Faşist rejim bekası uğruna 14 Mayıs seçimlerine giden süreçte her türlü saldırıyı, kirli propagandayı, yalan, hile ve sahtekârlığı doruğa çıkardı. Özellikle Kürtlere ve sosyalistlere yönelik fiziksel saldırılara ve polis operasyonlarına her gün bir yenisi ekleniyor. Bir bütün olarak muhalefeti yalan ve iftiralarla kriminalize etmek, bölmek ve böylece zayıf düşürmek isteyen rejim güçleri, bu yolda hiçbir ahlâksızlıktan çekinmiyorlar. Muhalefeti zayıflatmak üzere yürütülen geniş kapsamlı operasyonun en önemli ayağını sosyal medya üzerinden hareket eden trol ordusu oluşturuyor. “İletişim Başkanlığı” adlı faşist propaganda bakanlığı, uzun süredir yürüttüğü operasyonlarda internet mecrasının karanlık odaklarından destek alıyor. Bu amaçla yabancı “hacker”larla ve “dark web” denen alanda faaliyet gösteren kirli güçlerle işbirliği yapıyor. Öyle görünüyor ki, bu ekip şimdi de “deep fake” olarak anılan bir yöntemle Kılıçdaroğlu’nun söylemediği şeyleri söylemiş gibi gösteren bir ya da birkaç video hazırlatıp bunları sosyal medya aracılığıyla yaymak üzere harekete geçmiş.
Aslında bu sahte video olayı, rejimin bu alanda yürüttüğü kapsamlı operasyonun sadece küçük bir parçasıdır ve çok daha fazlası uzun zamandır zaten yapılmaktadır. Tüm bunlar yapılırken Cambridge Analytica türü şirketlerden hizmet alındığı da anlaşılmaktadır. Bu tür şirketlerin, müşterilerinin propaganda ve manipülasyon taleplerini yerine getirirken çeşitli kirli veri işleme yöntemlerinden yararlandıkları ve bu kirli propagandanın yayılmasında sosyal medyayı etkin bir araç olarak kullandıkları biliniyor. 2018’de patlak veren Facebook/Cambridge Analytica skandalı, hatırlanacak olursa tam da seçim entrikaları dolayısıyla gündeme gelmişti. 2016’da Trump’ın seçim kampanyasıyla adını duyuran Cambridge Analytica, Brexit sürecinde İngiltere’de de faaliyet göstermişti ve yaptığı teknolojik sahtekârlık 2018’de ortaya saçılmıştı.
Söz konusu skandalın patlak vermesinin ardından adını değiştiren Cambridge Analytica elbette bu tür şirketlerden sadece biri. Bu şirketler, Facebook, Youtube gibi sosyal medya platformlarından satın aldıkları veri erişim haklarını ürün pazarlamaktan seçim sonuçlarını etkilemeye kadar her alanda kullanıcıları manipüle etmek için kullanıyorlar. Cambridge Analytica yöneticilerinden biri o dönemde bunu kapalı bir toplantıda şöyle itiraf etmişti:
“Seçim kampanyasını hakikatler üzerine bina etmenin faydası yok, çünkü özünde bütün mesele duygulardır. İki temel dürtü vardır: umutlar ve korkular; ki çoğu dile dahi gelmemiştir, bilinçaltındadır. Sizde o tepkiyi uyandıran o şeyle karşılaşana kadar –böyle bir– korkunuz olduğunu dahi bilmiyorsunuzdur. Bizim işimiz, bu derinde yer etmiş, altta yatan korku ve endişeleri bulup çıkarmak için kovayı kuyunun herkesin yaptığından daha derine daldırmak.”[*]
Türkiye’deki faşist rejim de yıllardır bu iki dürtüyü kışkırtarak toplumu kutuplaştırma, daha da ötesi felç etme taktiğini güdüyor. “Beka” diyerek başkanlık sistemini getirmeyi başaranlar, bugün yine “bölünme”, “emperyalizmin büyük oyunları” gibi savlarla korkuyu körüklüyor, hayaller satarak boş umutlar yayıyor, muhalif kitleleri ise ağır bir pasifikasyon dalgasıyla umutsuzluğa, korkuya, güçsüzlük hissine sürükleyerek sindirmeye çalışıyor.
