18 Martta 10 bin civarında gösterici Almanya’nın Frankfurt şehrinde Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) açılışını protesto etti. Sabahın erken saatlerinde banka binasının önüne gelen göstericiler, açılışı yapmak üzere gelenleri engellemek için giriş kapısını bloke etmek niyetindeydiler. 2002 yılında inşasına başlanan ECB binası 1,4 milyar dolara mal olmuştu. Burjuvazi bunun tepkilere yol açacağını bildiği için açılış gününde binayı 8 bin polisle korumaya almış, etrafı dikenli tellerle çevirtmişti.
Blockupy adlı bir grup tarafından düzenlenen eyleme Avrupa’nın birçok yerinden sendikaların, partilerin ve politik grupların aktivistleri katıldı. 2011’de ABD’de ortaya çıkan “Wall Street’i işgal et” (Occupy Wall Street) eylemlerinden ilham alarak kurulan Blockupy hareketi, kemer sıkma politikalarını ve bu yüksek maliyetli binayı protesto ettiler.
Gün boyunca polisler tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve coplarla saldırarak göstericileri dağıtmaya çalıştı. 200 civarında gösterici yaralandı, 500’ün üzerinde gösterici gözaltına alındı. Göstericiler de polisin baskılarını protesto etmek için polis arabalarını yaktı. Şehir gün boyunca polis terörü yüzünden savaş alanına döndü ve çatışma bölgelerinde göğe yükselen dumanlar görüldü. Ulaşım aksadı, yer yer dükkânlar kepenk indirmek zorunda kaldı.
Blockupy hareketinin sözcüsünün aktardıkları Almanya’da polis devleti uygulamalarının geldiği boyutu gösteriyor: “Şahit olduğum kadarıyla diyebilirim ki polis bize ve hiçbir şey yapmayan insanlara karşı sık sık çok acımasız davrandı. Eylemin gerçekleştirildiği bir yerde polisin, eylemleri olaylara karışmadan izleyenleri tavşan gibi kovaladığını gördüm.” Gösterilere gözlemci olarak katılan Sol Parti Federal Meclis Üyesi Azize Tank da yürüyüşün belli bir yerine gelindiğinde herhangi bir sebep olmaksızın polisin biber gazı kullandığını, polisten başka provoke eden kimse olmadığını aktarıyor.
Avrupa’da krizin maliyetini işçi sınıfından çıkarmaya çalışan sermaye sınıfına karşı yapılan bu eylem, “kemer sıkma ve yoksulluğu kutlamak için bir sebep yok” sloganıyla düzenlendi. Göstericiler, Avrupa’nın büyük bir kısmında kriz politikaları sebebiyle milyonlarca insanın temel sağlık haklarından yoksun kaldığından, gençlerde işsizlik oranının yüksek olduğundan yakınıyorlar. Yunanistan gibi ülkelerde bebek ölüm oranının yüksekliği, İspanya’da 2010’dan bu yana evini kaybedenlerin sayısının 1 milyonu aşması gibi faktörler Avrupalı emekçilerin öfkesini biliyor ve bu öfke elbette eylemlere de yansıyor.
Kemer sıkma politikaları uzun zamandır protesto ediliyor. Kitlelerin barışçıl eylemlerine bile tahammül edemeyen burjuva hükümetler polis terörüyle kitleleri geri püskürtmeye çalışıyor. Bu eylemlerde polisin uygulamaları, otoriterleşme eğiliminin sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını, krizden kurtulmaya çalışan burjuvazinin tüm dünyada işçi sınıfına karşı saldırılarını arttırdığını gösteriyor. Sermaye sınıfı dünyanın her tarafında giderek daha baskıcı uygulamalarla işçi sınıfını ve sol hareketi susturmaya çalışıyor. İşçi sınıfının gırtlağını sıkan ekonomik ve siyasal baskıları geri püskürtmenin bir tek yolu var; işçi sınıfının örgütlü mücadelesini güçlendirmek!
link: MT okuru bir kadın işçi, Frankfurt’ta Polis Terörü, 26 Mart 2015, https://marksist.net/node/4083
Kocaeli’de Kanser Oranları Artıyor
Avrupa’da Bir Hayalet Dolaşıyor: Komünist Manifesto!