Boğaziçi Üniversitesine atanan kayyum rektöre karşı tepkiler yükselmeye devam ediyor. 4 Ocaktan beri başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok kentinde gösteriler düzenlenmiş ve “Kayyum rektöre hayır” denmişti. Gerek sosyal medyada, gerekse Türkiye genelindeki üniversitelerde kitleselleşen, çeşitli demokratik kitle örgütlerinden ve sendikalardan destek gören eylemler polis terörüyle bastırılmaya çalışılıyor. Son olarak polisin öğrencileri “terbiyesizler”, “aşağı bak” diyerek gözaltına almaya çalışması, tartaklaması ve baskı altında tutmaya çalışması ise protestoların tekrar harlanmasına, sosyal medyada gündeme oturmasına ve ülke çapında irili ufaklı gösterilere dönüşmesine sebep oldu.
Protestoların tekrar harlanmasına sebep olan bu sözler ve polisin öğrencilere karşı ülkenin her yerinde aynı şekilde sert tepki vermesi, şiddeti alabildiğine arttırması, rejimin nasıl bir karakterde olduğunu gösteriyor. 500’e yakın kişiyi gözaltına alan ve tutuklamalarla öğrencileri yıldırmaya çalışan rejim, muhalif sesleri susturmak ve gidişata karşı ses çıkartan herkesi kontrol altında tutmak istiyor. Boğaziçi öğrencilerine yapılan muamele ve sonrasında ortaya çıkan tepkiler aslında insanların sabrının taştığını ve tepkilerin patlak vermeye başladığını göstermektedir.
Bu olaylar karşısında iktidar ve yandaşları her türlü karalamaya ve ötekileştirmeye başvurmaktan geri durmuyor. Çeşitli propagandalarla Boğaziçi Üniversitesi eylemleri üzerinden toplumu kutuplaştırmaya, korkutmaya çalışıyor ve dahası konuyu özünden uzaklaştırıp çarpıtıyorlar. Örneğin, demokrasi isteyen öğrencileri “marjinal” ilan ederek daha otobüslerdeyken gözaltına aldıranlar, Anadolu Gençlik Derneği ve Milli Gençlik Vakfı üyelerinin İstanbul Üniversitesi önünde basın açıklaması yapmasına ve eylem yapmasına izin verdiler. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini “İslamiyet karşıtı” ilan eden bu derneklere polis müdahale etmeyerek yalnızca uzaktan izledi. Kısacası insanların dini hassasiyetleri suiistimal edilerek, Boğaziçi öğrencileri “terörist”, “din düşmanı” ilan edildi. Her türlü anti-demokratik uygulamayı kendilerinde bir hak olarak görenler, bu uygulamalara karşı çıkıldığında hemen kitlelerin dikkatini dağıtacak dini veya milliyetçi söylemlerle algı operasyonuna girişiyorlar. Fakat unutulmasın ki Boğaziçi özelinde ortaya koyulan tutum aslında rejimin toplumun geri kalan kesimlerine de bir mesajdır.
Dünyanın çeşitli yerlerinde de totaliter rejimlerin ve baskıların yükselişe geçtiği fakat beraberinde de öğrenci hareketlerini, işçi eylemlerini getirdiği bir dönemden geçiyoruz. Bu durum dünyanın her yerinde özellikle gençlerin tepkilerinde karşılığını buluyor. Türkiye’de de gençler her haklarına müdahale eden anti-demokratik uygulamalara tüm baskılara rağmen karşı çıkmaya başlıyorlar. Üniversite gençliğinin sahip olduğu dinamizm egemenleri tedirgin ediyor. Çünkü bu dinamiğin krizin ağır yükü altında ezilen işçi sınıfı hareketinde can bulması demek, iktidarın yolun sonundaki duvara sert bir şekilde çarpması demektir. Mücadelenin güç kazanması için üniversite gençliği yüzünü işçi sınıfına dönmelidir. Öğrenci gençliğin demokratik talepleri ile işçi gençliğin talepleri birleşmelidir. Bizler işçi sınıfının gençleriyiz. Mücadeleye sahip çıkıyor, baskıcı zorbaların emrine karşı çıkıyor; “Aşağı bakmıyoruz! Boyun eğmiyoruz!” diyoruz.
link: İstanbul’dan üniversite öğrencileri, Aşağı Bakmıyoruz! Boyun Eğmiyoruz!, 8 Şubat 2021, https://marksist.net/node/7166
Rejimin Saldırıları ve Mayalanan Mücadele Dinamikleri
Sermayenin Açgözlülüğü, Kuraklık ve Su Sorunu