16 yıldır iktidarda olan AKP’nin Mayıs ayında açıkladığı seçim manifestosunda kadınlara yönelik yaptıklarının ve yapacaklarının anlatıldığı bir bölüm de bulunuyor. Süslü sözlerle, çarpıtmalarla, yalanlarla dolu bu bölümü okuyunca insan ikiyüzlülüğün daniskası demekten kendini alamıyor.
AKP, manifestosunda, kadına karşı şiddetle mücadelede sıfır tolerans ilkesini gözettiğini, aile içi şiddetin, “töre” ve “namus” cinayetlerinin engellenmesine yönelik hukuki düzenlemeler yaptıklarını iddia ediyor. Altına imza atılan uluslararası sözleşmelerden dem vuruyor, 2012 yılında “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddet”in önlenmesine dair 6284 sayılı kanunu çıkarmış olmakla övünüyor. Evet, AKP’nin uluslararası sözleşmelere imza attığı da, 6284 sayılı kanunu çıkardığı da doğrudur. Ancak çıkarılan kanunlar hayata geçirilmedikten, sözleşmelerin uygulanabilirliğini sağlayacak düzenlemeler yapılmadıktan sonra her şey kâğıt üzerinde kalır. Nitekim kadına yönelik şiddeti önlemek için çıkarıldığı iddia edilen bu yasa uluslararası sözleşmelerin basıncıyla ve göstermelik olarak çıkarılmıştır ve hiçbir önleyici işlev görmemiştir. Aksine bu kanun çıktıktan sonra kadına yönelik şiddet azalmak bir yana artmaya devam etmiştir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre 2012 yılında 210 kadın öldürülürken bu sayı her yıl artarak 2017 yılında 409’a yükselmiştir. 2012-2017 yılları arasında öldürülen kadın sayısı ise 1781’dir. Bu rakamlar basına yansıyan cinayet haberlerinden derlenmiştir. Dolayısıyla gerçek sayının daha fazla olduğunu tahmin etmek zor değil. Rakamlarla konuşmayı pek seven iktidar kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin artmış olduğu gerçeğini nedense hiç sözünü etmeyerek geçiştirmeyi tercih etmiş manifestosunda! Üstelik bu artışın arkasında kadına yönelik şiddeti körükleyici bir dil kullanan AKP iktidarı vardır. Giyimini beğenmediği kadını tekmelemek yerine “mırıldanmayı” öneren Binali Yıldırım’dan tutalım da “kadın erkek eşitliği fıtrata ters” ya da “anneliği reddeden kadın yarımdır, eksiktir” diyen Erdoğan’a kadar saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce örnek verilebilir iktidar sözcülerine ait. AKP kadına yönelik şiddeti önlemek için Türk Ceza Kanununda da değişiklikler yaptığını söylüyor ama mahkemeler halen kadın katillerine, tecavüzcülere iyi hal ya da haksız tahrik indirimi uygulamaya devam ediyor.
Manifestoda hiç sözü edilmeyen oysa AKP’nin kadına bakışını çok net ortaya koyan Boşanma Komisyonunun çalışmalarına da biz değinelim. Boşanma Komisyonu her ne kadar bir Meclis komisyonu olarak kurulduysa da, iktidar, muhalefet partilerini dışlayarak her şeyi tek başına yapmayı adet haline getirdiği için komisyonun çalışmalarını AKP’ye mal etmek yanlış olmaz. Nitekim komisyonun raporuna Meclisteki muhalefet partileri itiraz etmişti. 2015 yılında kurulan Boşanma Komisyonu ilk raporunu 2016 yılında yayınladı. 6284 sayılı kanunda kadını korumaya dönük maddeleri boşa çıkarmak ve kadın için bedeli ne olursa olsun boşanmayı önlemek amacıyla kurulmuş gibi çalışan komisyonun hazırladığı raporda sunduğu öneriler ibretlikti. Tepkiyle karşılanan rapor geri çekilmiş gibi yapıldı ancak geçtiğimiz yıl bir kez daha gündeme getirildi. Cinsel istismar yasası olarak bilinen ve tepkiyle karşılandığı için geri çekilen tasarının fikir babası da bu komisyondu![*] 6284 sayılı yasada 6 ay olarak belirlenmiş olan koruma süresinin 15 güne çekilmesini, sürenin uzatılması için kadından delil ya da belge istenmesini öneren yine aynı komisyondu. Sanki boşanma kararı çok kolay veriliyormuş gibi boşanma davası açmak isteyen çiftlere boşanma öncesi danışmanlık hizmeti verilmesini zorunlu hale getirmeyi öneren ve ancak belirli sayıda görüşme seansı yapıldıktan sonra dava açılmasına izin verilmesini öneren yine Boşanma Komisyonuydu. Tek başına yaşayabilecek ekonomik güce sahip olmayan binlerce kadın boşanmak istediği halde boşanamıyorken, sırf boşanmak istediği için şiddet gören, katledilen yüzlerce kadın varken boşanmayı kadın için daha zor hale getirmeye, kadını kendisine şiddet uygulayan erkekle karşı karşıya gelmek zorunda bırakmaya çalışmak AKP iktidarının erkek egemen zihniyetini ortaya koyuyor.
