Emperyalist kurumların ana merkezlerinden biri olan Dünya Bankası, ülkelerin servet durumlarını saptayan bir rapor yayınladı. 2000 yılı verileri göz önünde bulundurularak hazırlanan rapora göre, servet sıralamasında 144 trilyon 671 milyar dolarla ABD başı çekiyor. Onun ardından Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Brezilya, Çin, İspanya ve Kanada geliyor.
Rapor ülkelerin servetini üç bölümde inceliyor. “Üretilmiş sermaye” kısmında makine parkı, şehirler ve diğer fiziki üretimler, “doğal sermaye” kısmında maden ve mineral yakıtlarla ormanlar, çayır, otlaklar ve korunan alanlar yer alıyor. Son bölümdeyse eğitilmiş ve eğitilmemiş insan gücü, kamu kurum ve kuruluşlarıyla diğer ülkelerdeki yatırımların yer aldığı “maddi olmayan sermaye” var.
Kısacası rapor iğneden ipliğe kadar tüm varımızı yoğumuzu hesaplamış. Ancak kavramlara dikkat! Hemen her şey (üretilmiş, doğal ve maddi olmayan) sermaye başlığı altında sınıflandırılmış. Peki sermaye nedir? Sermaye birikmiş emekten başka bir şey değildir. Sermaye değişen ve değişmeyen sermaye olmak üzere iki ana kısımdan oluşur. Değişmeyen sermaye kısmında makineler, binalar, aletler, hammaddeler vb. yer alırken değişen sermaye kısmında işgücü yer almaktadır. Servetin kaynağı makineler, aletler, hammaddeler veya yeraltı-yerüstü varlıkları değildir. Sermaye öncekiler de dahil olmak üzere emek gücünden başka bir şey değildir. Çünkü emek gücü kendisine verilenden daha fazlasını sermayeye dönüştüren tek metadır.
Rapora göre “kişi başına düşen zenginlikte” ilk on ülke İsviçre, Danimarka, İsveç, ABD, Almanya, Japonya, Avusturya, Norveç, Fransa ve Belçika-Lüksemburg. Listenin son sıralarında en fakir ülkeler yer alıyor. Son sıralarda 2 bin 859 dolarla Burundi, 2 bin 748 dolarla Nijerya ve 1965 dolarla Etiyopya var.
Kişi başına düşen zenginlikte 648 bin 241 dolarla İsviçre başta gelirken en sonda 1965 dolarla Etiyopya geliyor. Bu verileri nasıl okumalıyız. Sayısal veriler servet ve sefalet gerçeğini gizlemeyecek kadar açık. Mızrak çuvala sığmıyor. Zengin ile yoksul arasında yaklaşık 400 kat fark var! Üstelik bu fark ulusal ya da bireysel değil, sınıfsal bir gerçeği ifade ediyor. Her ülkede servet sefalet kutuplarında yer alan işçilerle burjuvalar arasında en az 400 katlık bir fark var… Başka deyişle biz işçiler dünyanın her ülkesinde serveti yaratıyoruz ancak hepimizin payına sefalet düşüyor.
Türkiye’de sermaye birikimi
Dünya Bankasının raporuna göre Türkiye toplam servet sıralamasında 3 trilyon 266 milyar dolarla 22’inci sırada yer alıyor. Rapora göre Türkiye’de kişi başına üretilmiş sermaye 8 bin 580 dolar, doğal sermaye 3 bin 504 dolar, maddi olmayan sermaye ise 35 bin 774 dolar olarak belirlenmiş.
Raporun gizleyemediği bir gerçek de, Türkiye’de kişi başına düşen servet. Buna göre kişi başına düşen “servetimiz” 47 bin 859 dolarmış.
Son dönemlerde DİE veya sendikalar ekonomik durumu gösteren raporlar yayınlıyorlar. Bu raporlara göre bir yandan Türkiye ekonomisi büyüme rekorları kırarken diğer yandan açlık ve yoksulluk sınırları asgari 400 milyon TL (350 dolar) ile 1 milyar TL (850 dolar) arasında değişiyor. DİE’nin verdiği rakamlara göre Türkiye’de kişi başına düşen gelir 3 bin dolar civarında. Bu rakamlar Türkiye’nin en yoksul kısmını ifade ediyor.
Bir de Türkiye’nin zengin kısmında yer alan, en tepedeki kapitalistlerden birinin durumuna bakalım: Hacı Ömer Sabancı Holding! Hacı Ömer Sabancı Holding, 2005 yılının ilk altı ayında, geçen yılın aynı dönemine göre dolar bazında yüzde 37’lik artışla, 300 milyon dolarlık net kâr gerçekleştirmiş. Son 6 aylık dönemde yüzde 24 artışla holdingin toplam varlıkları 40 milyar dolara ulaşmış. Toplam varlıkları; yani fabrikaları, makineleri, bankaları, arazileri ve işçileri… Bir yanda Türkiye Sabancılar Cumhuriyeti milyarlarca dolara sahipken, diğer yanda Türkiye Yoksullar Cumhuriyeti emek gücünü satmaktan başka bir varlığa sahip değil.
