BM Genel Sekreteri Guterres, “milyonlar açken milyarderler zevkine uzaya gidiyor” demiş. BM genel kurulu için ABD’ye giden Erdoğan ise kapağında yazar olarak kendi ismi olan “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabını yanında götürmüş ve hızlı bir PR çalışması yapılmış kitap için. Çelişkilerin ve çürümenin alabildiğine yoğunlaştığı bir çağdan geçtiğimizin yeni kanıtları bunlar. Emperyalistlerin en büyük birliklerinden birinin başkanıyla, emperyalistleşme yolunda hızla yol kat etmeye çalışırken çeşitli “kazalara” uğrayan kapitalist Türkiye’nin başındaki zat kendi sınıflarını yeriyorlar!
Zenginler sadece uzaya gitmiyor, ardı ardına “geleceği şekillendirecek” projeler de açıklıyorlar. Bu zenginlerin bazıları sahip oldukları şirketlerin CEO’luğundan ayrılıp kendilerini bu projelere vermişler. Tabii yıllarca yoğun emek sömürüsünden elde ettikleri milyonları yanlarına alarak.
Amerikan süpermarket devi Walmart’ın eski yöneticisi milyarder Marc Lore, 400 milyar dolarlık bütçeyle Telosa ismini verdiği, 5 milyon nüfuslu, “sürdürülebilir bir metropol” inşa etmeye hazırlanıyor. Telosa, Aristo tarafından kullanılan ve “en üstün amaç” anlamındaki telos kelimesinden geliyor. Lore insan merkezli bir şehir kurmak istediğini ve bu şehrin eşitlikçi ve sürdürülebilir olacağını söylüyor. Proje “15 dakikalık şehir tasarımı” olarak adlandırılıyor. Şehrin sakinlerinin evlerinden işyeri, okul ve diğer yaşam alanlarına yalnızca 15 dakikada ulaşabilecekleri bir şehir planı yapılıyor. Projede ekolojik, sürdürülebilir enerji üretimi ve kuraklığa karşı su sistemi var. Kentte fosil yakıt kullanan araçların yasak olacağı söyleniyor. Kentin reklamlarındaki sunumlarda sürücüsü olmayan araçlar ve güneş enerjisiyle aydınlanan yollar görülüyor. Bu afişlerde kenti simgeleyen ve “Eşitlik Kulesi” adı verilen bir de kule var. Eşitlik Kulesi kentte topraksız tarım ve güneş panelleriyle enerji üretimi yapacak çatıları kapsıyor ve üretilen her şeyin paylaşılacağını simgeliyor.
Yine dünyanın en zengin isimlerinden Jeff Bezos ve Yuri Milner, yaşlanmayı durdurmak ve ölümsüzlüğü bulmak için “hücre yenileme programı” sunan Altos Labs isimli biyoteknoloji firmasını finanse ettiklerini açıkladılar. Bezos daha önce de yaşlanma karşıtı Unity Biotechnology isimli şirkete yatırım yapmıştı. Dünyanın en zengin insanı olunca yaşlanmak ve ölmek istememek çok anlaşılır. Bezos servetini Amazon.com isimli internet satış kanalından kazandı. Amazon’da yaşanan emek sömürüsünü ve işçilerin örgütlenmesine yönelik tahammülsüzlüğü pandemi başladığından beri daha sık duyar olduk. Amazon’da çalışan işçilerin ağır çalışma koşullarına maruz kaldıkları ve sağlıklı yaşam standardına ulaşamadıkları belli. Bezos bu yolla elde ettiği devasa servetini sadece yaşlanmayı engellemek üzere yürütülen çalışmalara ayırmıyor, aynı zamanda kurduğu Blue Origin adlı firmayla uzay çalışmaları da yürütüyor. Hatta uzaya yönelik bu çalışmalarda yine uzay merakı olan, merakın ötesinde servetini bu yolla arttıran Elon Musk ile “tatlı” bir rekabet halinde yarışıyorlar. Guterres’in serzenişine konu olanlar da bu ikili olsa gerek.
Dünyanın Microsoft’tan sonraki en büyük ikinci yazılım şirketi olan Oracle’ın kurucularından milyarder Larry Ellison da Marc Lore’unkine benzer bir faaliyet içinde. Ellison, 300 milyon dolara satın aldığı Hawaii’ye bağlı adalardan biri olan Lanai’da bir sağlık kompleksi kuruyor. Ellison, Lanai’yi “ekonomik olarak kendi kendine yetebilen ilk yüzde yüz yeşil yaşam alanı” haline getirmek, insanların daha uzun süre ve daha sağlıklı yaşamalarına yardımcı olmak istediğini söylüyor. Küresel gıda arzı, beslenme ve sürdürülebilirlik temel prensipleri imiş. Bunun için adada 1860 metrekarelik bir alanda sera ağı kurulmuş. Sensei Farms adı verilen bu alanda topraksız tarım yapılıyor. Seralar su tüketimi ve hava akımı gibi verileri takip eden sensörler ve kameralarla donatılmış. Normal tarıma kıyasla yüzde 90 daha az su tüketimi sağlayan bu sistemin enerjisi 1600 güneş panelinden elde ediliyor. Buradaki denemelerden elde edilen bilgiyle herhangi bir iklim koşulunda gıda üretiminin sürmesini sağlayacak bir sera sisteminin kurulması da hedefler arasında. Ellison, bu modeli “Stockholm’deki insanları da Nairobi’deki insanları da beslemek istiyoruz. Teknolojinin bunların ikisini de yapabileceğini düşünüyoruz. Seraları bu iki çok farklı çevrenin farklı ekonomik ihtiyaçlarına uyarlayabiliriz” sözleriyle anlatıyor.
