Zor zamanlar sınar insanı
İnsana zor zamanları aydınlatacak ışık gerekli
Yıldızların gerçeği, ışığının ardında
İnsanın gerçeği,
Geride bıraktıklarındandır.
Zifiri karanlıktan geçti ışık.
Sözünü tarihe bırakmıştı bilge:
“Doğrular ve Yanlışlar”
Biz işçilere işlenmiş bir dil bırakıldı.
Sağlam bir yapı[1]
Emperyalizm kavramı yıllarca sol hareketin gündeminde önemli bir yer tutmuştur. Sol hareketlerin emperyalizm olgusuna bu kadar kafa yormaları asla boş bir çaba değildir. Nedeni çok açıktır. Son bir asırdan fazladır dünyamızda yaşamın temel çizgisini belirleyen olgular, her şeye nüfuz eden kapitalist-emperyalist ilişkilerdir. Doğru bir emperyalizm analizi olmayanların, anti-emperyalist mücadele anlayışları da sağlıksızdır, sorunludur. Bu durum, her somut olayda kendini dışa vurur. Mesela, Suriye’de Esad rejimi çöktü. Pek çok diktatörün sonu gibi sarayını bırakıp kaçtı ülkesinden. Bugünlerde kimileri emperyalistlere veryansın ederken, bir diktatörün arkasından gözyaşı dökmeden edemiyor. Bunu dün Saddam için de yapmışlardı. Duruşları hiç değişmiyor, aynı ağıtlarını, aynı gözyaşlarını bugün de zalim Esad için döküyorlar. Konu emperyalizm, emperyalist savaşlar olunca, bu konular sınıf mücadelesinde bir turnusola dönüşüveriyor. Safımızı, yerimizi, yani nerede durduğumuzu, durmamız gerektiğini bizlere gösteriyor. Bu da teoride netlik, önünü görebilmeyi zorunlu kılıyor. Emperyalizm nedir, emperyalist savaşlar ne anlama geliyor, anti-emperyalist mücadele neleri kapsıyor gibi sorulara sağlıklı cevaplar verebilmek gerekiyor. Bu konuda berrak bir bilgiyle kendilerini donatmayanlar, yaşamın içinde kaygan zeminde patinaj yapıp duruyorlar. Onların anti-emperyalizm söylemleri, çıkarılan onca gürültü arasında, en sonunda Saddam ya da Esad gibi diktatörlere ağıt yakmak oluyor.
Lenin, biz işçilere emperyalizmi, kapitalizmin, tekeller ve finans kapitalin egemenliği altında en yüksek, gelişmiş bir aşaması olarak anlatıyordu. Yani emperyalizm kapitalizm demekti. Emperyalizme karşı verilen mücadele de anti-kapitalist bir mücadeleyi içermeliydi. Kapitalizme karşı mücadeleyi içermeyen bir anti-emperyalizm anlayışı doğru bir anlayış değildir. Kavramı bu anlamından koparan tüm anlayışlar, genellikle emperyalizmi bir sömürgecilik sorununa indirgiyorlar. Bu yaklaşım, anti-emperyalist mücadeleyi anti-kapitalist mücadeleden uzaklaştırıyor ve anti-sömürgecilik noktasına, yani ulusal kurtuluş mücadelesi noktasına götürüyor. (Bu konuda Elif Çağlı’nın Tarih Bilinci Yayınlarında çıkan Kolonyalizmden Emperyalizme adlı çalışması yol göstericidir). Örneğin, Kürt ulusal kurtuluş hareketiyle, onun verdiği mücadeleyle, kapitalist bir devletin tepesindeki Saddam veya Esad’ı aynı zemine koyabiliyorlar! Zalim diktatörlerin emperyalizme karşı mücadele verdikleri yanılsamasını yayıyorlar. Bu konulardaki tartışmalarda ulusalcı solun Kürtlere karşı Kemalist söylemi mide bulandırıcıdır. İlhamını “üç dünyacılık”, yani “ezilen devlet” (bu dün ezilen Saddam ve devletiydi, bugün de Esad ve devleti oldu vs.) teorisinden alan, sınıftan kopuk küçük-burjuva solun “teorik birikimi”, ulusalcılık ve o uğursuz üç dünyacılığın işte bu çıkmaz sokaklarıdır.
