Yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar bakır yanaklarımızdan Yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar kalbimizde! Kalbimiz artık dar geliyor bize! Kopararak kanlı sargıları yaramızdan! sokaklarda haykırmadayız hep bir ağızdan! Dişi bir kaplanız ki biz, kara saplı bir hançer deldi yavrularımızın göğsünü! Dişi bir kaplanız ki biz, dişlerimizde taşıyoruz, altın başlı yavrularımızın ölüsünü... Kin’in kızıl gönüllü sarı alnına sardık sevginin beyaz çiçekli örgüsünü!.. Kan geliyor kâinatın rengi bize! Yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar bakır yanaklarımızdan kalbimize!..
Sacco ve Vanzetti’nin hikâyesini Howard Fast’in Suçsuzlar Sacco ile Vanzetti romanından okuduğumda, Nazım Hikmet’in dizelerinde anlattığı gibi yuvarlandı iri sıcak damlalar yanaklarımdan kalbime. Ölüme gönderildiklerinde yanlarındaydım sanki. Her anı onlarla yaşıyormuşçasına öfkeyi hissettim yüreğimde. Bir de onların bitmek bilmez umudu, direngenliği eşlik etti bana. Mücadeleye inandıkları için katlediliyorlardı. İyiliğin, güzelliğin hâkim olduğu, savaşların olmadığı, insanların ölmediği bir dünyayı düşledikleri ve bu uğurda mücadele ettikleri için ölüme mahkûm edildiler. Sene 1922. Bu iki İtalyan işçi hırsızlıkla, adam öldürmekle suçlandılar. Hayatları boyunca karşı oldukları şeylerle suçlandılar. Üstelik suçu işleyenlerden biri olan Madeiros yakalanmış ve Sacco ile Vanzetti’nin olayla hiçbir alakaları olmadığını tüm gerçekliğiyle anlatmış olmasına rağmen davaları yedi yıl boyunca sürdü. Düzenin yargısı, valisi, tüm güçleri tarafından suçsuz oldukları bal gibi biliniyordu. Aslında başka bir dünyanın mümkün olduğuna inandıkları için suçlu ilan edildiler. Çünkü inandıkları fikirler rahatsız ediyordu parababalarını ve onların düzmece yargı sistemini. Güçlünün güçsüzü ezdiği, zenginin yoksulun sırtından beslendiği, servetler kazandığı kapitalist düzenin ortadan kalkması gerektiğine inanıyorlardı.
Onların cebinde fırkamızın bileti yoktu Onlar, kurtuluşun kapısına varmayı, ferdin cesur hamlelerinden uman iki saf ve namuslu çocuktu! Ne milyonların rehberiydi onlar, ne de inzibatlı bir devrim ordusunun askeri! İhtilalin sıra neferiydi onlar, İhtilalin namuslu iki neferi. Yanıyordu kanlarında şavkı İtalya güneşlerinin. Koştular temiz esmer alınlarla hayatın sesine, dövüştüler yanında dövüşen kardeşlerinin Yeni dünyaya düştüler, eski zulmün pençesine! Yedi yıl ölümün karşısında gülerek durdular Elektrikli iskemleye kadife bir koltukmuş gibi oturdular Yürekleri dört bin volta yedi dakka dayandı yandı yürekleri yedi dakka yandı Cani değildiler, kurban gittiler bir cinayete kurban gittiler dolarların emrindeki adalete! Hayatlarında olmadılarsa da kitlelerin rehberi, ölümleriyle şaha kaldırdı kitleleri bu iki ihtilal neferi!..
Nazım ne de güzel özetlemiş Sacco ile Vanzetti’nin hikâyesini dizelerinde. Yedi yıl boyunca ölümün karşısında gülerek durdular. Bir an için inandıkları fikirlerinden, düşlerinden taviz vermediler. Boyun eğmelerini, yalvarmalarını beklediler, köle gibi itaat etmelerini istediler. Yedi yıl boyunca ölüme giderken diz çökmelerini beklediler. Ama boyun eğmediler dolarların emrindeki adalete. Egemenler onların bedenlerini tutsak etseler de teslim alamadılar iradelerini. Söndüremediler yüreklerinin yangınını!
Düzmece mahkemenin verdiği idam kararının sınıf düşmanlığından kaynaklandığını Sacco mahkemede şöyle haykırıyordu: “Verilecek yargının iki farklı güç arasında verileceğini biliyorum –ezilenler ve zenginler. Biz insanları kitaplarla, yazılarla birbirine kardeş ediyoruz. Siz insanları kovuşturuyor, onlara baskı yapıyor ve onları öldürüyorsunuz. Biz her zaman, her zaman insanları eğitmeye çalışıyoruz. Siz, bizlerle bir başka ulus arasında bir nefret uçurumu açmaya çalışıyorsunuz. İşte bugün ben bu nedenle, ezilenlerden olduğum için burada bulunuyorum. Siz ise öteki sınıftansınız.” Sacco sözlerini bitirdiğinde mahkeme salonuna korkutucu bir sessizlik çökmüştü. Dehşet içindeydi egemenler. Ölümün karşısında korkusuzca duran ve boyun eğmeyen bu iki neferin düşleri, direngenliği korku salmıştı egemenlerin yüreklerine. “Yaptıklarım için değil inandıklarım için çile çekiyorum. Ama haklı olduğuma ölesiye inanıyorum ki beni üst üste iki kez idam edebilseniz ve iki kez dünyaya gelebilsem yine de bu yaptıklarımı yapmak için yaşardım” diyordu Vanzetti.
