Merhaba arkadaşlar,
Ben, ihracat yapan bir tekstil fabrikasında çalışmakta olan bir tekstil işçisiyim. çalıştığım fabrikada (boyahane ve baskı-nakış hariç) iplikten ürün halini alıp paketlenmesine kadar bütün işlemler yapılıyor. Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesine kaliteli penye ihracı yapıyoruz. Günlük çalışma süremiz 10 saat olarak görülüyor. Ama biz her akşam mesai yaparak ve sabahlayarak çalıştırılıyorduk. Ayda 15 saat sabahlama yapıyorduk. Bu bazen daha da çok olabiliyordu. Sabahlamalarda 08:30’da işbaşı yaptıktan sonra gece 04:00’a kadar çalıştırılıp masaların üzerinde 4 saat dinlendirildikten sonra ertesi gün gene çalışmaya devam ediyorduk. Ne bayramımız vardı ne seyranımız. Bu yoğun çalışma temposuna rağmen 1.sınıf kaliteli mamul üretiyorduk. şefler tarafından da bu tempoda çalışmamıza rağmen performans değerlendirmesine tabi tutulup daha hızlı çalışmamız için baskı görüyorduk. Zam zamanı geldiğinde kriz olduğu, patronun zam yapamayacağı, kazanılan parayla ancak çarkın döndüğü cevabını alıyorduk. Arkadaşlar arasında bir güvensizlik ortamı olduğundan bir şeyler yapamıyorduk. çünkü bir ayrımcılık vardı. Herkes ayrı ayrı masalarda yemek yer, çay içerdi. Gruplaşmalar yoğunluktaydı, Kürt-Laz, Alevi-Sünni, kontrolcü-makineci gibi bir sürü ayrım mevcuttu. Ne zaman ortaya “bir şeyler yapmamız lazım, bu böyle gitmez” diyenler çıksa “bunlardan bir şey olmaz, burada bir araya gelinip bir şey yapılamaz, burada yalaka çok, hemen duyulur” diyenler çıkıyordu.
Ve sonunda zamların yapılmaması, her zamanki gibi yalanlarla insanların kandırılmaya çalışılması, yoğun mesailer ve aldığımız ücretlerin düşük olması (ki şirketteki işçilerin %70’inden fazlası asgari ücretle çalışıyor), insanları bir araya gelmeye ve beraber bir şeyler yapmaya zorladı. Ve birkaç işçi arkadaşımızın çıkıp önayak olmasıyla sendikalaşma sürecine başlamış olduk. Bu zamana kadar işten atılma korkusu, uzun seneler burada çalışmanın verdiği alışkanlıklar ve birbirimize güvensizlik yüzünden bir araya gelemeyen insanlar için artık başka çare de kalmamıştı.
Sendikalaşma sürecinde devrimci fikirlerle ve insanlarla tanıştık. Bize bu süreçte nelerle karşılaşacağımızı, neler yapmamız gerektiğini, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak anlattılar. En kötü koşullara hazırlıklı olmamızı sağladılar. Artık bir sınıf olduğumuzu ve karşımızda da bir sınıfın yani sermaye sınıfının olduğunu öğrenmiştik. Bizim için mücadele yeni başlıyordu. Sendikalaşma sürecinde işyerimizde bir sürü sorunlarla karşılaştık. Baskılar daha da yoğunlaştı. Patronlar bizi bölmeye çalıştılar, işçi arkadaşlarımızı işten attılar, kameralar takıp bizi gözetleyerek rahatsız etmeye çalıştılar, ücretlerimizi aksatmaya başladılar, sudan sebeplerle ihtarlar yapıp yıldırmaya çalıştılar. Patron tarafından ana avrat küfürlere maruz kaldık. Fakat birlik beraberlik içinde bir bütün olarak hareket ederek hepsini geri püskürttük.
Patronlarımız yani sermaye bir sınıf olduğunun yıllardır farkında ama biz bir sınıf olduğumuzu bıçak kemiğe dayandığında kavramaya başlıyoruz. Onların danışmanları var ve sınıf deneyimleriyle karşımıza çıkıyorlar. Bizim de başarılı olmamızın yolu işçi sınıfının geçmiş mücadele deneyimlerini öğrenmekten ve gerekli dersleri çıkarmamızdan geçiyor. Biz işyerimizde bunlardan yararlanarak başarılı olduk. Bundan sonra bu deneyimlerimizi diğer işçi arkadaşlarımızla da paylaşıp mücadele bayrağını daha da yükseltmek istiyoruz. Bunun için ailemizdeki, çevremizdeki, diğer fabrikalardaki işçilere hem kendi deneyimimizi anlatıyoruz hem de onların yaşadıklarından bir şeyler öğreniyoruz. çünkü bunun başka bir yolu yok! Yaşadığımız bu sistem tamamıyla bir sömürü sistemi. Bir avuç insan dünyanın tamamını yönetiyor ve sömürüyor. Buna engel olmanın yolu öğrenmekten, bilinçlenmekten, bir sınıf olduğumuzun farkına varmaktan ve mücadele etmekten geçiyor. Mücadelemiz yalnızca ekonomik mücadele ile sınırlı kalmamalı. Mücadele siyasal mücadeleye dönüştüğü zaman, yani bu sömürü sistemine son vermeye yöneldiği zaman anlamlı olacaktır. Hep beraber olduğumuzda, örgütlendiğimizde bunun üstesinden gelecek ve bu sömürüye son vereceğiz.
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!
Yaşasın işçilerin birliği, kahrolsun sermaye sınıfı!
link: MT okuru bir tekstil işçisi, Örgütlenirsek Dünyayı Kazanabiliriz, 5 Temmuz 2005, https://marksist.net/node/362
15-16 Haziran Heyecanı
Derin Devlet mi, Burjuva Devlet mi?