Emperyalizme, yani kapitalizme karşı mücadele edenlerin yolu ayrıdır. Biz bayraklarımızı karıştırmıyoruz. Zalimler için dökülecek bir damla gözyaşımız yok, hiç olmasın. Ortadoğu’da yürüyen emperyalist savaşın harlanan ateşinde yolunu hiç kaybetmemişler, biz işçilere Marksist Tutum sayfalarında şöyle sesleniyorlar:
“Bu süreçte Kürtler sorunlarını çözme doğrultusunda adımlar attığında bize laf etmek düşmez. Ulusal sorun zaten özünde burjuva sorundur ve tabii ki Kürtler de bu temelde kurulan burjuva ittifaklarla masaya otururlar. Bizim diğer sol çevrelerden farkımız var. Ne Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkına karşı çıktık ne de Kürt siyasetinin kuyruğuna takıldık! Şimdi Türkiye’yi çalkantılı günler bekliyor. Biz zor koşullara alışkınız, biz sınıf çizgimizden ayrılmıyoruz.”[2]
Kürtler burjuva ittifaklarla masaya otururlarsa bu konuda laf etmek bize düşmez sözleri ufuk açıcıdır. Güncel ve yakıcıdır. Hiçbir sosyal şoven teori ve pratik yaklaşım, bu doğru tutumun gölgesine bile yaklaşamaz. Neden? Çünkü ezilen bir ulusun kendi kaderini tayini konusunda sağlam ve berrak bir duruşu temsil ediyor. Unutmayalım ki, Kürt ulusal hareketine “emperyalizmin uşağı” diyen bir sol yaklaşım, ezen bir ulusun milliyetçiliğini temsil ediyordur. Yani bu tutum, katıksız bir şovenizmdir. Şovenizm de, her daim “vatanseverlik” maskesi altında, “iç ve dış düşmanlar” söylemiyle kendinden olmayanlara –bu durumda Kürtlere– karşı sürekli sıkılan bir yumruk demektir. Bunu asla unutmayalım. Bu yol biz işçilerin yolu olamaz. Biz patronlara karşı mücadelede kendi yolumuzda yürüyoruz. Ezilen bir ulusun kendi kaderini tayin hakkını tanırken, bayraklarımızı karıştırmıyoruz. Ayrıca, tüm yazılarında Çağlı, komünistlerin kendi sınıf çizgilerini tasfiye ederek ulusal hareketin kuyruğuna takılmasına da ısrarla karşı çıkar. Ufuk açıcı olan, yolu açan, sağlam bir duruşu temsil eden budur. Bu birikim ve söylemin hakkını, günümüzde Marksist Tutum okuyan ve savunan biz işçiler tabii ki veriyoruz. Okuyoruz, tartışıyoruz ve inanıyoruz. Bu teorik sağlamlık bizlere yolu gösteriyor. Ezen ulus içinde bir işçi duruşunun, yani bir işçi hareketinin, bu bağlamdaki söylem ve duruşu çok kıymetlidir. İleride tarih yazıcıları bu teorik netlik ve duruşu, teorik üretim yapan bu kuşağı hayranlıkla mutlaka anacak ve onların bu sonsuz emek ve çabalarının kıymetini daha kapsamlı anlatacaklardır.
