Bir anda ansızın tüm kanallarda, bilbordlarda, reklâmlarda, gazetelerde gündeminize giren çok büyük organizasyonlar varsa, bir kerecik bütün o görüntü, ses, renk çılgınlığına kulak asmadan düşünün ve kendinize şu soruyu sorun: Bunu kim, neden ve hangi sınıfın çıkarı için yapıyor? Böylesine külfetli, masraflı, sorumluluk isteyen koca organizasyonlar eğlence başlığıyla açıklanamaz. İşte Formula 1 yarışları ya da organizasyonu da bunlardan biriydi. Günlerce “Formula 1 heyecanı herkesi sardı” söylemi medyada dillendirildi. Evet, bu heyecanın birilerini sardığı kesindi ama bu işçi sınıfı değildi.
Formula 1’in bırakacağı 450 milyon euro birilerinin heyecanlanması için nedenlerden sadece biriydi. Ancak gerçek sebep aşırı üretime dayanan kapitalist sistemdeki sermayedarların kendi krizlerini aşabilmek için sürekli olarak yeni pazar alanlarına ihtiyaç duymalarıdır.
Burjuvalar arasında tüm sektörlerde yürüyen rekabet öylesine artar ki, burjuvazi atak yapmak adına planlarını paketleyip bazen de gösterilerle sunma ihtiyacı duyar. Formula 1, otomobil sektörüne yatırım yapan burjuvazinin pazarlama biçimlerinden sadece biriydi ve bundan yararlanmaya çalışan Türk burjuvazisi onu kendini her alanda dünyaya tanıtma çabasının bir aracı olarak kullanmaya çalıştı. Çünkü burjuvazi AB sürecinde kendini AB’ye kanıtlamak ve tam üyeliği yakalayabilmek için yoğun çaba sarf ediyor. Son bir yılda AB’ye uyum çerçevesinde gerekli adımlar bir bir atılırken bir yandan da tanıtım için her fırsat değerlendiriliyor. Yani burjuvazi bir taşla çok kuş vurmayı sağlayacak uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapmaya can atıyor.
Formula 1 yarışı ya da organizasyonu işçilerin gündemine üstgeçitlerdeki yazılarla ya da canlı yayınlarla sokulmak istense bile, özünde bu yarış burjuva rekabet dünyasının bize gösterilen kabuğuydu sadece. Bu yarışlar otomobil tekellerinin pazar alanlarını genişletme yarışıdır. Evet, yarışan otomobiller normal binek otoları değildir. Ama bu otomobillerde (lastikleri de dahil tüm malzemeleri) kullanılan yeni teknolojiler ve diğer tüm yenilikler, otomobil tekellerine marka üstünlüğü olarak geri dönmektedir. Böylece aynı zamanda markalar aracılığıyla piyasa modellerinin de reklâmı yapılmaktadır.
Dünyanın en büyük otomobil üreticisi konumunda bulunan Japonya’da yılda 8,4 milyon, ABD’de 6 milyon, Almanya’da 4 milyon adet otomobil üretiliyor. Türkiye’de bu sayı 800 bin adedi buluyor. Bugün otomobil sektöründeki kıyasıya rekabet her gün sermayedarları yeni modellere iterken, diğer taraftan da üretilen bu mallara talep yaratılmaya çalışılıyor. Herkes araba alabilecekmiş gibi otomobil fabrikaları üç vardiya çalışarak üretime devam ederken, diğer taraftan araba kredilerine özendirilen işçiler uzun vadelerle borçlandırılıyor.
Yatırımlarını bu alanlara kaydıranların heyecanı öylesine büyük ki, tanıtım için yapılanlar akıllara şaşkınlık verecek türden. Yerli ya da yabancı burjuvazinin heyecanı büyüdükçe kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyor.
İstanbul Park pisti altyapı ve çevre yollarıyla 300 milyon YTL’ye mal oldu. Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Ticaret Odası ve sayısız sermayedar, okul, hastane için değil ama Formula1 için hababam çalıştı. 300 trilyon lira harcanarak 2 yılda tamamlanan projede, Aralık 2004 dönemi itibariyle 27 mühendis ve 1450 işçi çalıştı. Bu pist için 22 kilometre yeni yol açıldı.
Yarışlar sırasında izleyicilere 75 bin kulak tıkacı ve İstanbul’u tanıtan 50 bin hediye paketi dağıtıldı. Tüm oteller tamamen doldu. Biletlerin fiyatı 350 euroyu buldu. 100 bin kişi yarışı yerinde izlerken bunun 15 bini jet sosyete diye tabir edilen ve gittiği ülkelerde büyük paralar harcayarak yatırım imkânları da araştıran burjuvalardan oluşuyordu. Yabancı sermayeyi çekmek için çabalayan Türk burjuvazisi ile ucuz işgücüyle iştahı kabaran yatırım yapmaya hazır yabancı burjuvazi için bu gösteri sadece bir bahaneydi.
Kapitalizmde sermayenin uluslararası doğası gereği, burjuvazi uluslararası tanıtımı da unutmayarak yılda 2,5 milyar dolar harcayıp, 2 milyar kişiyi ekran başına toplayarak amacına ulaşmaya çalıştı.
Sermaye ekonomik rekabet alanında kırk takla atarak pervasızca yoluna devam ediyor. İşçilerin iktidar mücadelesi temelinde bilinçli eylemleri olmadıkça da devam edecektir.
Böylesi organizasyonlarda ortaya çıkan en çıplak gerçek bu devletin kimin devleti olduğudur. İşçilerin yaşadığı yerlere hiçbir yatırım yapmayan devlet burjuvazinin çıkarları söz konusu olduğunda kesenin ağzını hemen açıyor. Üç hafta geceli gündüzlü çalıştırılan işçilerle yollar yapıp, şeritleri rötuşlayıp, her kanalda canlı yayınlar yaparak kendi çıkarına olan gündemi öne çıkartıp toplumun gündemini de oluşturuyor. Bu süre içerisinde memurlarla yürütülen “toplu görüşme”lerden, yıkılan evlerden, iş kazalarından, yoksulluktan, işten atılanlardan, askeri operasyonlardan hiç söz edilmedi. Hatta yıllardır siyasette tabu olarak görülen Kürt sorunu konusunda Tayyip Erdoğan’ın sözümona çıkışı bile arada kaynayıp gitti. İşçiler bunları ve kapitalist sistemi teşhir etmedikçe burjuvazi sorunların üstünü her gün yeni bir gündemle örtmeye devam edecektir. Mücadele edilmediği müddetçe işçilerin kapitalist sistemdeki köleliği sona ermeyecektir. Bundan sonra işçileri tek bir heyecan sarmalıdır: O da mücadele.
link: MT okuru bir işçi, Formula 1’de Yarışanlar Otomotiv Tekelleridir, 10 Ekim 2005, https://marksist.net/node/521
Radyoaktif Kapitalizm -EK
Servet Nerede Birikiyor