecek kuşaklara taşınmaktadır. Onlar sınıf mücadelesi tarihinde bizlere çok önemli mücadele deneyimleri bırakarak gittiler. Haksız savaşlara, emeğin ve alın terinin sömürülmesine karşı yaşamlarının sonuna kadar mücadele ettiler. Bugün içinde bulunduğumuz düzen savaş tamtamlarıyla, sömürünün artmasıyla bize şu mesajı açık ve net gösteriyor. Rosa’nın da dediği gibi “Ya sosyalizm, ya barbarlık!” Düzenin yarattığı sorunlar ancak işçi sınıfının mücadelesiyle sosyalist bir dünya kurulduğunda çözüme kavuşabilir. Bunun için bizlere düşen, tecrübelerini miras bırakan devrimci önderleri örnek alıp yolumuzu aydınlatarak ilerlemektir!
Yaşasın İşçi Sınıfının Enternasyonal Mücadele Birliği!
[*] Bkz. Elif Çağlı, Kızıl Kanatlı Rosa, marksist.com
link: Mersin’den bir kadın işçi, Vardım, Varım, Var Olacağım!, 14 Ocak 2023, https://marksist.net/node/7829
Asıl Düşman İçerde!
Ekim’in Fenerinde İşçi Devrimi Hayalimiz