Kapitalizm girdiği sistemsel krizinde insanlığa sürekli bir savaşı, barbarlığı dayatıyor. Kapitalizm yarattığı aşırı üretime yeni pazarlar arıyor. O bitip tükenmeyen hegemonya savaşlarının arkasında bu durum yatıyor. Günlerimiz, insan bedenlerinin kitle imha silahlarıyla yok olup gitmesine tanıklığımızla geçiyor. Bugün Ortadoğu’da, Ukrayna’da sürüp giden, Pasifik’te mayalanmaya çalışılan ve başka yerler için de hazırlıkları yürütülen bir emperyalist paylaşım savaşı yaşanıyor. Burjuva basını insanı kusturacak boyutta şovenizm pompalıyor. Savaşlara kahramanlık ve fetih güzellemeleri döşeniyor. Bizler yeniden tanık oluyoruz ki, şovenizm savaş yanlısıdır. Şovenizm, kan ve gözyaşı demektir. Savaşlarda gerçekler kaybolurken, ortalığı şovenizm ve tafracı bir “vatanseverlik” sahtekârlığı kaplıyor. İnsanlığın girdiği bu karanlık tünelde, topluca insanlar öldürülüyor. Milyonlarca insan göçe zorlanıyor. Doğa tahrip ediliyor. Zalim bir barbarlık dünyamızın dört bir yanını kaplıyor.
Teknolojinin alabildiğine geliştiği, robotların üretimlerde yer aldığı, yapay zekâların giderek yaygınlaştığı dünyamızda, savaşlar tüm yıkıcılığı ile katlanarak sürüyor. Bizim ömrümüz yetmeyecek belki, ama hayalini kurduğumuz dünya düzeni bizlerden sonra kurulduğunda, o insani altın çağı yaşayan insanlar, bugünkü yaşadığımız barbarlığı, tarih kitaplarından okuyup öğrendiklerinde dehşete kapılacaklar. Tarih kitaplarında dünyamızın her yerinin nasıl ordu kamplarına dönüştürüldüğünü, her yerde kitle imha silahlarının nasıl bu kadar yaygın kullanıldığını görecekler. Tüm kapitalistlerin, onların hükümetlerinin, barbarca ve acımasızca insanı ve doğayı yok etmek için nasıl işbirliği yaptıklarını görecekler. Biz işçilerin ve tüm insanlığın, savaş ve barbarlık üreten bu kapitalist-emperyalist sistemde bir geleceği de, çıkarı da yoktur. Eğer bir insan ruhunu şovenizme satmamışsa, mutlaka emperyalist savaşlara karşı çıkar. Biz kendi yolumuzdan, yani işçilerin yolundan yürüyoruz. Emperyalizme karşı mücadelenin, aynı zamanda kapitalizme karşı mücadele olduğunu asla unutmayanların yolunu takip edelim. “İnsanlığın ve gezegenin yok oluşuna seyirci kalmak istemeyenler için kapitalizme son verme mücadelesine katılmak dışında bir seçenek bulunmamaktadır. Sadece bu genel ve kıyamet boyutundaki yıkım için değil, bizzat gündelik hayatın en temel gereklilikleri, ihtiyaçları için dahi kapitalizme karşı mücadele vermek gerekliliği ortadadır.”[3]
Bu yüzden, başlangıçta yazdığımız şiire yeniden kulak verelim:
Kardeşlerim,
Dik tutun başlarınızı, boyun eğmeyin.
Ateşe su dökmeyin.
Körükleyin ateşi, körükleyin.
[1]Adana’dan MT okuru bir işçi, Ateşe Su Dökmeyin, marksist.net
[2]Elif Çağlı, Ortadoğu’daki Gelişmeler Üzerine Notlar (1 Aralık 2024), marksist.net
[3]Levent Toprak, Kapitalizme Karşı Mücadeleye!, marksist.net
link: Adana’dan MT okuru bir işçi, Nerede Duruyorsun?, 3 Ocak 2025, https://marksist.net/node/8412
Ekonomik Yıkım ve Sınıf Mücadelesindeki Yükseliş