Çalışan Gazeteciler Günü nedeni ile 10 Ocakta Erdoğan bir kutlama mesajı yayınladı. Geçmiş dönemde basın özgürlüğünün kesintiye uğradığını, basının ve medyanın hiç bu kadar özgür olmadığını, kendi dönemlerinde büyük ilerleme kaydedildiğini söyledi. Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından birinin medya olduğunu, yalan dolan haberlere karşı basına büyük sorumluluk düştüğünü, bu hassasiyetin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtti. Son yıllarda ülkede 100’ün üzerinde haber kanalının kapatıldığını, sayısı on binleri bulan basın emekçisinin sudan sebeplerle işten atıldığını, bir kısmının tutuklandığını unutursak; dünyada tutuklu gazeteciler sıralamasında Çin’den sonra ikinci sırada olduğunu hesaba katmazsak Türkiye’de özgür bir medya var! İktidarın arkasında yedeklenmiş, yönetenlerin belirlediği gündemin dışına çıkmayan, iktidar temsilcilerinin çıktıkları kanallarda hangi soruların sorulacağını önceden belirleyen, tarafsızlığını kaybetmiş, tamamen iktidarın şakşakçısı olmuş bir medya! Zaten bunu yapmayanlar ya işten atılıyor ya tutuklanıyor veya yıllarca terörist yaftası ile adliye koridorlarında sürünüyor.
Yandaş medya o kadar özgür ki, sanki bizimle aynı zamanda yaşamıyor veya başka bir dünyada habercilik yapıyor. İş kazaları haber niteliği taşımıyor, kadın cinayetleri ve emekçilerin girdikleri bunalım, intihar ve ölümler görmezden geliniyor. Patronların yasalara uygun olmayan yaptırımları, pandemiyi fırsata çevirip uyguladıkları orman kanunları sanki bu ülkede yaşanmıyor. Çarşı, pazar işçilerin mutfakları cayır cayır yanıyor hiç umurlarında değil. Yandaş medya, milyarlarca liralık vergi borcu silinmiş müteahhitlere, patronlara devletin kaynakları peşkeş çekilirken de sus pus oluyor. Yıllardan beri faaliyette olan fabrikaların, sözde yeni açılmış gibi miting havasındaki “açılış” törenleri saatlerce veriliyor. Veya iktidarın hedef gösterdiği kişiler kurumlar üzerine saatlerce yalan yanlış suçlamalar yapılıyor, vatan haini, terörist ilan ediliyorlar. İktidarın istediği algıyı oluşturmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. En son Boğaziçi Üniversitesine kayyum olarak atanan Rektör, daha doğrusu her alanda olduğu gibi gücünü anti-demokratik şekilde dayatan iktidar ve bunu kabul etmeyen öğrenciler arasında yaşanılanlar... Kendileri gibi düşünmeyen veya muhalif olan herkesi terörist ilan eden yönetenler hemen art arda açıklamalar yaptılar, işareti alan yandaş medya ve kalemler hemen saldırıya geçtiler. Bu kampanyanın bir parçası olarak onlarca öğrenci gözaltına alındı. Ama yükselen toplumsal tepkiler sonucunda, öğrencilerin “terör ve terör örgütleri ile herhangi bir bağı bulunamadı” ve hepsi serbest bırakıldı. Düşünün dünyaca ünlü bir üniversitesinin kapısını kelepçe ile kilitleyen polisler ve bunu destekleyen Rektörle ilgili yandaş basında ne en ufak bir eleştiri gördük ne de bir haber okuduk.
Evet, yönetenler demokrasi ve özgürlüğü ve milli iradeyi dillerinden düşürmüyorlar. Ama her şeyi kendi çıkarları için kontrol altında tutmak şartı ile. Haksızlığa, zulme, sömürüye, hak gasplarına, emek hırsızlığına, anti-demokratik atamalara, kayyumlara, savaşlara karşı çıkmadıkları, sendikal faaliyete kalkışmadıkları sürece işçiler ve emekçiler özgürler. Yönetenler için özgürlük, bizim için baskılar, yoksulluk, yokluk, açlık ve işsizlik. Susun itiraz etmeyin, kursağınızdan geçen kuru ekmeğe şükredin, aç değilsiniz, işte özgürlük ve demokrasi diyorlar. Bizi aşağılayan, emeğimizi hiçe sayan, iliğimize kadar sömüren, çocuklarımızın nafakasına göz dikenlere örgütlü olmadan karşı koyamayız. Bir arada olup direnmek, örgütlenmek, mücadeleye atılmak, bir ihtiyaç değil bizler için zorunluluk. Hiçbir şey yapmadan kaderimize razı olursak kaybedeceğiz, ama mücadele edersek çok şey kazanacağız. Örgütlenelim, mücadele edelim ve güçlü olalım.
link: Esenyurt’tan bir emekçi, Özgür Kalabilmek İçin Örgütlen!, 30 Ocak 2021, https://marksist.net/node/7158
SMA Hastalarını ve Ailelerini Suçlamak İçin Bahane Aramak!
İngiltere’de Öğrenciler Kira Grevine Hazırlanıyor