Bölüm 6: Fiyat Değişimlerinin Etkisi
I. Hammadde Fiyatlarındaki Dalgalanmalar, Bunların Kâr Oranı Üzerindeki Doğrudan Etkileri
Marx bu maddede artı-değer oranında hiçbir değişikliğin olmadığı varsayımından hareketle, diğer faktörlerdeki değişimin kâr oranını nasıl etkileyeceği hususunu ele alır. Makinelerin iyileştirilmesi ve hammaddelerdeki fiyat değişimleri, verili bir sermaye tarafından çalıştırılan işçilerin sayısı ya da işçi ücretlerinin düzeyi üzerinde eş zamanlı olarak etkide bulunabilir. Bu durumda sonucun ne olacağını anlayabilmek için şu iki hususa bakmak gerekir: 1. Değişmeyen sermayedeki değişimin kâr oranı üzerinde yarattığı etki, 2. İşçi ücretlerindeki değişimin kâr oranı üzerinde yarattığı etki.
Genel olarak vurgulanması gereken önemli nokta şudur: Değişmeyen sermayedeki tasarruflar ya da hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalar nedeniyle değişmeler olursa, bunlar işçi ücretlerini ve artı-değer oranıyla artı-değer miktarını hiçbir şekilde etkilemese bile, kâr oranı üzerinde her zaman etkide bulunurlar. Bu değişimlerin hangi üretim alanlarında gerçekleştiği ve söz konusu değişimlerin etkide bulunduğu sanayi dallarının işçiler için geçim araçları ya da bu tür geçim araçlarının üretimine yönelik değişmeyen sermaye üretip üretmedikleri tümüyle önemsizdir. Buradaki açıklamalar lüks malların üretimindeki değişimler için de aynı şekilde geçerlidir ve bununla emek gücünün yeniden üretimini gerektirmeyen her tür üretim kastedilir.
Buradaki hammaddeler, çivit, kömür, gaz vb. gibi yardımcı maddeleri de içerir. Bu başlığın altında ele alınan makineler söz konusu olduğunda ise, bunların kendi hammaddeleri demir, tahta, deri vb. gibi nesnelerden oluşur. Bu makinelerin fiyatı üretimlerine katılan hammaddelerin ve yardımcı maddelerin fiyatlarındaki dalgalanmalardan etkilenir ve bunların fiyatlarındaki dalgalanmalar nedeniyle fiyatları yükseldiğinde, kâr oranı o miktarda düşer. Tersi olduğunda ise kuşkusuz kâr oranı yükselir.
Marx bu kısımdaki incelemeler sırasında, yalnızca, bir metanın üretim sürecine giren hammaddelerin fiyatlarındaki dalgalanmalarla ilgilenileceğini belirtir. Dolayısıyla, emek araçları olarak iş gören makinelerin hammaddelerinin ve makinelerin işletilmeleri için gerekli olan yardımcı maddelerin fiyatlarındaki dalgalanmalar üzerinde durulmayacağını belirtir. Kâr oranının, artı-değerin toplam sermayeye oranıyla belirlendiğini hatırlayalım. O nedenle, değişmeyen sermaye miktarının değişmesi neticesinde toplam sermayeyi değiştiren her şeyin, (artı-değer oranı ve değişen sermaye büyüklüğü aynı kalsa bile) kâr oranında da bir değişime yol açacağı açıktır. Hammaddeler ve yardımcı maddeler değişmeyen sermayenin bileşenlerinden olduğuna göre, bunların fiyatlarındaki dalgalanmalar kâr oranını o miktarda etkiler.
