Merhaba, yaklaşık bir ay öncesine kadar işsizlik oranlarına katkıda bulunan işçilerden biriyim ben de. Yanlış bilmiyorsam şimdilerde oranı %30’lar civarında olan işsiz üniversite mezunlarındandım. Aslında sadece işsizlik sürecinde yaşadığım bunalımı ve bu sistemin benim üzerimde bıraktığı etkiyi anlatmak isterdim. Ama şimdi çalışıyorum. Çalışma koşullarımı, hissettiklerimi ve yaşadıklarımı dilim döndüğünce anlatabilirsem aslında bu düzenin insan gibi çalışıp insan gibi yaşamak için çabalayan hiç kimse için faydasının olmadığını, aksine zarar verdiğini benim gibi işçi arkadaşlarımın hissetmesini sağlayabilirim. Çünkü bu kapitalist sistem emeğini satsan da, satamasan da bizim üzerimizden beslenip bizleri yaşadığımız topluma yabancılaştırıyor. Yeri geliyor işçileri etnik temellerde bölüyor. Yeri geliyor dini birtakım gruplara ayırarak bölüyor. Yeri geliyor işyerimizde ast-üst olarak ayırıyor. Böylece yaşadıklarımızı sorgulayamaz hale getiriliyoruz.
Geçmişime baktığımda ilk olarak üniversite sınavıyla ehlileştirildiğimi, pasifleştirildiğimi görüyorum. Halbuki o dönemlerim en azından etrafımla ilgilendiğim, her şeyi normal kabul etmediğim yani asi olduğum dönemdi. Doğal olarak, böyle bir eğitim sistemi ve böyle adaletsiz koşullarda bir işçi çocuğu olarak istediğim bölümü okuyamadım. Son çare olarak bir ön lisans bölümü okuyup, çevremin ve ailemin baskısından kaçıp kurtulmak istedim. Biraz zaman ve nihayet yaşadıklarım bana şunu gösterecekti; bu sistem nereye kaçarsan kaç ben ve benim gibilerin kaçmakla kurtulamayacağı bir dünya inşa etmişti.
Evet belli bir zamandan sonra daha da körleştirilip okulu da bitiriyor ve iş yaşamına geçiyorsunuz. Yine belli beklentileriniz oluyor, örneğin daha rahat bir iş bulma umudu gibi. Ama bu düzen beklentilerinizin hiçbirini eğer menfaati yoksa karşılamıyor. Bunu öğrendim işsizlik dönemimde. Yine aile baskısı ve çevre baskısından araya mesafe koyarak kurtulamıyorsunuz. İşsizlik süreci boyunca, neden çalışmıyorsun, sen hep böyle mi yaşayacaksın, herkes buluyor sen nasıl bulamıyorsun, kesin sen iş beğenmiyorsun gibi sözlerden artık bunalmış haldeydim. Şunu bilmiyorlardı, iş bulmam için her şeyden önce bu düzenin belli isteklerini yerine getirmek zorundaydım: iş deneyimi, askerlik, ehliyet vb. Bir ara işe alındım, fakat burada da deneme süreci denilen bir uygulamayla karşılaştım. Bu tam da patronlara yakışan cinsten bir uygulama aslında. 2-3 ay sigortasız, hiçbir hakkın olmadan çalışıp patronun gözüne gireceksin, esnek çalışma saatlerine hiç ses çıkartamayacaksın. Daha önceden tecrüben yoksa bu süreç çok acımasızca işleyen bir süreç. Her an kapının önüne konulmakla tehdit edilmek için uzun süre geçmiyor, bizim gibilerin çok olduğu söyleniyor. Daha sonraki dönemlerde de aynı şeylerle karşılaştım. O kadar kendinize güvensiz hissediyorsunuz ki, çalışan işçi kardeşinize veya çevrenizdeki herhangi yakın bir insana dahi güven bunalımı yaşıyorsunuz.
Şimdi bir hastanede çalışıyorum. Her yerde olduğu gibi burada da deneme süreci, gönüllü çalışma gibi şeylerle karşılaştım. Benimle birlikte işe giren işçi arkadaşlarımla birlikte 12 gün patronlara gönüllü olarak çalışmışız! Ay sonunda söylüyorlar bize bunları. Dayanılmaz, aşağılık bir düzen bu! Burjuvazi işçi sınıfının hiçbir şeyi sorgulamaması, hiçbir örgütsel yapının veya kolektif çalışmanın içinde yer almaması için elinden gelen her türlü çabayı gösteriyor. İşsiz işçiler, işçiler ve işçi sınıfının diğer unsurları düşmanı doğru seçip bilinçli ve örgütlü bir mücadele vermedikçe, yaşadığımız dünya, sınıfların ve sömürünün olduğu çirkin bir dünya olmaya devam edecek.
link: İstanbul’dan bir işçi, Mücadele vermedikçe kurtuluş yok, 10 Ekim 2005, https://marksist.net/node/478
Bebek Ölümlerinin Nedeni Kapitalizmdir!