

1950’lerden itibaren yapılan IQ testleri, 20. yüzyıl boyunca her on yılda bir ortalama 3 puanlık bir artış gösteriyordu. Bu durum, “Flynn Etkisi” olarak adlandırılmış ve gelişen eğitim sistemleri, beslenme koşulları ve bilişsel uyarıcıların artışı gibi etkenlere bağlanmıştı. Ancak son yıllarda bu eğilim tersine dönmüş, IQ seviyelerinde düşüş gözlemlenmeye başlanmış durumda. Örneğin, Norveç’te 1975’ten sonra doğan nesillerde IQ puanlarında düşüşler kaydedilmiş. Benzer şekilde, ABD’de de 1932’den bu yana her on yılda yaklaşık 3-5 puan artan IQ seviyeleri, son yıllarda ilk kez gerilemiş. Bu düşüş birçok faktöre bağlı ama özellikle öne çıkan nedenler olarak, dijital teknolojilerin yaygınlaşması, sağlıksız beslenme ve çevresel kirliliğin artması gösteriliyor. Araştırmalara göre bilgiye kolay erişim, insanların daha az derinlemesine düşünmesine yol açıyor. Sosyal medya ve internetin yoğun kullanımı, dikkat süresinin kısalmasına ve analitik düşünme becerilerinin zayıflamasına sebep oluyor. Benzer şekilde matematik ve dil eğitimindeki yeni yöntemlerin öğrencilerin yeteneklerini olumsuz etkilediği belirtiliyor. Teknolojinin aşırı kullanımı, kitap okuma alışkanlığının azalması ve sosyal medya araçlarının yoğun kullanımı bu düşüşte rol oynamakta. Plastik mikro partiküllerin hava, su ve toprak yoluyla insan vücuduna girmesi ve beyne ulaşması, sinir sistemi üzerinde olumsuz etkilere yol açabilmektedir. Sağlıksız beslenme, yetersiz uyku ve yüksek stres seviyeleri gibi faktörler de bilişsel yetenekleri olumsuz etkilemektedir.
Dijital teknolojiler ve zihinsel kapasitenin zayıflaması
Son yıllarda akıllı telefonlar ve sosyal medya platformları, insanların günlük yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ancak yapılan araştırmalar, bu platformların insan zihni üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymaktadır. Sosyal medya uygulamaları, beyni sürekli kısa süreli ve yüzeysel bilgiyle doldurmakta, derin düşünme ve analitik sorgulama becerilerini zayıflatmaktadır.
Özellikle gençler arasında odaklanma süresi giderek kısalmaktadır. Akıllı telefonlar, sürekli bildirimler ve anlık etkileşimler yoluyla dikkat dağınıklığına neden olmakta ve insanların bir konu üzerine uzun süre yoğunlaşmalarını engellemektedir. Dolayısıyla bu durumun sonucunda da insanların düşünme ve analiz yapma kapasitesi giderek azalmaktadır. Okuma alışkanlıklarının azalması, eleştirel düşünme becerilerinin gerilemesi ve problem çözme yeteneklerinin zayıflaması, bu dijital bağımlılığın sonuçları arasında gösterilmektedir. Sosyal medyanın yaygın kullanımı ve bilgiye kolay ulaşımın olması doğru bilgiye ulaşım anlamına gelmiyor. Bilgi, doğru yerde ve doğru kaynakta aranmadığında çamurlu suyun içinden temiz suya ulaşmaya çalışmak gibidir. Bu yüzden özellikle genç kuşaklarda problem çözme yeteneğinin gelişememesi, karar verirken derin düşünme becerilerinin zayıflaması, zorluklarla başa çıkmanın yollarına kafa yorulamamasına neden oluyor. Bu beceriler okulda, işte, günlük yaşamın her alanında kendini gösteriyor. Aslında yaratıcılığın zayıflamasına neden olurken, esnek düşünmeye engel oluyor. Çocukların ve gençlerin neredeyse çoğu konsantrasyon güçlüğü çekiyor. Sorgulama yeteneği olan her birey gündelik hayatta olaylara ya da konulara farklı pencerelerden bakmaya, sorunu doğru teşhis etmeye çalışır. Ancak bu sayılan faktörler devreye girdiğinde, yani kişi akıllı telefona gömüldüğünde gerçek dünyadan kopuk bir yaşam alanı ile baş başa kalıyor.