Buradan çıkan sonuçlardan biri, düşük hammadde fiyatlarının sanayi ülkeleri için ne kadar önemli olduğudur. Ayrıca, dış ticaretin de (zorunlu geçim araçlarını ucuzlatarak işçi ücretleri üzerinde yarattığı her tür etkiden bağımsız olarak) kâr oranını etkileyeceği açıktır. “Çünkü dış ticaret, özellikle, sanayide ya da tarımda kullanılan ham ya da yardımcı maddelerin fiyatlarını etkiler.” Hammadde fiyatlarının kâr oranı üzerindeki etkisi pratik deneyimler sayesinde saptanan kesin bir olgudur. Buna rağmen, Ricardo gibi iktisatçılar bile dünya ticaretinin kâr oranı üzerindeki etkisini görememişlerdir. Marx’ın belirttiği üzere, bunun nedeni, bu iktisatçıların kâr oranının doğasını ve artı-değer oranıyla arasındaki özgül farkı yeterince anlamamış olmalarıdır.
Yukarıdaki açıklamalardan hareketle, hammaddelerden alınan gümrük vergilerinin kaldırılmasının ya da azaltılmasının sanayi açısından ne kadar büyük önem taşıdığını anlamak mümkündür. O nedenle, İngiltere’de bunların ithalatının olabildiğince serbestleştirilmesi, akılcı bir şekilde geliştirilmiş olan koruyucu gümrük sisteminin bile temel öğretisi olmuştur. İngiltere’deki serbest ticaret taraftarları ise, pamuktan alınan gümrük vergilerinin kaldırılması için çaba harcamanın yanı sıra, tahıldan alınan gümrük vergilerinin kaldırılmasını da amaçlamışlardır. Yalnızca hammadde olarak kullanılmakla kalmayıp, aynı zamanda beslenmenin de temel öğesi olan bir maddenin fiyatının düşmesinin önemi büyüktür. O nedenle, Marx dönemi İngiltere’sinde büyük fabrikatörler dikkatli ve hesaplarını bilen işadamları olarak, tahıldan alınan gümrük vergilerinin kaldırılmış olması durumunda günde 10 saat çalışmanın tümüyle yeterli olacağını ifade etmişlerdir. Daha sonra tahıldan, pamuktan ve başka hammaddelerden alınan gümrük vergileri kaldırılmıştır. Fakat bu sonuçlar elde edilir edilmez, fabrikatörlerin On Saatlik İşgünü Tasarısına muhalefetleri her zamankinden şiddetli hale gelmiştir. Buna rağmen on saatlik fabrika çalışması yasalaştığında ise, fabrikatörler ücretlerin genel olarak düşürülmesine yönelik girişimlerde bulunmuşlardır.
Hatırlayalım, ham ve yardımcı maddelerin değerleri üretiminde kullanıldıkları ürünün değerine oldukları gibi ve bir kerede girer; oysa sabit sermaye öğelerinin değerleri üründe ancak aşınma ve yıpranmaları ölçüsünde, yani ancak parça parça yer alır. Buradan çıkan sonuç, ürün fiyatının hammadde fiyatından, sabit sermayenin fiyatına oranla çok daha yüksek bir derecede etkileneceğidir. Ama şurası da açıktır ki, piyasanın genişlemesi ya da daralması tek tek metaların fiyatlarına bağlıdır ve bu fiyatların yükselmesiyle ya da düşmesiyle ters yönde ilişkilidir. Dolayısıyla, gerçek yaşamda, hammadde fiyatı yükselirken sınaî ürün fiyatının aynı oranda yükselmemesiyle ve hammadde fiyatı düşerken aynı oranda azalmamasıyla da karşılaşılır. Ayrıca, emeğin üretici gücünün artışıyla birlikte, genelde kullanılan makinelerin miktarı ve değeri artar. Fakat buna rağmen hammaddenin değeri, emeğin üretici gücünün gelişmesi oranında, meta-ürün değerinin sürekli olarak büyüyen bir bileşenini oluşturur.
