Tropikal ormanlar dünya üzerindeki en geniş biyolojik çeşitliliği barındırdığı gibi dünyamızın da akciğerleri olma özelliğini taşıyor. Endonezya ve Malezya, insanı büyüleyen bu doğal güzelliklere sahip ülkelerden ikisi. Akarsuların bol olması, dünyanın en büyük yeraltı nehir koridoru ve Muson iklimi bu bölgeleri masalsı güzelliklere bürümüş durumda. Ancak bu masalsı güzellik kapitalistler tarafından kâr uğruna azgınca yok ediliyor. Ormanlar yakılıyor, hayvanlar acı çekiyor ve biyolojik çeşitlilik yok ediliyor. Peki, neden kapitalistler geleceğimiz için önemli olan bu bölgeye böylesi bir azgınlıkla saldırıyor? Palm yağı için!
Palm yağı, bir tür palmiye ağacının meyvelerinden üretiliyor. Dünya çapında 70 milyon ton civarında palm yağı (hurma yağı) üretiliyor. Bu miktar dünyanın bitkisel yağ ihtiyacının %66’sını karşılıyor. Palm yağı üretiminin %90’ı Malezya ve Endonezya’da yetiştirilen palmiye ağaçlarından elde ediliyor. Bu yağ, gıda, kimya, ilaç ve kozmetik sektöründe, marketlerin raflarını janjanlı ambalajlarıyla süsleyen ürünlerin yarısında kullanılıyor. Yemeklik yağlar, margarinler, hazır yemek, şekerlemeler, çikolatalar, pizza hamuru, bisküvi ve kurabiyeler, paketlenmiş ekmek, tüm işlenmiş gıdalar... Ayrıca sıvı deterjan, sabun, diş macunu ve şampuanların çoğu, ruj, ağda ve cilalar, endüstriyel yağlar, biyolojik yakıtlar...
Kapitalist üretimin temel güdüsü insan ihtiyaçlarını karşılamak değil kâr elde etmektir. İşte bu yüzden kapitalistler, mallarını mümkün olan en ucuz yolla üretme derdindeler. Bundan dolayıdır ki doğanın tahrip edilmesinin ve hatta yok edilmesinin, insan sağlının hiçbir önemi yoktur. Önemli olan bu yolla gelecek tatlı kârlarıdır. Tam da bu mantıkla palm yağı üretim miktarı ve küresel ticareti son 50 yılda yaklaşık 100 kat artmıştır. Palmiye ağacının yıl boyunca hasat edilebilmesi; aynı büyüklükteki alana ekilen soya ve ayçiçeğine kıyasla 10 kat daha fazla bitkisel yağ elde edilmesi; maliyetinin düşük olması; renge, kokuya, tada, gıdanın lezzetine olumsuz bir etki yapmaması; ürünün raf ömrünü uzatması kapitalistlerin gözünü daha fazla palm yağına dikmesine neden olmuştur.
İnsan sağlığına etkisi
İşlenmiş gıdalarda kullanılan trans yağların insan sağlığına verdiği zararlar onyıllar öncesinde, 1946’da ispatlanmış olmasına rağmen kullanımları ancak 2000’li yılların başında ve sadece birkaç ülkede yasaklandı. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi ise 2006 yılında gıdalardaki trans yağ kullanımını engellemek üzere önlemler almaya başladı. Bugüne kadar 45 ülke trans yağ kullanımını yasakladı ya da kısıtlanmasına yönelik düzenlemeler yaptı. Dünya Sağlık Örgütünün 2023 yılına kadar tüm dünyada trans yağ kullanımının tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaları sürüyor. Trans yağ kullanımına getirilen kısıtlamalar palm yağına talebi arttırdı. Trans yağların yasaklanması elbette gerekli ve önemliydi. Ancak kapitalistler her seferinde ihtiyaç duydukları ürünleri daha ucuza mal edebilecekleri yeni yollar bulmuşlardır. Trans yağların yasaklanıp yerine palm yağının kullanılmasıyla egemenler bir taşla iki kuş vurmuş oluyorlar. Hem insan için zararlı olan trans yağ kullanımına karşı tepkileri dindirmiş hem de ürünlerini daha ucuza mal edebilecekleri bir yağ kullanmış oluyorlar.