Dijital medya ve teknoloji, insanları sürekli olarak daha fazla ekran karşısında tutmaya, zihinsel tembelliğe itmeye yönelik olarak tasarlanmaktadır. Sosyal medya platformları, kullanıcıların daha fazla ekran başında vakit geçirmesini sağlamak için bilinçli olarak bağımlılık yaratan algoritmalar geliştirmekte ve bireylerin düşünsel derinlik kazanması yerine hızlı ve yüzeysel içeriklere maruz kalmasını teşvik etmektedir. Bu bağlamda, dijitalleşmenin yol açtığı zihinsel zayıflama, teknolojinin doğasında olan bir durum değil, kapitalist düzenin teknolojiyi tüketimi arttıran bir araç olarak kullanmasının bir sonucudur. Dijital teknolojinin insan hayatını kolaylaştırma ve bilgiye erişimi arttırma potansiyeline sahip olduğu açıktır. Ancak kapitalist sistem altında bu teknolojiler insan yararına değil, kâr odaklı bir anlayışla şekillendirilmektedir. Araştırmacılar sosyalleşmenin de bu bağlamda çok önemli olduğunu vurguluyorlar. Pandemi döneminde izolasyonun ne kadar vahim sonuçlarının olduğunu fazlasıyla deneyimledik. Yüz yüze sohbet etmek, sosyalleşmek insan faktörünün en vazgeçilmez faaliyetlerinden biridir. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Sosyal medyada takipçi sayısının çokluğuyla övünen insanların gerçekte kendisini ne kadar yalnızlaştırdığı gerçeğinin üstünden atlanmaması gerekir.
Kapitalist sanayileşme ve çevresel tahribat
Dijitalleşme kadar tehlikeli bir diğer etken ise çevresel kirlilik ve özellikle plastik mikro partiküllerin insan sağlığına olan etkileridir. Plastik atıkların havaya, suya ve toprağa karışmasıyla bu mikro partiküller besin zincirine dahil olmakta ve insan vücuduna girmektedir. Son araştırmalar, bu partiküllerin kan dolaşımına karışarak beyne ulaşabildiğini ve sinir sistemi üzerinde olumsuz etkilere yol açtığını gösteriyor.
Plastik mikro partiküllerin beyin fonksiyonları üzerindeki etkileri henüz tam olarak anlaşılamasa da nörolojik hastalıklarla ilişkilendirildiği ve bilişsel işlevleri olumsuz etkilediği yönünde ciddi bulgular mevcut. Bunun yanında, hava kirliliği ve tarımda kullanılan kimyasallar gibi faktörler de beyin sağlığını tehdit eden unsurlar arasında yer alıyor. Kapitalist sanayileşme ve çevre tahribatı, insanın bilişsel kapasitesini doğrudan tehdit eden unsurlar haline gelmiştir.
Çevresel kirlilik ve özellikle plastik mikro partiküllerin insan sağlığına olumsuz etkileri, kapitalist sanayileşmenin kaçınılmaz bir sonucudur. Kapitalist üretim biçimi hem insana hem de doğaya büyük zararlar vermektedir. Daha fazla üretim ve daha düşük maliyet anlayışıyla doğayı, insan sağlığını zerre kadar umursamamaktadır. Plansız ve kontrolsüz aşırı üretim, insan sağlığı yerine şirketlerin kâr maksimizasyonu düşünülerek hareket edilmesi, milyonlarca emekçiyi çeşitli sorunlarla boğuşmak zorunda bırakmaktadır. Kapitalist sistem, insan sağlığını ve bilişsel yetenekleri geri dönülemez biçimde tehdit etmektedir.
Son 20 yılda IQ seviyelerindeki düşüş, insanlığın karşı karşıya olduğu yeni sorunlardan sadece birisidir. Bu sistem tarihsel bir sistem krizine sürüklenmiş ve kendisiyle birlikte insanlığı ve doğayı da çürütmeye başlamıştır. Bugün yalnızca çevre kirliliği değil, aynı zamanda ekolojik kriz, göçmen krizi, savaşlar, gıda krizi ve kamu hizmetlerine ayrılan kaynakların sürekli olarak kısılması gibi pek çok kriz ortaya çıkmaktadır. Eğitim ve sağlık gibi en temel insan hakları bile sermaye sınıfının çıkarlarına kurban edilmektedir. Kapitalizmin yaşamasına izin verilen her bir gün, insanlık ve doğa için yeni yıkımlar doğurmaktadır. Bu sorunlara köklü çözümün yolu örgütlü olmaktan ve kapitalizmi def etmekten geçiyor.

link: Çiğdem Berrak, IQ Gerilemesi ve Kapitalizmin İnsan Zihnine Etkisi, 13 Nisan 2025, https://marksist.net/node/8494