Diğer bir nokta ise şudur: Üretim sürecinde makineler söz konusu olduğunda, değerin oluşumuna yalnızca onların aşınma ve yıpranma payı girer. Oysa ham ve yardımcı maddeler, tıpkı işçi ücretleri gibi döner sermayenin bileşenleridir ve sürekli olarak ürünlerin satışından sonra birer bütün olarak yerlerine koyulmak zorundadırlar. Dolayısıyla bu yenileme için gereken faktörlerden birinin (örneğin hammadde fiyatındaki bir yükseliş ya da makinelerin bir bölümünün çalışamaması gibi) eksikliğinin tüm yeniden üretim sürecini nasıl budayabileceği ya da köstekleyebileceği açıktır. Son bir nokta olarak atıklar konusuna bakılabilir. “Atıklar aracılığıyla ortaya çıkan maliyetler, ham madde fiyatlarındaki dalgalanmalarla doğru orantılı olarak değişir; ham madde fiyatları yükseldiğinde yükselir ve düştüğünde düşerler.”
II. Sermayenin Değer Kazanması ve Değersizleşmesi, Serbest Kalması ve Bağlanması
Marx, bu bölümde incelenen olguların eksiksiz olarak gelişebilmelerinin, kredi sistemini ve dünya pazarındaki rekabeti gerekli kıldığını vurgular. “Bunlardan ikincisi, kapitalist üretim tarzının temelini ve onun yaşayabileceği atmosferi oluşturur.” Bu hususu akılda tutmak koşuluyla, Marx başlıkta ifade edilen olguların burada genel bir şekilde ele alınabileceğini belirtir. Bunlar hem kendi aralarında hem de kârın oranı ve miktarıyla ilişkilidir.
Marx konuyu açımlarken iki soru sorar: 1. Sermayenin serbest kalması ve bağlanması ile değer kazanması ve değersizleşmesi farklı olgular olarak mı ele alınmalıdır? 2. Her şeyden önce, sermayenin serbest kalması ve bağlanmasından ne anlıyoruz? Öncelikle, sermayenin değer kazanması ve değersizleşmesinin zaten kendiliklerinden anlaşılacağını belirtmek gerekir. Sermayenin bağlanması, ürünün toplam değerinin bazı kısımlarının (şayet üretim önceki ölçeğinde devam edecekse), yeniden değişmeyen ya da değişen sermaye öğelerine dönüştürülmek zorunda olmasını ifade eder. Sermayenin serbest kalması ise, ürünün toplam değerinin şu ana dek yeniden değişmeyen ya da değişen sermayeye dönüştürülmek zorunda olan bir bölümünün, üretimin eski ölçekte devam ettirilmesine rağmen başka yerde kullanılabilir ya da fazlalık haline gelmesini anlatır. Marx’ın dikkat çektiği üzere, “sermayenin serbest kalması ya da bağlanması, gelirin serbest kalması ya da bağlanmasından farklıdır”. Ayrıca, değer kazanma ya da değersizleşme, değişmeyen sermayenin ya da değişen sermayenin ya da her ikisinin başına gelebilir. Değişmeyen sermaye söz konusu olduğunda da, benzer şekilde onun sabit ya da döner kısmını ya da her ikisini ilgilendirebilir.