Bu projeleri duyanlar, onları tasarlayan ve finanse edenlerin kimler olduğunu bilmese, sanır ki insanlık için bir şeyler yapmak isteyen bilim ve teknoloji aşığı gençler bir araya gelmiş, genç zihinleriyle insanlığın geleceği için fikirlerini yarıştırıyorlar. Ama durum hiç de öyle değil. “Bilim insan türünün ortak deneyimlerinin ve bilgi birikiminin üzerinde yükselse de, her dönemde egemen sınıflar bilimsel faaliyeti yönlendirmek ve onun sonuçlarından kendi sınıfsal çıkarları temelinde faydalanmak istemişlerdir. Ne var ki, hem bilimi geliştirmek anlamında hem de ona el koymak anlamında hiçbir sınıflı toplum kapitalizm ile mukayese edilemez.”[1] Marx’ın “kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser” veciz sözünde anlatıldığı gibi, kapitalistlerin tüm bunları insanların daha iyi yaşadığı, doğanın daha az zarar gördüğü bir dünyada yaşamamız için yaptığını zannetmemiz için hiçbir neden yok.
Marc Lore mesela, sözde eşitlikçi bir kent kurma peşinde koşuyor ama kendi ülkesi olan ABD’de sayıları milyonları bulan evsizler için timsah gözyaşları dökmekten fazlasını yapmıyor ve aslında gerçekçi olmak gerekirse kapitalizmde yapamaz da. Düşük emekli maaşları, çöken sağlık ve sosyal hizmet sistemleri nedeniyle yaşamı bir cehenneme dönüşen milyonların olduğu bir zamanda Jeff Bezos ve Yuri Milner gibiler yaşlanmayı durdurup ölümsüzlüğü sağlayacak iksir peşinde. Larry Ellison ise sağlık kompleksi kuruyor. Son iki yıldır yaşadığımız pandemi dönemi kapitalizmin tüm çelişkilerini gözlerden saklanamayacak kadar açığa çıkardı. Tüm dünyada emekçiler işsiz kaldı, gelirlerinden oldu, sağlık hizmeti alamadıkları ve yeterince korunamadıkları için öldüler. Peki, kapitalistler ne yaptı? Pandeminin yarattığı fırsatları kullanarak daha fazla zenginleştiler. İşçi ve emekçiler her gün hastalık tehlikesi altında tıklım tıkış servis ve toplu taşıma araçlarıyla işe gitmek zorunda kalırken, para babaları ya şehirlerden uzaklara kaçtılar ya da etrafı duvarlarla, geniş bahçelerle çevrili “evlerinde” kendilerini korumaya aldılar. Bugün ardı ardına açıkladıkları bu projeler de kapitalistlerin pandemiden ders çıkardığını gösteriyor. Elbette bu ders kapitalizmden kurtulmak gerektiği değil, yarattıkları cehennemde birileri yanarken tüm ihtiyaçlarını kendi içinde karşılayabilen, uzun ve sağlıklı yaşayabilecekleri, burası da güvenli olmazsa uzaya kaçabilecekleri bir yaşam kurmak! Kuşkusuz bu işten bolca para da kazanmak.
İnsanlığın %99’unun yaşadığından başka dertleri var bu para babalarının. Yoksulluk, açlık almış başını gitmiş. Her gün dünyada 1 milyara yakın insan yatağa aç giriyor. Her gün binlerce çocuk önlenebilir hastalıklardan, binlercesi ise açlıktan ölüyor. Evsiz, sokakta yatan, elini yıkayacak lavabosu dahi olmayan yüz milyonlarca insan var. Koca bir kıta kadar insan düzenli yiyecek, geçimini sağlayacak iş için yerinden yurdundan olmuş. Sanayi atıkları yüzünden akarsular kurumuş, susuzluk ve kuraklık artık çok yakıcı bir tehdit. İnsanlık bir uçurumun kenarında. Ama dünyanın en tepesindeki bir avuç hışır, insanlığın her türlü zenginliğini sömürüyor, çalıyor. Dünya bir oyun alanı onlar için. Zengin evin şımarık çocuğu gibi insanlığın birikimlerini hesapsızca harcıyorlar.
