1990’ların başında Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra burjuvazi kitlelere umut verici vaatlerde bulunuyordu. Bundan sonra yeryüzünde ne savaşlar olacak ne de insanlar açlıktan ölecekti. Ne de olsa onların nazarında tüm kötülüğün anası, barışın ve istikrarın önündeki en büyük engel olan Sovyetler Birliği yıkılmıştı. Başta ABD olmak üzere emperyalist-kapitalist devletler nüfuz alanlarını genişletmek için dünyayı savaş alanına çevirdiler. ABD’nin “oralara demokrasiyi götüreceğim” safsatasıyla Afganistan ve Irak’a nasıl bombalar yağdırdığı ve hâlâ emekçilerin katledilmeye devam edildiği gözler önündedir.
Kapitalist-emperyalist sistem her yerde biz emekçilere gerçek yüzünü türlü türlü göstermeye devam ediyor. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun verilerine göre dünya genelinde 1,5 milyar insan düzenli iş sözleşmesi ve sosyal sigortası olmadan yaşıyor. Dünyada günde 2 dolardan daha düşük bir ücretle çalışanların sayısı 1 milyara yakın. Zorunlu olarak kendi ülkesinin dışında yaşayan insan sayısı 231 milyon. Rakamlar soğuk ve ruhsuz olsa da, yaşanan korkunç durum tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önündedir. Son günlerde haberlerde görmüşüzdür binlerce insanın teknelere doluşup daha iyi bir yaşam bulma hayaliyle göç yollarına düştüklerini. 2015’in ilk 4 ayında Myanmar’dan 25 bin mülteci, insan kaçakçılarının teknelerine bindi. Aç, susuz, havasız bir şekilde günlerce bu teknelerde uluslararası sularda biçare kaldılar. Komşu ülkeler almaya yanaşmıyor ve ölüme terk ediyorlardı. Ve binlercesi aynı kaderi yaşamaya devam ediyor. Onlarcası kapatıldıkları kapalı alanlarda havasızlıktan hayatını kaybetti. Bazıları susuzluktan kendi idrarlarını içmek zorunda kaldı. Bu ölüm kalım yolculuğundan sağ kurtulmayı başarabilen yoksul emekçiler ise gittikleri ülkelerde ne yazık ki geldikleri ülkeyi arar hale geliyor çoğunlukla. Kapitalist sistem bir yanda büyük zenginlikler yaratırken diğer yandan bu zenginliklerden yararlanamayan açlık orduları oluşturmaya devam ediyor. “Bereketli topraklar üzerinde” yaşamamıza rağmen ne yazık ki bu düzende payımıza düşen hastalık, yoksulluk ve ölüm oluyor.
Dünyada her yıl 18 milyon insan açlıktan ölüyor. Yani diğer bir deyişle her üç saniyede bir insanın ya açlıktan ya da önlenilebilir basit hastalıklar yüzünden hayatları çalınıyor. Türk Toraks Derneğinin 18. yıllık kongresinde İstanbul Tıp Fakültesi Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan İstanbul’da verem hastalığında artış olduğunu söylüyor ve kamplar dışında büyük kentlerde çok kötü koşullarda yaşayan Suriyeli mültecilerde bu hastalığın patlak verdiğini belirtiyordu. Soruyoruz, burjuva sınıfa mensup olan herhangi birinin bu hastalıklara yakalandığını duydunuz mu hiç?
Yeryüzündeki açlığı kazımak için gerekli para yılda 30 milyar dolar. Bu ise dünyada 8 günde yapılan askeri harcamalara eşittir. Bizlerin yoksulluk ve hastalıklar içinde sürünmemiz onların bitmez tükenmez kâr hırsları ve açgözlülükleri yüzündendir. Dünyadaki tüm zenginlikleri yaratan bizleriz; bu kurulu düzeni alaşağı etmek, yeni bir düzeni, eşitlikçi bir paylaşım düzenini kurmak için kenetlenme zamanı!
link: Okan Üniversitesi’nden bir öğrenci, Kapitalizmin Bizlere Sundukları, 12 Haziran 2015, https://marksist.net/node/4275
Kapitalizm Bataklığında Göçmenler
AKP’nin Emperyalist Politikaları ve Yalanları