Yukarıda değinildiği üzere, genel yasa şudur: “Diğer koşullar aynı kalırken, kâr oranı, ham madde değerinin yüksekliğiyle ters yönde değişir.” Bu, bir işletmeye yeni yatırılan sermaye-paranın üretken sermayeye dönüşümünün ilk kez gerçekleştiği durumlarda kesin olarak doğrudur. Yeni bir yatırım için kullanılan sermaye bir yana bırakılırsa, halihazırda faal olan sermayenin büyük bir bölümü dolaşım alanında, bir başka bölümü ise üretim alanında bulunur. “Sermayenin bir bölümü meta olarak piyasada bulunur ve paraya dönüştürülmeyi bekler; bir başka bölüm, hangi biçimde olursa olsun para olarak elde bulunur ve bir kez daha üretimin koşullarına dönüştürülmeyi bekler; son olarak üçüncü bir bölüm, kısmen başlangıçtaki biçimi olan üretim araçları, yani ham maddeler, yardımcı maddeler, piyasadan satın alınan yarı işlenmiş ürünler, makineler ve diğer sabit sermaye biçiminde, kısmen henüz üretim aşamasında bulunan ürün biçiminde olmak üzere, üretim alanında bulunur.” Açıktır ki, değer artışının veya değersizleşmenin buradaki etkisinin ne olacağı, çok büyük ölçüde, bu bileşenlerin birbirlerine oranlarına bağlıdır. Marx sorunu basitleştirmek için, tüm sabit sermayeyi şimdilik tümüyle bir yana bırakacağını ve değişmeyen sermayenin yalnızca hammaddelerden, yardımcı maddelerden, yarı işlenmiş ürünlerden, imal edilmekte olan ve bitmiş olarak piyasada bulunan bu tür metalardan oluşan kısmını ele alacağını belirtir.
Önemli bir nokta, hammadde fiyatlarındaki yükselişin geriye dönük etkisidir. Hammaddenin, örneğin pamuğun fiyatı yükselirse, daha ucuz pamukla üretilmiş olan pamuklu metaların fiyatları da yükselir. Hem henüz işlenmemiş yani depoda bulunan, hem de henüz işlenmekte olan pamuğun değeri de aynı şekilde yükselir. “Bu sonuncusu, geriye dönük etkide bulunarak, daha fazla emek-zamanı temsil eder duruma geldiğinden, bir bileşen olarak katıldığı ürüne, başlangıçta sahip olduğundan ve kapitalistin kendisi için ödediğinden daha yüksek bir değer ekler.”
O halde, hammadde fiyatında bir yükselme olduğunda, piyasada büyük miktarda bitmiş meta kütlesi bulunuyorsa bu metanın değeri yükselir ve dolayısıyla elde bulunan sermayenin değerinde bir artış gerçekleşir. Üreticilerin elinde bulunan hammadde vb. stokları için de aynısı geçerlidir. Bu değer artışı, tek bir kapitalistin ya da bütün bir sektörün, hammadde fiyatındaki artışı izleyen kâr oranı düşüşü nedeniyle uğradığı zararı karşılayabilir ya da karşılamanın ötesine geçebilir.
Marx, burada rekabetin etkileri üzerinde ayrıntılı şekilde durulmayacağını belirtir. Buna rağmen, tartışmayı eksik bırakmamak için iki husus üzerinde durur: “1. depolarda önemli miktarda hammadde stokları bulunuyorsa, bunlar, hammaddenin üretildiği yerde ortaya çıkan fiyat artışı üzerinde karşıt yönde etkide bulunabilir; 2. piyasada çok büyük miktarda yarı işlenmiş ürün ya da bitmiş meta bulunuyorsa, bunlar, bitmiş metanın fiyatının ve yarı işlenmiş ürünün fiyatının, ham maddelerinin fiyatıyla aynı oranda yükselmesini engeller.”
Hammadde fiyatı düştüğünde ise bu söylenenlerin tersi geçerli olur. Diğer koşullar aynı kalırken kâr oranı yükselir. Fakat yanı sıra, piyasada bulunan metalar, henüz imal edilme aşamasında olan mallar ve hammadde stokları değersizleşir ve böylece kâr oranının yükselişini azaltan bir etkide bulunur.
Marx, bu inceleme boyunca fiyatlardaki yükselme veya alçalmaların, gerçek değer dalgalanmalarının ifadeleri oldukları varsayımına dayandığını belirtir. “Ama burada bu fiyat dalgalanmalarının kâr oranı üzerindeki etkisi üzerinde durulduğundan, bunların temelinde neyin bulunduğu gerçekte hiç önemli değildir; dolayısıyla, buradaki açıklamalar, fiyatlar, değer dalgalanmaları nedeniyle değil, kredi sisteminin, rekabetin vb. etkileri nedeniyle yükseldiğinde ya da düştüğünde de geçerli olur.”
