Üniversitelerin temel işlevinin inceleme-araştırma yapmak, bilimsel bilgi üretmek, öğretmek olduğu varsayılır. Oysaki üniversitelerdeki tablo bundan çok uzak. Üniversiteler bilgiye ulaşmak için gerekli olan bilimsel yöntemleri zihinlerden uzak tutmaya çalışan bir anlayışla yönetiliyor. Eleştiren, sorgulayan genç beyinler soruşturmalara maruz kalmakta, kimi zaman kolluk güçleri tarafından “bilim yuvası”ndan atılabilmektedir.
Toplumun diğer kesimleri gibi, emekçi ailelerden gelip geleceğin işçileri olacak üniversiteli gençler de burjuvazinin saçtığı zehirlere maruz kalıyor. Burjuvazinin elindeki tüm medya araçlarıyla, okullarda verilen derslerle bilinçler çarpıtılıyor, gerçekler adeta tepetaklak ediliyor. Öğrenciler sahte hayallerle kandırılmakta ve adeta beyinleri yıkanmaktadır. Burjuvazi bu programını güçlendirmek için üniversitelerde dersler veriyor, hatta bölümler dahi açıyor.
Son zamanlarda okullarda “girişimcilik” adlı bir ders okutuluyor. Gittikçe yaygınlaşan bu ders hemen hemen tüm bölümlere zorunlu olarak veriliyor. Her hafta farklı bir burjuvanın getirtildiği bu derste iş hayatında iyi noktalara gelmenin “püf noktaları” ve “başarı hikâyeleri” anlatılıyor. Burjuvalar, kendi hayat hikâyelerinden yola çıkarak bu işlere nasıl girdiklerini, nasıl burjuva sınıfa dâhil olduklarını anlatıyorlar.
Bu derslerden birinde yine bir burjuva kendi hayat hikâyesini anlatmış ve çok çalışmasının sonucu olarak şu an binlerce işçi çalıştırdığını dile getirmişti. Şöyle devam etmişti konuşmasına: “Öncelikle sizlerin benim şu an bulunduğum konuma gelebileceğinize inanmanız gerekiyor. Bunu başarmak için de çok çalışmanız ve muazzam bir rekabete girip sağ bir şekilde çıkmanız gerekiyor. Henüz buralardayken 10-15 sene sonrasını düşünmeniz ve kendinizi bu noktalarda hayal etmeniz gerekmektedir.” Bir diğer burjuva ise, ne hikmetse onur, vicdan, paylaşma, merhamet duygularından bahsederek, bizlere iş hayatında dürüst olmamız gerektiğini öğütlemişti. Neden dünyada 1 milyarın üzerinde insanın aç yattığını ve yüz binlercesinin basit hastalıklardan öldüğünü ve bir o kadarının da haksız savaşlarda katledildiğini sorduğumuzda ise, hemen dediklerinin tam tersini söyleyerek “insan özünde vahşi ve açgözlü bir yaratıktır” diyebiliyordu. Burjuva olmanın insana muazzam bir mutluluk verdiğini söyleyen ve “burjuva adeta avını gören köpekbalığı misali gözleri kana bürünen bir insandır” benzetmesini yapan başka bir burjuva ise şöyle diyordu: “Yanlış anlaşılmasın; gözlerin kana bürünmesi iyi bir girişimcinin hedefine daha kararlı gitmesi anlamına gelir.”
İşte bilimsel eğitim kurumlarımızdan olan üniversitelerde bunlar anlatılıyor. Tamamen ezbere dayalı bir eğitim sisteminden geçtikten sonra üniversiteye bin bir hayalle başlıyoruz. Biraz daha şanslı olanlar buralarda mücadele örgütleriyle tanışabilmekte ve bu sayede kapitalist sömürü düzeninde kurtuluşun hiç de bireysel olamayacağını kavramaktadır. Yaşamını anlamlı kılmanın toplumsal mücadele içinde yoğrulmak olduğunu ve böylece aslında düzenin pisliklerinden arınıp gerçek bir birey haline gelebildiğini yaşayarak öğrenmektedir.
Bizler çok çalışacağız ama burjuvazinin sömürü sisteminin sürmesi için değil. 10-15 sene sonrasını da hayal ediyoruz. Öyle bir hayal ki, 15 yıl sonra işçi sınıfı ayaklanmış ve bu sömürü düzenini tepetaklak edip iktidarı ele almış. Ortadoğu’da ve diğer bölgelerde savaş bitmiş, halklar kardeşleşmiş. Yapay sınırlar da artık yok. İnsanın insanı sömürmediği, gecelerinde aç yatılmadığı, savaşların olmadığı bir dünyada yaşıyorum. Evet, kendimizi böyle bir dünyada yaşarken hayal ediyoruz. Burjuvazinin dürüstlükten, onurdan, vicdandan anladığı ile bizim anladıklarımızın uzaktan yakından bir benzerliği yok. İş hayatında daha yüksek bir konuma gelmek için birbirini satmanın yükselen değer olduğu bir düzende dürüstlük ne gezer? Her türlü pespayeliği yapanların onurlu olmaktan bahsetmeye hakkı var mı? Etrafında her gün patır patır insanlar düşerken, sahile vurmuş cansız bedenleri görürken, bunlara gözlerini kapatmak mı vicdan?
Herkes kendi sınıfı için çalışır. Burjuvazinin bizlere sınıf atlama hayalleri pompalamaya çalışması gayet doğaldır. Bizler kendi sınıfımıza ihanet edip hayatımızı burjuva olma hayalleri peşinde mi tüketeceğiz, yoksa kapitalizmin bunca çürümüşlüğüne karşı insanlığın kurtuluşu için Marksizmin bayrağını kuşanarak sosyalizm için mücadele mi edeceğiz?
link: Okan Üniversitesi’nden bir öğrenci, Gençlik ve Pompalanan Hayaller, 15 Aralık 2015, https://marksist.net/node/4705
AKP’nin Bayır-Bucak Sevdası
Deprem ve Açgözlü Sermaye