Lenin, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Mustafa Suphi… Farklı ülkelerden, Rusya, Almanya ve Türkiye’den boy vermiş dört koca çınar. Aynı davanın, sömürüsüz dünya mücadelesinin unutulmaz dört büyük komünist önderi… Kavgamızda daima birer yol gösterici ve öğretmen olan devrimci önderlerimizi her Ocak ayında, ölüm yıldönümlerinde bir kez daha anıyoruz. Bizimkisi bir yas değil, onların her bir anı önemli dersler içeren yaşamlarını zihinlerimize nakşedip, öfkemizi ve inancımızı bilemektir. Rosa, Liebknecht ve Mustafa Suphi’yi katledenler, mücadeleden koparanlar sandılar ki vurmaz artık kalbimiz kederinden. Yanıldılar! Kalbimiz sınıfsız bir dünya özlemiyle yine çarpıyor, kalbimiz yine çarpacak!
Dünyanın savaşlarla çalkalandığı, baskı ve zorbalığın hüküm sürdüğü dönemlerdi. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı dünyanın üzerine cehennem gibi çökmüştü. Halklar açlık ve sefalet içinde kıvranıyordu. Üstelik II. Enternasyonal dünya işçi sınıfına ihanet ederek savaşı destekleme kararı almıştı. Sürgünler, ihanetler, acı ve yıkım. Kulakları sağır eden savaş tamtamları arasından “Asıl düşman içerde, silahları burjuvaziye yönelt!” haykırışını yükselten Rosa ve Liebknecht, II. Enternasyonalin ihanetini teşhir ederek dünya halklarına gerçek bir enternasyonali, Komünist Enternasyonali armağan etme iradesini gösteren ve tarihin ilk muzaffer işçi devrimine önderlik eden Lenin, Anadolu topraklarına Ekim Devriminin rüzgârını taşımak için canını ortaya koyan Mustafa Suphi ve yoldaşları… Onlar karanlığa teslim olmadılar. Aksine artan çelişkilerin ve kaosun büyük isyanlara ve devrimci dönüşümlere gebe olduğunu biliyorlardı ve o günlere hazırlık yapıyorlardı. Bu yüzden her biri unutulmaz birer komünist önder olabildiler.
Bu büyük önderler yaptıklarıyla, söyledikleriyle işçi sınıfının mücadele tarihinde öylesine büyük izler bıraktılar ki, ölümlerinin üzerinden bir asır geçse de devrimci mücadelenin her bir neferinin yüreği onlarınkiyle aynı özlemle atıyor. Kulaklarımızda hâlâ onların sözleri çınlıyor, o sözler hâlâ bilincimizi ve yaşamımızı şekillendiriyor. Bıraktıkları miras yolumuzu aydınlatıyor.
Tarih tekerrür etmez ama kafiyelidir der Amerikalı yazar Mark Twain. Dünyamız yeniden savaşlarla, krizlerle çalkalanıyor. İşçi sınıfı sefalet içinde, burjuvazinin yalan bombardımanı altında bir yaşam sürüyor. Dünya yok oluşa sürükleniyor. Koşullar zorlu ama insanlığın kurtuluşu mücadelesine adanmış sınıf devrimcileri bilir ki, bu onurlu mücadeleyi başarıya ulaştırmak için canını dişine takmaktır aslolan. İğneyle kuyu kazarcasına işçi sınıfı içinde boy verip zamanı devrime ayarlamaktır. Sınıfımızın büyük önderleri bu zorlu koşullarda takip edilmesi gerekilen yolu bizlere gösteriyorlar. Bize düşen onların adımlarını takip ederek, varılacak hedefe kilitlenmektir.
link: İstanbul’dan bir emekçi kadın, Devrimci Önderlerimizin İzinden, Daima Hedefe Doğru!, 19 Ocak 2024, https://marksist.net/node/8169
İktisadi Yıkım, Muhalefetin Çapsızlığı, İktidarın Hesapları
Hrant Dink Katledilmesinin 17. Yılında da Unutulmadı