Kâr oranının, artı-değerin yatırılmış olan toplam sermayeye bölünmesiyle elde edildiğini hatırlayalım. O nedenle, yatırılmış sermayedeki bir değersizleşmeden kaynaklanabilecek olan bir kâr oranı artışı, sermaye değerindeki bir kayıpla birlikte olabilir. Tersine, yatırılmış sermayenin değer kazanmasından kaynaklanabilecek olan bir kâr oranı azalması ise muhtemelen elde edilen bir kazanca yol açar.
Marx takiben, değişmeyen sermayenin diğer parçasında, yani makinelerde ve genel olarak sabit sermayede gerçekleşen değer dalgalanmalarına değinir. Burada gerçekleşen ve özellikle binalarla, gayrimenkul mallarla vb. ilgili olan değer artışlarının, toprak rantı öğretisi olmadan tartışılamayacağını ve bu nedenle bunları ele almanın yerinin burası olmadığını belirtir. Değişmeyen sermayenin söz konusu bileşenlerinde değersizleşme konusuna gelince, bunun genel bir öneme sahip olduğunu vurgulayarak aşağıdaki hususlar üzerinde durur:
“1. Eldeki makinelerin, fabrika tesislerinin vb. kullanım değerlerini ve dolayısıyla aynı zamanda değerlerini göreli olarak azaltan sürekli iyileşmeler. Bu süreç, özellikle makinelerin kullanıma yeni sokulduğu ilk dönemde, bunların belirli bir olgunluk derecesine ulaşmalarından önce ve dolayısıyla kendi değerlerini yeniden üretmeye zaman bulamadan sürekli olarak demode oldukları durumlarda şiddetli bir etkiye sahiptir.” Makinelerin değerlerinin kısa bir zaman dilimi içinde, bunların aşınma ve yıpranmasının yüksek maliyetlerine katlanılmasına gerek kalmadan yeniden üretilmesi için çalışma süresinin ölçüsüzce uzatılmasının, vardiyalar halinde gece gündüz çalışılmasının nedenlerinden biri de budur. Buna karşılık, makinelerin öngörülen iyileştirmelere göre kısalan ömrü bu şekilde telafi edilemezse, manevi aşınma ve yıpranma için ürüne değerlerinin o kadar büyük bir parçasını aktarırlar ki, böylece el emeğiyle bile rekabet edemezler.
Makineler, binalardaki donanımlar, yani genel olarak sabit sermaye uzun bir süre boyunca temel yapısı bakımından değişmeden kalabilir. Bu durumda, bu sabit sermayenin yeniden üretilme yöntemlerindeki iyileştirmeler nedeniyle de bir değersizleşme gerçekleşir. Makinelerin değeri bu kez, artık daha ucuza yeniden üretilebildikleri için düşer. Pek çok örnekte, büyük işletmelerin ancak ikinci sahiplerinin elinde (birinci sahipleri iflas ettikten ve onları ucuza satın alan ikinci sahipleri bu sayede kendi üretimlerine başından itibaren daha sınırlı sermaye harcamalarıyla başladıktan sonra) başarıya ulaşmalarının nedenlerinden biri de budur. Ürünün fiyatını yükselten ya da düşüren aynı nedenlerin sermayenin değerini de yükselttikleri ya da düşürdükleri tarımda, burada değinilen hususlar özellikle göze çarpar. Çünkü burada sermayenin kendisi büyük ölçüde onun ürününden, yani tahıldan, büyükbaş hayvanlardan vb. oluşur.