Eğitimde, sağlıkta, kültürde, eğlencede veya servette iki sınıf arasındaki fark her geçen gün artıyor. Patron Sabancı ile işçisi arasında milyarlarca dolarlık uçurum oluşmuş durumda. Bu uçurum kişilerin yetenekleriyle, zekâsıyla, çalışkanlığıyla, tutumluluğuyla veya kaderiyle açıklanamaz. Kapitalizm var oldukça, tüm servet, doğal zenginlikler veya insanın emek gücü daima bir avuç insanın hesabına geçiyor, çoğunluksa aç ve yoksulluk içinde kalıyor.
Halihazırda kendilerinin ifade ettiği rakamlara göre tüm zenginlikler eşit oranda pay edilse Türkiye’de yaşayan insanların payına 47 bin dolar düşüyor. Bu zenginliğin, fakirliğin, açlığın, cahilliğin ortadan kaldırılması için maddi koşulların ne denli hazır hale geldiğinin en açık kanıtı değil mi? Fakat var olan zenginliğe rağmen işsizlik, açlık ve yoksulluk milyonlarca insanın normal yaşamını ifade etmeye devam ediyor.
Güneş balçıkla sıvanmaz: komünizm bir hayal değil!
Yeni binyıla girerken ülkelerin zenginliğini araştıran raporun çıkardığı sonuca göre doğal zenginlikler ülkelerin toplam zenginlik paylarında en önemli bir yer tutuyor. Raporu hazırlayanlara göre fakir ülkeler doğal zenginliklerini kullanarak ya da kullanıma açarak zenginleşebilir. Örneğin Afrika kıtasındaki fakirlik, toprakların veya değerli maden rezervlerinin kullanıma sokulmasıyla aşılabilir!
Bazı akademisyenlerse, zenginle yoksul arasındaki farkın adil bölüşümle azaltılacağı sonucunu çıkartıyor. Oysa kapitalist eşitsizlikler doğal kaynakların kullanımı veya bölüşümü alanında ortaya çıkmıyor. Eşitsizliğin kaynağı özel mülkiyet düzenidir. Toplum uzlaşmaz iki sınıfa bölünmüş durumda: Mülk sahipleri ve mülksüzler. İki sınıf daha metalar üretilirken eşit olmayan uzlaşmaz saflara ayrılırlar. Birinin zenginliği öbürünün yoksulluğu ile doğru orantılıdır. Biri ne kadar açsa diğeri o kadar çok toktur ve bu kural değişmez.
Özel mülkiyetin ve sınıfların var olduğu bir toplumda eşitlikten veya adil bölüşümden bahsedilemez. Kapitalist toplum rekabet ve işçi sınıfının yarattığı artı-değerin sömürülmesi üzerine kurulmuştur. Kapitalist üretim insanlar arasında eşit bölüşüm ve refah için değil kâr için yapılır. Kapitalizm yıkılmadan insanlığın kurtuluşu imkânsızdır. Kapitalizm var oldukça ülkeler arasında eşitsizlikler de var olacaktır. Zengin ve fakir ülke ayrımı kapitalizme özgü bir ayrımdır. Her ülkedeki esas eşitsizliğin kaynağı sömüren ile sömürülen sınıflar arasındaki eşitsizliktir.
Kapitalizm insanlığa cehennemi yaşatıyor. Bu barbarlık düzeni var oldukça doğanın tahribi, savaş, sömürü, eşitsizlik, yabancılaşma, çürüme ve yozlaşma artarak sürecek. Kapitalizm kendiliğinden çökmeyecek denli köklü bir sistem. Ancak o, karşıtını yani mezar kazıcısı olan sınıfı da yaratmıştır. Kapitalizmini yıkacak tek sınıf dünya işçi sınıfıdır.
İnsanlığın önünde özgür toplumsal ilişkilerin kurulacağı komünist düzen seçeneği var. Özgür üreticilerin sömürüsüz ve savaşsız komünist düzeni. Dünyanın her ülkesindeki eşitsizliklerin yok olduğu tek insani düzen. Doğanın tahrip edilmediği insanın köleleşmediği tek düzen.
link: Yavuz Girgin, Servet Nerede Birikiyor, 22 Ekim 2005, https://marksist.net/node/520
Formula 1’de Yarışanlar Otomotiv Tekelleridir
EK II