Rejimin kendisine payanda olarak kullandığı seçmen kitlesindeki aşınma ancak belli ölçüde frenlenebildiğinden, yürütülen operasyonunun önemli bir hedefini de, “kararsızlar” olarak kodlanan kitleyi manipüle ederek Cumhur İttifakı açısından zararsız halde tutmak oluşturuyor. İşte bu noktada da Cambridge Analytica türü şirketlerin kirli yöntemlerine başvurulduğu görülüyor. Facebook verilerini analiz ederek belirlenen “fikri değiştirilebilir” bir kitleyi “üzerine oynanacak” malzeme olarak seçen ve hiç fark ettirmeden yoğuran Cambridge Analytica bu yolla Trump’a bir seçim kazandırmayı başarmıştı. “The Great Hack” adlı belgesel filmde ayrıntılı bir şekilde gösterildiği gibi, bu şirket hedef kitlesini çok çeşitli yöntemlerle manipüle etmişti. Burada yanlış anlamaya mahal vermemek için şunu belirtelim ki, bu tür operasyonel şirketler bir kişi ya da partiyi yoktan var ederek iktidara taşımayı becerebilecek sihirli bir güce sahip değillerdir. Yaptıkları şey, genellikle iki partiye/adaya indirgenmiş bir siyasi ortamda (ki bu çoğu kez neredeyse tam ortadan yarılmış bir toplum anlamına gelmektedir) dengeyi küçük bir farkla bile olsa bir taraf lehine değiştirecek yöntemlere odaklanmaktır ki Cambridge Analytica’nın yaptığı da tam bu olmuştu. Kapitalizmin tümüyle güvencesiz hale getirdiği milyonlarca gencin, işçinin, küçük iş sahibinin endişelerini ve tepkilerini, manipüle ederek milliyetçiliğe kanalize etmeye ve karşıdaki adayı türlü yalanlarla karalamaya dayanan bu kirli operasyon hedefini on ikiden vurmuştu. Bu amaçla, milyonlarca insanın Facebook hesabı ayrıntılı bir şekilde analiz edilmiş, bu verilere dayanarak bu kişiler yine sosyal medya üzerinden yalan/çarpıtılmış bilgi bombardımanına tutulmuştu.
Aslında psikolojik harp tekniklerinde uzmanlaşmış olup daha sonra seçimler için de özel hizmet vermeye başlayan Cambridge Analytica, sadece anlaşma yaptığı partilerin ya da adayların oyunu arttırmaya çalışmıyor, bu partilere asla oy vermeyecek seçmenlerin karşı partilere oy vermemesini sağlayarak, yani onları sandıktan uzak tutarak ya da oylarını boşa düşürecek şekilde yönlendirerek de aynı amaca dolaylı olarak hizmet eden tuzaklara başvuruyordu. Bu amaçla özellikle apolitik fakat öfkeli ve tepkili gençleri manipüle etmeye çalışıyordu. Örneğin iki partinin kıran kırana seçim yarışı içinde olduğu Trinidad’da, ülkenin iki büyük partisinden biri olan Birleşik Ulusal Kongre partisi için çalışan Cambridge Analytica, 2010 seçimleri için, tümüyle karşı cephenin gençlerine odaklanan bir kampanya örgütlemişti. Bu kampanyada hedef, ilk kez oy kullanacak olan ama oy kullandıkları takdirde bu partiye destek vermemeleri beklenen gençleri sandıktan uzak tutmaktı. “Böyle Yap” (Do So) adı verilen söz konusu kampanyada, “Siyasete ve oy vermeye karşı harekete geç! Böyle yap, oy verme!” deniyordu bu gençlere. Çapraz bir şekilde havaya kaldırılan yumruklu kollar, yaratılan hareketin sembolü haline getirilmişti. “Direniş selamı” olarak adlandırılan bu hareketin yapıldığı bir dansla, müziklerle, duvar yazılarıyla aktive edilen gençlerden “böyle yap”arak tepkilerini göstermeleri isteniyordu; ama siyasete ve oy vermeye karşı tepkilerini! Sonuçta bu kampanya diğer partiye yakın gençleri sandıktan uzak tutarak iki parti arasında 6 puanlık bir fark yaratmayı başardı ve kendisini “davranış değiştirme ajansı” olarak tanımlayan Cambridge Analytica’nın portföyüne önemli işlerinden biri olarak kaydedildi. Onu Malezya’dan Kenya’ya, Romanya’dan Nijerya’ya pek çok iş daha takip etti. Ve nihayetinde Trump kampanyası ve Brexit kampanyasıyla şirket ününün doruğuna tırmandı.