Marx’ın bu bölümdeki incelemesinde sırada bir de değişen sermaye vardır. Emek gücünün değeri, onun yeniden üretilmesi için gerekli olan geçim araçlarının değeri yükseldiğinde yükselir, düştüğünde ise düşer. İşgününün uzunluğu aynı kalırken, artı-değerin düşmesi bu değer artışına ve artı-değerin büyümesi bu değersizleşmeye karşılık gelir. Ama bunlar, şu ana dek incelenmeyen ve şimdi kısaca değinilecek olan bazı başka durumlarla, örneğin sermayenin serbest kalması veya bağlanmasıyla da ilgili olabilir. İşçi ücretleri emek gücü değerindeki bir düşüş nedeniyle düşerse, sermayenin daha önce işçi ücretlerine yatırılmış olan bir bölümü (yani değişen sermayenin bir bölümü) serbest kalır.
Böyle bir durumda yeni yatırılacak olan sermaye için bunun tek etkisi, daha yüksek bir artı-değer oranıyla çalışılmasıdır. “Eskisine göre daha az parayla aynı miktarda emek harekete geçirilir ve böylece emeğin karşılığı ödenmeyen bölümü, karşılığı ödenen bölümü aleyhine yükselir.” Fakat şimdiye kadar kullanılmakta olan sermaye için artı-değer oranı yükselmekle kalmaz, ayrıca şimdiye kadar ücretlere yatırılan sermayenin bir kısmı da serbest kalır. Serbest kalan sermaye kısmı ister aynı işin genişletilmesi için, isterse bir başka üretim alanında iş görmesi için yeni bir sermaye yatırımı olarak kullanılabilir.
Değişen sermayenin bir kısmının serbest kalması ya da bağlanması, emek gücünün yeniden üretim maliyetlerinin değersizleşmesinin veya değer kazanmasının sonucudur. Fakat üretici gücün gelişimi sonucunda ve işçi ücretleri aynı kalırken, aynı değişmeyen sermaye kütlesini harekete geçirmek için daha az işçiye gerek duyulsa, değişen sermaye yine serbest kalabilir. Tersi olursa ve üretici gücün azalması sonucunda aynı değişmeyen sermaye kütlesi için daha fazla işçiye gerek duyulursa, gereken miktarda ek değişen sermaye bağlanabilir.
Daha önce görmüş olduğumuz gibi, değişmeyen sermaye de, aynı şekilde, kendisini oluşturan öğelerin değer kazanması ya da değersizleşmesi nedeniyle bağlanabilir ya da serbest kalabilir. Bu durum bir yana bırakılırsa, değişmeyen sermayenin bağlanması, yalnızca, emeğin üretici gücü artarsa, yani aynı emek kütlesi daha fazla ürün yaratır ve dolayısıyla daha fazla değişmeyen sermayeyi harekete geçirirse mümkün olabilir.
Metaların satılıp paraya dönüştürülmesinin ardından, bu paranın belirli bir bölümünün yine değişmeyen sermayenin maddi öğelerine dönüştürülmek zorunda olduğunu ve bunun da verili her bir üretim alanının belirli teknik karakterinin gerektirdiği oranlara uygun olarak gerçekleşeceğini daha önce görmüştük. Burada tüm dallar için en önemli öğe yardımcı maddeler dahil olmak üzere hammaddelerdir. Fiyatın makinelerdeki aşınma ve yıpranmayı yerine koyması gereken bölümü, makineler iş görmeye devam ettiği sürece hesaplamalara amortisman payı olarak dahil edilir. “Bu bölümün, bugün mü yarın mı, ya da sermayenin devir zamanının hangi aşamasında ödeme yapılarak paraya çevrildiği o kadar da önemli değildir.” Ama hammaddeler için durum farklıdır, hammadde fiyatı yükselirse onu satılan metanın değeriyle tam olarak yerine koymak olanaksız olabilir. “Bundan dolayı, şiddetli fiyat dalgalanmaları yeniden üretim sürecinde kesintilere, büyük karışıklıklara ve hatta felaketlere yol açar.” Kredi sistemi bir yana bırakılırsa, özellikle tarımsal ürünler bu gibi fiyat dalgalanmalarından fazlasıyla etkilenir.