Peki, trans yağ içermemesi palm yağını sağlıklı bir tercih mi yapar? Elbette ki hayır! İnsan sağlığı, üretim aşamaları, doğaya zararları gibi pek çok başlıkta palm yağının sicili bir hayli kabarık! Palmiye yağı, yüksek sıcaklıklarda rafine ediliyor. 200 dereceden yüksek sıcaklıklarda rafine edilmesi halinde, diğer bitkisel yağlardan daha çok kanserojen madde ortaya çıkartıyor. Ayrıca, kimi araştırmacılar yüksek doymuş yağ oranı nedeniyle kolesterol seviyesini, kalp krizi ve felç riskini arttırdığını belirtiyorlar. Isıtılmış palmiye yağı kan basıncını yükseltiyor ve yüksek tansiyona neden oluyor. İnsan sağlığına ve doğaya verdiği zararlar nedeniyle çevre örgütlerinin yükselttiği mücadele sonunda ancak 2014 yılında Avrupa Birliği’nde bir yasa çıkarıldı. Bu yasa, üreticilerin ürünlerinde palmiye yağı kullandığını belirtmesini zorunlu hale getirdi. Çünkü ambalajlara genellikle bitkisel yağ veya 170’in üzerinde başka isim yazılarak üründe palmiye yağı gizlenir. Üstelik çıkarılan yasa kozmetik ürünler için geçerli değil!
Ormansızlaştırmaya etkisi
Kapitalistler, insanlığın gelecek kuşaklara mirası olan ormanlara hoyratça saldırıyor. Yağmalanan, talan edilen bu alanlar daha sonra sermayedarlar için yeni rant kapıları açıyor. Tüm dünyada kapitalistler bu yolu kullanıyor; ormanları önce yak, kes, maden şirketlerine sat, yok et, sonra yerlerine ticari işletmeler kur! Endonezya sermayesi de yıllardır bu taktiği uyguluyor. Sebebi “bilinemeyen” yangınlarla yağmur ormanlarının büyük bir bölümü talan ediliyor ve yerlerine palmiye ağacı dikiliyor. Endonezya’da 2015’te çıkan yangınlarda iki milyon hektar orman kül oldu ve yanan ağaçların yerine palmiye ağacı dikildi. 1990-2015 yılları arasında yaklaşık 24 milyon hektarlık yağmur ormanı bu şekilde yok edildi. Ayrıca Dünya Doğayı Koruma Vakfına (WWF) göre, saatte 300 futbol sahası büyüklüğünde yağmur ormanı alanı palm yağı üretimi için yok ediliyor. Bu durum bölgede iklim değişikliğini, hava kirliliğini beraberinde getiriyor. Tüm bu verilerin insan hayatına nasıl bir etkide bulunduğu araştırmalar neticesinde biliniyor. Mesela 2015’te Endonezya yağmur ormanlarında çıkan yangınlar nedeniyle 100 bin prematüre ölüm gerçekleşti.
Yerli halk üzerindeki etkisi
Bölgede yaşayan yerli halk da palm yağının yıkıcı etkilerinden nasibini almış durumdalar. Yeni palmiye ağacı plantasyonlarının planlandığı alanlarda toprakla ilgili pek çok hak ihlali yaşanıyor. Bu bölgelerdeki topluluklar nadiren resmi toprak haklarına sahipler. Çoğu zaman palm yağı şirketleri tarafından toprakları ve geçim araçları ellerinden alınıyor. Bu şirketlerin yerli halka hayatta kalmak için bıraktıkları tek seçenek, koşulların ve ücretlerin çok kötü olduğu plantasyonlarda çalışmak! Topraklarını ve ekosistemi savunan yerliler ve aktivistler palm yağı üreticilerinin oluşturduğu özel güvenlik ve paramiliter çetelerle karşı karşıya kalıyorlar. Şirketler, yerli halkların topraklarının ellerinden alınmasına karşı yürüttükleri mücadeleyi, hapis cezaları, yaralama ve hatta faili bilin(mey)en cinayetlerle bastırmaya çalışıyor.