Sacco ile Vanzetti bir an bile çaresizliğe, umutsuzluğa kapılmadılar. Güçlerini onurlu bir mücadeleye adanmışlıklarından alıyorlardı. Kadınıyla erkeğiyle, yaşlısı genciyle dili, dini, ulusu, rengi fark etmeksizin dünyanın pek çok kentinde ortaya konan sınıf dayanışması güçlerine güç katıyor, moral veriyordu. Gösterilerin ardı arkası kesilmiyordu. Sokaklar dolup taşıyordu. İşçilerin, emekçilerin yüreği bu iki devrimci için atıyordu. Önce kadınlar doldurdu alanları. Çoğu işçi sınıfının kadınları, analarıydı. Çocukları kucaklarında selamlıyorlardı Sacco ve Vanzetti’yi. Sonra yüzlerce kürk ve şapka işçisi doldurdu alanları. Tekstil işçileri fabrikalarından akın ediyorlardı. Kadın çamaşır işçileri, mobilya ve kâğıt işçileri, matbaa işçileri, fırıncılar, makinistler, tezgâhtarlar ve fabrika işçileri, aydınlar, demokratlar, doğrudan yana olan tüm insanlar sokaklara döküldüler. Çoğu, yüzlerini bile görmediği bu iki İtalyan işçi için vardiyalarından çıkıp uykusuz, ellerinde sefer taslarıyla günün yorgunluğunun terini atmadan sokaklara akın ediyordu. Polonyalısı, İtalyanı, Siyahisi, Çinlisi… Union alanı adeta birbirine kenetlenmişti. Egemenler ve silahşorları şaşkınlığını gizleyemiyordu.
Mahkeme salonunda mahkeme heyetine şöyle sesleniyordu Vanzetti: “…sizin ve savcının kemikleri bile çürüyüp kaybolduğu zaman, Sacco’nun adı insanların yüreklerinde ve şükran duygularında yaşayacak. Sizin adınız, savcının adı, yasalarınız, kurumlarınız ve düzmece tanrınız, insanın insanın kurdu olduğu, lanetli bir geçişin silik anısı olmaktan öteye geçmeyecek.” Sevdiklerinden sonsuza dek ayrılmanın verdiği acıyı yürüklerine gömen Sacco ile Vanzetti, yüreklerinde zafer duygusunu da barındırıyorlardı. Çünkü gelecek kuşakların, onların çektikleri acıları anımsayarak sınıfsız, sömürüsüz, adil bir dünya için daha güçlü savaşacaklarına inanıyorlardı. Verilen hiçbir mücadele, direnen hiçbir can boşuna gitmeyecekti!
Nitekim öyle de oldu. Önce Sacco’yu ölümsüzleştirdiler, dimdik ve onurluca oturduğu elektrikli idam iskemlesinde! Sonra Vanzetti’yi kalbimize, bilincimize gömdüler. İkisi de artık hiç olmadıkları kadar var oldular. Katlettiklerinde unutturacaklarını, ardındakilere korku salıp sindireceklerini sanıyorlardı. İnsanlığın kardeşliğini düşleyen bu iki devrimci asıl şimdi yaşıyorlardı. Ölümlerinin ardından 91 yıl geçti, ama Sacco ve Vanzetti iyiliğin, kardeşliğin, sevginin ve güzelliğin hâkim olduğu, sömürüsüz bir dünyayı kurmak isteyenlerin kalbinde ve bilincinde yaşamaya devam ediyor! İnandığım devrimci mücadele Sacco ve Vanzetti’yle tanıştırdı beni. Çünkü onlar da ölesiye inanıyordu mücadeleye. Belki siz de tanışmak istersiniz.
Burjuvazi, katletti içimizden ikisini bu iki ölü ölmeyen iki ölümüzdür! Burjuvazi, kavgaya davet etti bizi davetleri kabulümüzdür! Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini, biliriz öylece yaşamasını ölmesini hepimiz - birimiz için, birimiz - hepimiz için!..
link: Tuzla’dan bir kadın işçi, Sacco ile Vanzetti’nin Hikâyesi, 9 Şubat 2018, https://marksist.net/node/6208
Emperyalist Savaş Makinesi Tüm Dünyada Vites Yükseltiyor
Dünya Değişiyor, Değişecek!