Kapitalist üretim ne kadar gelişkinse ve dolayısıyla değişmeyen sermayenin makinelerden vb. oluşan bölümünün birdenbire ve kalıcı bir şekilde büyütülmesinin araçları ne kadar çoksa, birikim ne kadar hızlıysa, makinelerin ve diğer sabit sermaye öğelerinin göreli aşırı üretimi o kadar büyük olur. “Dolayısıyla, yeniden üretim sürecinin temel öğelerinden birinin fiyatındaki şiddetli dalgalanmalardan kaynaklanan sarsıntılar o kadar sıklaşır.”
Çeşitli nedenlerle hammadde fiyatlarının birdenbire çökmesi, onların yeniden üretimlerinin önüne bir engel çıkarır. “Böylece uygun koşullar altında üretim yapan ilk üretici ülkelerin tekeli, belki belirli sınırlamalara tabi olmakla birlikte, yeniden kurulur.” Fakat genelde verilmiş olan itki nedeniyle, hammaddelerin genişlemiş ölçekli yeniden üretimi, özellikle bunların üretiminde az çok tekel oluşturan ülkelerde de devam eder. Öte yanda, makinelerdeki artış sonrasında ise, üzerinde üretimin gerçekleştiği ve bazı dalgalanmaların ardından yeni çıkış noktası olacak temel, son devir çevrimi sırasındaki gelişmeler nedeniyle çok fazla genişler. Ne var ki, daha yeni arttırılmış olan yeniden üretim, ikincil tedarik kaynaklarının bir bölümünde yine ciddi engellerle karşılaşır.
Ama üretimi teşvik eden genel itki geride kalır kalmaz, gereken maddeleri “en ucuz piyasadan satın almak” şeklindeki genel rekabet ilkesi yeniden mutlak iktidarını kurar ve arzı düzenleme işi yine “fiyatlara” bırakılır. Hammaddelerin üretimi üzerindeki genel, kapsamlı ve öngörülü bir denetim hakkındaki her tür düşünce, yerini arz ile talebin karşılıklı olarak birbirlerini düzenleyecekleri inancına bırakır. Zaten böyle bir denetim kapitalist üretim yasalarına aykırıdır ve yalnızca büyük tehlike ve karışıklık zamanlarında görülebilen bir istisnadır. Değişen talep düzeylerine bağlı olarak hammaddelerin üretim alanı kesintili olarak bazen birdenbire genişler, ardından şiddetli bir şekilde yeniden daralır. “1861-1865’teki, yeniden üretimin en temel öğelerinden biri olan bir ham maddenin bir süreliğine hiç bulunamaz hale gelmesi anlamını taşıyan pamuk kıtlığı, tüm bunların ve genel olarak kapitalist üretimin ruhunun incelenmesi için çok iyi bir örnektir.”
Marx önemli bir noktaya değinir. Kapitalist gelişme ilerledikçe, özellikle belirleyici sanayi dallarında organik doğadan sağlanan hammaddelerin göreli pahalılaşması ile bundan kaynaklanan sonraki değersizleşmesi arasındaki sürekli yinelenen yer değişiminin o kadar düzenlileştiğini görürüz. Tarımla ilgili çeşitli gözlemlerden çıkartılabilecek tarihsel ders, kapitalist sistemin akılcı bir tarıma karşı işlediği ya da bu sistemin tarımın teknik gelişmesini teşvik etmesine rağmen, akılcı bir tarımın kapitalist sistemle bağdaşmadığı şeklindedir. İngiltere’de Marx döneminin fabrika raporları burada değinilen gerçeklikleri açıkça gözler önüne sermiştir.
(devam edecek)
link: Elif Çağlı, Marx’ın Kapital’ini Okumak, III. Cilt /6, 4 Şubat 2024, https://marksist.net/node/8184