Elbette bu şirketlerin bu kadar pervasız davranmalarının ardında iktidarda olan hükümetlerle geliştirdikleri kirli ilişkiler var. Yolsuzluk, rüşvet ve adam kayırma… Dünya devi kapitalist firmalar bu kirli işlerin sürmesinde kilit öneme sahipler. Günlük hayatta nice ürününü kullandığımız Unilever, Ferrero/Nutella, Colgate-Palmolive, Johnson&Johnson, Procter&Gamble, Genarel Mills, Cargill, PepsiCo, Kraft Heinz, Nestle, Con Agra, Kellogg’s, L’Oreal, Mondelez gibi büyük tekeller bu bölgelerden gelen palm yağının taliplilerinden bazıları. Ancak bu büyük tekeller “prestijlerini” zedelememek, çevrecilerin protestolarına maruz kalmamak için bu bölgelerde üretilen yağları doğrudan almıyorlar. Wilmar gibi dünyanın en büyük palm yağı ticareti yapan şirketlerinden tedarik ediyorlar. Bu şirketin siciline baktığımızda hangi yolla dünyanın en büyük tedarikçi şirketi olduğunu da görüyoruz. Yasalara uymamak, yerel halkın topraklarına el koymak, çevresel etki değerlendirmesi yapılmadan yol açmak için ormanların biçilmesi, yakılması, küçük işletme sahiplerine yönelik baskılar…
Biyolojik çeşitliliğe etkisi
Yağmur ormanlarının yok olması başta orangutanlar olmak üzere kaplan, Sumatra gergedanı, fil gibi birçok vahşi hayvanın doğal yaşam alanlarından olmasına, neslinin tükenme noktasına gelmesine sebep oluyor. Diğer hayvanlardan farklı olarak orangutanların varlığı yağmur ormanları için hayati önemdedir. Orangutanlar, bulundukları ekosistemin sürdürülebilirliği ve bitki çeşitliliği açısından önemli rol oynayan bir türdür. Yağmur ormanlarındaki pek çok bitkinin çimlenmesi orangutanların bağırsaklarından geçen tohumların eseridir. Ancak yağmur ormanları için bu denli öneme sahip orangutan habitatının son 20 yıllık hikâyesi aynı zamanda palm yağının da hikâyesidir. Çünkü orangutan habitatının yaklaşık %90’ı son 20 yıl içerinde doğal yaşam alanlarının palmiye yağı fidanlığına dönüştürülmesi amacıyla yok edilmiştir.
Son 20 yılda yaklaşık 50 bin orangutan bu endüstrinin vahşi temsilcileri tarafından öldürüldü. Ormansızlaştırma sürecinde, yetişkin orangutanlar üzerlerinden ağır makinelerle geçilerek ezilir, öldüresiye dövülür, canlı canlı gömülür veya ateşe verilir, iki eli kesilerek açlıktan ölmesi sağlanır! Yavru orangutanlar ise yasadışı hayvan ticareti yapanlara satılır. Yavru orangutanlar eğlence endüstrisinde, film ve televizyon reklamları için de kullanılır. İnanması güç ama Endonezya genelevlerinde “fahişe” olarak bile kullanılıyorlar. Peki, bu hayvanlara neden böylesi akıl almaz bir vahşet uygulanıyor? Çünkü orangutanlar palm yağı endüstrisi tarafından “haşere” olarak görülüyor. Doğal yaşam alanları yok edilen bu hayvanlar palm yağı ekim alanına girerek palmiye ağacının meyvelerini yiyorlar. Orangutanların başına gelenler kapitalizmin kâr uğruna sergileyebileceği vahşetin sınırının da olmadığını gösteriyor. Dev tekeller büyüyen rekabette öne geçebilmek için dünyanın bütün zenginlikleriyle birlikte, doğayı, hayvanları yok ediyor.