Tam da Trinidad’da yapılan şey üzerinden dönelim Türkiye’ye. İç ve dış siyasal dengelerden dolayı seçimleri yaparak faşist yönetimin meşruiyetini sandıktan aldığı ve demokratik bir sürecin işlediği algısı yaratmak isteyen rejim güçleri, bunu sandıkta kolayına başarmalarını sağlayacak bir seçmen çoğunluğuna sahip olmadıklarını biliyorlar. Tıpkı diğer örneklerde olduğu gibi kritik marjlarda bir seçim tablosuyla yüz yüzeler. Faşist rejimin adayı Erdoğan karşısında ciddi bir muhalefet var. Bu muhalefet çok parçalı bir siyasi yapıya sahip olsa da ezici çoğunluk Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığında birleşmiş durumda. İki adayın kalması durumunda sandıktan Kılıçdaroğlu’nun çıkması büyük olasılık olarak görünüyor. Peki ne yapmak lazım? Rejim güçleri aylardır işte bu soru üzerinden hareket ederek mevcut tabloyu bozmaya uğraşıyorlar. Bunun için başvurulan yollardan birinin de Cambridge Analytica türü şirketlerden yardım almak olduğu anlaşılıyor. Bu yardımın en temel ürünlerinden birisinin muhalefeti bölmek olduğu da öyle. İlk kez oy kullanacak olan milyonlarca genç seçmenin önemli bir bölümünün son derece tepkili ve öfkeli olduğu ve bu tepkinin iktidara yöneleceği kesin gibi. O takdirde yapılacak şey, tıpkı Trinidad’da olduğu gibi, muhalefeti çok adaylı hale getirmek ve en güçlü adayı ve muhalefet partilerini karalayarak gerek genç gerekse kararsız seçmenleri muhalefetin aday ve partilerinden ya da bizzat sandıktan uzak tutmak! İşte açıktan ırkçılıkla ve türlü yalanlarla ortaya çıkan faşist Ümit Özdağ’ın ve sözde sol görünümlü Muharrem İnce’nin sahne aldığı oyunun senaryosu bu güdülerle yazılmıştır. Dikkat edelim, İnce’nin sosyal medya aracılığıyla yayılan ve gençler arasında patlama yapan dans videosu bile Trinidad örneğindeki “do so” dansının bir örneğidir!
Biri İYİP’in, öteki CHP’nin seçmenlerinin aklını karıştırmak için canhıraş çalışan ve her ikisi de AKP’den ve MHP’den kopan seçmenleri rejime zarar vermeyecek bir pozisyonda tutmayı görev bellemiş olan bu iki manipülatörün en büyük hedef kitlesinin gençler olması şaşırtıcı değildir. Özdağ’ın cumhurbaşkanı adayı olarak öne sürdüğü Sinan Oğan’ın ve Muharrem İnce’nin bugün toplamda %7’lere varan bir oy oranına sahip görünüyor olmaları, yürütülen operasyonun şu an için başarısız olmadığını gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun ilk turda galip gelmesinin önüne geçmek için fazlasıyla yeterli olan bu oy oranını ne ölçüde koruyabilecekleri belli değildir. Fakat özellikle sosyal medya üzerinden zehir saçan bu gizli rejim aparatlarının milyonlarca insanı paralize etmeyi başardıkları aşikârdır.
Bütün bu yaşadıklarımız, siyasetten uzak tutulan, örgütsüz emekçi kitlelerin, özellikle de gençlerin, bu düzende nasıl da kolayca egemenlerin oyuncağı haline gelebildiklerinin, üstelik bu tuzağa kendilerini çok akıllı ve uyanık sanarak düştüklerinin çarpıcı örnekleridir. “Siyaset kirli bir şey, ben siyasetle ilgilenmiyorum” diyen zır cahillerin, nasıl en kirli siyasetlere alet oldukları ortadadır. Cambridge Analytica türü manipülasyon şirketlerinin, “fikri kolaylıkla değiştirilebilir” kategorisine soktukları bu kitleyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamalarına ve bunları en azgın faşist partilerin peşine takabilmelerine şaşmamak gerek.
[*] Suphi Koray, Facebook Skandalının Gösterdikleri, 8 Mayıs 2018, marksist.net. Karanlıktan medet uman Erdoğan faşizminin, kovayı lağım çukurunun en derinine daldırdığı bugünlerde, bu yazıyı yeniden okumalarını öneriyoruz okurlarımıza.
link: İlkay Meriç, Faşist Rejimin Cambridge Analytica Taktikleri, 10 Mayıs 2023, https://marksist.net/node/7978
Değişimin Anahtarı Ellerimizdedir
Zorbalardan Soma’nın Hesabını da Soracağız!