Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yer tutan 15-16 Haziran Direnişinin 49. yılı. Aradan geçen bunca zamana rağmen, belli süreçlerde işçi sınıfında birtakım hareketlenmeler olsa da o yıllarda yürütülen militan sınıf mücadelesi düzeyine ulaşılamadı. Egemenler çeşitli yöntemlerle hafızalarımızdan kazımak istese de, onlara inat o yılları da yaşananları da sınıf hafızasında canlı tutmak, son derece önem arz etmektedir. Haziran Direnişi yığınla dersler çıkartacağımız, olumlu ve olumsuzlukları ile Türkiye işçi sınıfı tarihinin bir parçasıdır.
1960’lı yıllar sanayileşmenin hızlı bir şekilde geliştiği yıllardı. Sermaye sınıfının çıkarları üzerinden siyasi iktidarın uyguladığı politikalarla köyden kente yoğun göçlerin yaşandığı, toplumun işçileştiği bir dönemdi. Çalışma koşullarının ağırlaştığı, nerdeyse hiçbir sosyal hakkın olmadığı, baskıcı siyasi iktidarın patronların yasadışı uygulamalarına göz yumduğu bir dönemdi. Bunların altında ezilen, hiçbir deneyimi olmayan kitlelerdi işçiler. Sömürü arttıkça işçilerle burjuvazi arasındaki çelişkiler de artıyor, işçi sınıfında hareketlenme başlıyordu. 1963 yılına gelindiğinde Kavel Direnişi ile işçiler o dönemde yasalaşmamış grev haklarını kullandılar. Kararlıca ve inançla yürüttükleri örgütlü mücadele ile patronları ve yönetenleri dize getirip işçi sınıfının gücünü dosta düşmana gösterdiler. Artık grev yapmak yasallaşmıştı. Örgütlü işçilerin hakları için, birbirini takip eden grevler ve direnişler sergiledikleri yeni bir döneme giriliyordu. Mücadelenin ivme kazandığı, işçi sınıfının militan sınıf mücadelesi yürüttüğü bu dönemde, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK’in kurulması, var olan sendikal bürokrasi ve düzen için büyük bir tehdit oluşturuyordu.
Kemal Türkler’in başında bulunduğu Maden-İş öncülüğünde DİSK’in mücadelesi patronları ve iktidarı korkutuyordu. Bu da hem yönetenleri ve patronları hem de işbirlikçi Türk-İş’i rahatsız ediyordu. Artık işçiler daha fazla sınıf bilinciyle ve sınıf kimlikleri ile hareket ediyor, DİSK’te örgütleniyor, sınıf mücadelesi yükseliyordu. İşçiler DİSK’e sahip çıkıyorlardı. Sendikalarının kapatılmasına karşı örgütleniyorlardı. O dönem iktidarda olan Adalet Partisi önerge hazırladı ve DİSK’in kapatılması için Meclise yasa tasarısı sundu. Burjuvazi bir taşla iki kuş vurmanın hesabını yapıyordu. DİSK ortadan kalkacak, işçi sınıfının yürüttüğü sendikal mücadele gerileyecek, meydan işbirlikçi sendikalara kalacaktı. DİSK işçilere, işçiler sendikalarına sahip çıktı ve hep beraber direnme kararı aldılar. 15 Haziran sabahı kararlı ve öfkeli işçiler üretimi durdurdu, fabrikalarda şalterler indirildi. İşçiler kent meydanı ve valiliğe doğru yürüyüş başlattı. İlk gün 75 bin kişi olan işçilere ikinci gün İstanbul dışından işçiler de destek verdi. Kocaeli’den, Gebze’den İstanbul’a yürüyüşler başladı, yüz binlerce işçi kadınıyla erkeğiyle omuz omuza, kurulan barikatların, tankların üzerinden geçerek engelleri aşmayı başardılar. Sadece iki gün süren direnişte, patronlar kaçacak delik aramaya, bavullarını alıp İstanbul’u terk etmeye başladılar. Direnişin büyümesi ve var olan düzeni tehdit etmesi sadece patronları değil, iktidarı da korkuttu ve yasa teklifini geri çekmek zorunda kaldılar. Türkiye işçi sınıfının tarihine 15-16 Haziran Direnişi altın harflerle yazıldı. Bu direniş bir kez daha işçi sınıfının örgütlü gücünün önemini, kapitalist sömürü düzenini yıkacak mücadelede tek öncü gücün işçi sınıfı olduğunu gösteriyordu.
Aradan geçen 49 yılda işçi sınıfı hem sayı olarak büyümüş hem de toplumun çoğunluğu haline gelmiş durumda. Bunun büyük bir kısmını da genç işçiler oluşturuyor, ancak yeni kuşak işçilerin geçmiş dönemdeki mücadeleci işçilerle, sınıf tarihleriyle bağları kopmuş durumda. Bu kopuşun nedenlerinden biri 12 Eylül askeri faşist darbesidir. Sermaye sınıfının talebi doğrultusunda gerçekleşen faşist darbe, sınıf hareketinden intikamını almakla yetinmedi. Geçmiş dönemdeki mücadeleci işçilerle yeni yetişen işçiler arasındaki bağı da kopardı. Yeni yetişen genç işçiler kendi sınıflarının çizgisinden uzaklaştılar. Bugün yaşadığımız süreçte genç işçiler mutsuzlar, gelecek kaygısı taşıyorlar. Genç işçilere tek çözümün örgütlü mücadele olduğunu döne döne anlatmalıyız. Bu, öncü işçilerin görevidir. İşçi sınıfının mücadeleye atıldığında kazandığını, geri çekildiğinde kaybettiğini anlatmalıyız. Toplumsal bilinci şekillendiren en önemli unsur sınıf mücadelesi tarihidir. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi Türkiye işçi sınıfı tarihinin önemli bir parçasıdır.
Kapitalist sistem hem insanlığın hem de dünyanın sonunu getiriyor. Çürümüş, kokuşmuş bu sistem kendiliğinden ortadan kalkmayacak, hem insanlığın hem dünyanın geleceğini dünya işçi sınıfının mücadelesi belirleyecek. 15-16 Haziran ruhu ile mücadeleyi, örgütlülüğümüzü daha da büyütmek gelecek güzel günleri hazırlayacaktır.
link: Esenyurt’tan bir işçi, 15-16 Haziran Direnişi Ruhu ile Mücadele Edelim, 27 Haziran 2019, https://marksist.net/node/6688
Harlan Madeninin Sembolleşen Şarkıları
İstanbul Seçiminin Gösterdikleri