Yaşlılığın komplikasyonlarını azaltmak, sağlıklı ömrü uzatmak, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan temiz kentler kurmak, fosil yakıtlardan kurtulmak, doğal kaynakları verimli kullanmak, insanlığın sağlıklı ve huzurlu bir yaşam sürmesini sağlamak için bilim ve teknolojiyi seferber etmek elbette gerekli. Fakat kapitalistlerin bütün bu projeleri hayata geçirmedeki, bu projelere milyonlarca dolar yatırmadaki güdüsünün bunlar olmadığı çok açık. Onlar için önemli olan insan yaşamı değil. İki dünya savaşında bombalarla katledildi milyonlar. Bugün Ortadoğu ve Afrika’da zehirli gaz içeren bombalarla yakılıyor çocuklar. Açlıktan, susuzluktan ölüyor insanlar. İşçiler her gün hayatı ürettikleri fabrikalarda ne kadar çok üretirlerse kendilerini o kadar tüketiyorlar. Kapitalist üretim ve tüketim biçiminin neden olduğu küresel ısınma dünyayı yok oluşun sınırına getirmiş, dünyanın bir tarafı yangınlarla kavrulurken başka bir tarafı sellerle boğuşuyor. İnsanlığın bugünkü birikimi tüm bunları değiştirmeye yetmez mi? Elbette yeter. Fakat kapitalizmin işleyiş biçimi buna izin vermez. Çünkü kapitalizmde amaç üretilenin ihtiyaç için tüketilmesi değil kâr etmek için satılmasıdır. Üretim de o üretimi mümkün kılacak teknoloji ve bilim de bunun için vardır.
Dünyanın en zengin ve bir o kadar da popüler sermayedarlarının fikir ve projeleri, zihinleri kapitalist ideoloji tarafından çarpıtılmış olanlara dâhiyane gelebilir. Ve hatta bütün bunların samimi, iyi niyetli, insanlık için yapılan özverili çalışmalar olduğunu düşünebilir, içine çekildikleri fantastik, kurgusal dünyanın halüsinasyonuyla iyi bir şeyler oluyor yanılsamasına kapılabilirler. Ama kapitalizmin gerçekliği tüm yaşamı altüst olanlar için hiçbir fantastik örtüyle kapatılabilecek gibi değil.
Bilim ve teknoloji, onca gelişmişliğine ve insanlığın tüm temel sorunlarını çözebilme potansiyeline karşın bugün onu elinde tutanlar tarafından bir avuç asalak için üretilen projelere hapsedilmekte. Kapitalist ideoloji, “kaynakların sınırlı, ihtiyaçların ise sonsuz” olduğunu propaganda etse de bu koskoca bir yalandır. Bilim, teknoloji ve doğal kaynakların insanın gerçek ihtiyaçlarına uygun olarak kullanımı ile bugünkü imkânlarla dahi herkesin temel yaşamsal ihtiyaçları giderilebilir. Hele ki bilim ve teknolojinin üzerindeki kapitalizm zinciri kırıldığında devasa bir atılım gerçekleşecektir. Tıpkı kapitalizmin üretici güçler üzerinde yarattığı devrim gibi ve kuşkusuz onu da aşacak şekilde bilim ve teknolojide de sosyalist bir devrimin ilerletici etkisi muazzam olacaktır. İşte o zaman bilim, teknoloji, doğal kaynaklar, insan emeğinin sihirli gücü; sadece insanın değil evrendeki tüm yaşamın daha uzun, sağlıklı ve mutlu birlikteliği için düşünecek, kurgulayacak ve üretecektir.
“Bilim ve teknolojiyi de kapsayan üretici güçler bugün o denli gelişmiştir ki, gelinen düzey kapitalist üretim ilişkileriyle hiçbir şekilde bağdaşmıyor. Üretici güçler kendilerini cendere altına alıp daha hızlı gelişmesinin önüne engeller diken kapitalizme adeta isyan etmektedir. Gelişimin ortaya çıkardığı potansiyel olanaklar muazzamdır, fakat kapitalist işleyiş bu potansiyeli çarpıtmakta ve çürütmektedir. Bir yol ayrımındayız; ya insanlık kapitalizmi bilinçli eylemiyle yıkmayı başarıp bilimsel ve teknolojik olanakların parlak bir geleceğe zemin teşkil etmesini sağlayacaktır ya da kapitalist sistem bu olanakları suiistimal ederek çürümeyi daha da derinleştirmekle kalmayacak, insanlığı çok boyutlu bir felâkete sürükleyecektir.”[2]
[1] Suphi Koray, Bilimin Kapitalizmle İmtihanı, marksist.com
[2] Oktay Baran, Genetik ve Robotikteki Gelişmeler Nereye, marksist.com
link: Meral İnci, Milyarderlerin Fantastik Projeleri İnsanlık İçin mi?, 17 Ekim 2021, https://marksist.net/node/7487
Doğanın mı, Doların mı Yeşili?
Basına Yönelik Baskılar Artıyor