Plantasyonlardaki işçilerin çalışma koşulları
Malezya’daki palm yağı plantasyonlarında çalışan işçilerin %85’i Endonezya, Bangladeş, Nepal, Kamboçya ve Hindistan gibi ülkelerden gelen göçmen işçilerdir. Diğer ülkelerde olduğu gibi Malezya’da da göçmen işçiler en kötü koşullarda, uzun saatler ve çok düşük ücretlere çalıştırılıyorlar. Göçmen işçiler, çalışmaya başlamadan barınma ve beslenme için şirketlere yüklü miktarlarda borçlanır ve çalıştıkları süre boyunca bu borç artarak devam eder. Pasaportlara el konulması, hapsetme, ücretlerin kesilmesi, iş güvenliği önlemlerinin alınmaması ve tecavüz maruz kaldıkları yaygın muamelelerdir. Şirketler bir işçinin gün boyu çalışsa bile ulaşamayacağı üretim kotaları koyuyor. Dolayısıyla işçi üretim kotasını yakalamak için tüm ailesiyle birlikte çalışıyor. Bu nedenle 72 bin ilâ 200 bin arası çocuk, palmiye yağı plantasyonlarında çalışıyor.[*]
Endonezya’da ise işçilerin çoğu göçmenden ziyade yerli halktandır. Ancak bu durumun çalışma koşullarına pek etkisi olmamıştır. Palm yağı endüstrisinde 16 milyondan fazla insan çok düşük ücretlerle, zehirli kimyasallara maruz kalarak çalışıyor. Malezya’da olduğu gibi tüm işçi aileleri tarlalara taşınıyor. Ücretsiz aile işçiliği, düşük ücretler, istenilen kotalara ulaşılmadığında ücret kesintileri gibi pek çok hak ihlali yaşanıyor!
Palm yağı sermayedarlarının doğayı hoyratça sömürmesine karşı çevrecilerin ve yerli halkın mücadelesi tüm dünyada palm yağı endüstrisi gerçeklerinin gözler önüne serilmesine vesile oldu. Özellikle tüm dünyada ismi duyulmuş tekellerin prestijlerinin bu eylemler vesilesiyle “lekelenmesi” bu kapitalistlere göstermelik adımlar attırdı. 2004 yılında Sürdürülebilir Palm Yağı Yuvarlak Masası (RSPO) kuruldu. Bu kuruluş palm yağı endüstrisinin çevreye verdiği zararı “engelleyeceğini” ve iş koşullarını “düzelteceğini” iddia ediyordu. Ama bu sadece bir iddia olarak kaldı. Çünkü palm yağının tatlı kârlarını paylaşmak için yarışanlar “masa”ya sözde palm yağının yarattığı sorunları çözmek için oturuyorlar. Hatta Malezya ve Endonezya’da faaliyet gösteren palm yağı şirketleri aynı üretim modelini Afrika’nın bazı bölgelerinde hayata geçirmeye çalışıyorlar. Tüm bu örnekler de gösteriyor ki diğer sorunlarımızda olduğu gibi çevre sorununda da hedefimize kapitalizmi koymadığımız sürece bu sorun devam edecek! Kapitalistlerden sebep oldukları sorunları çözmelerini beklemek hayalcilikten başka bir şey olamaz.
[*] Malezya’da, Accenture ve Humanity United tarafından tamamlanan 2012 araştırması.
link: Öykü Ilgaz, Kapitalist Vahşetin Yüzlerinden Biri: Palm Yağı, 29 Eylül 2019, https://marksist.net/node/6753
Andız Ağacı
Çin Devrimi Üzerine