AKP manifestosunda diyor ki “Uyguladığımız politikalarla erken yaşta ve zorla evlilikleri yarı yarıya azalttık. 2003 yılında yüzde 8,1 olan 16-17 yaş grubunda evlenen kız çocuklarının oranı, 2017 yılında yüzde 4,2’ye gerilemiştir.” AKP bu yüzdelik oranları nereden buldu bilinmez ama gerçekler ortada çok sayıda zoraki çocuk evliliği olduğunu gösteriyor. Bizzat TÜİK verilerine göre son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu devletin izniyle evlendirildi. AKP iktidarı döneminde 18 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı 440 bin oldu. Türkiye çocuğun cinsel istismarında dünyada üçüncü sırada bulunuyor. Çocuk istismarıyla ilgili açılan dava sayısı son 10 yılda 3 kat artarak yıllık ortalama 17 bine ulaşmış durumda. Üstelik bu davaların neredeyse yarısı cezasız bırakıldı. Bu çarpıcı rakamlar ortada çocuk istismarıyla ilgili çok ciddi bir sorun olduğunu gösterdiği halde AKP iktidarı ne yaptı? Cinsel istismar suçlarında mağdurla failin evlenmesi ve bu evliliğin 5 yıl sürmesi durumunda hükmün geri bırakılması yasasını geçirmeye çalıştı. Müftülere nikâh kıyma yetkisi verdi. Daha bu yıl özel bir hastanedeki “115 hamile çocuk” skandalını ortaya çıkaran sosyal hizmet uzmanı İclal Nergiz’in adeta suç işlemiş gibi sürgün edilmesi, olayın örtbas edilmeye çalışılması ise hafızalarda tazeliğini koruyor.
Sanki çok büyük bir yardım söz konusuymuş gibi, “Bütün annelerimize, ilk çocuk için 300 TL, ikinci çocuk için 400 TL, üç ve üzerindeki çocuklar için 600 TL ödemenin yapılmasına imkân veren «Doğum Yardımı» programını hayata geçirdik” deniyor manifestoda. Bir kereliğine verilen ve çocuk bezi masrafını bile karşılamayan bu yardım ilk uygulamaya geçirildiğinde basında da büyük bir tantanayla yer almıştı. İktidarın elinde elle tutulur, dişe dokunur, gerçekten sözünü etmeye değer bir şey olmayınca böyle göstermelik yardımlar büyük olay oluyor işte.
Gelelim manifestoda belirtilen bir başka yalan örneğine. “2011 yılında 6111 sayılı kanun ile kadınlara pozitif ayrımcılık yapılarak, kadınların 18 yaşından itibaren çalışmaya başlamaları halinde belli koşullara bağlı olarak, 12 ile 48 ay süresince sigorta primlerinin, işveren hisselerinin İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanacağı hususunu düzenledik” diyor AKP. Oysa bu düzenleme kadınlara değil işverenlere kıyak olarak yapılmıştır. Güya kadın istihdamını arttırmak için yapıldığı söylenen bu düzenleme ile kadın işçi çalıştıran işverenlerin sigorta prim ödemeleri İşsizlik Fonundan karşılandı. Yani işçiler için ayrıldığı söylenen bir fon her zamanki gibi patronlara peşkeş çekildi. Ama şu ikiyüzlülüğe bakın ki AKP bunu ifade ederken “işveren hisselerinin İşsizlik Sigortası Fonu” diye belirtiyor. Sanki fonun kullanımında böyle bir ayrım varmış gibi “biz işçi hissesinden değil işveren hissesinden ödeme yaptık” demiş oluyor. Oysa gerçek olan şu ki İşsizlik Fonu işçi-işveren payı ayrımı yapmaksızın işçilerin işsiz kaldıklarında kullanacakları bir fon olarak düzenlenmiş olmasına rağmen bugüne kadar büyük oranda işçilerin değil işverenlerin yararlandırıldığı bir fon oldu, öyle olmaya da devam ediyor.
Emekçi kadınların çalışma yaşamına dair sorunlarını çözmek yerine çözüyormuş gibi yapan AKP iktidarı yine hiç utanmadan manifestosunda bu sorunları çözmeye dönük adımlar attığını iddia ediyor. Esnek çalışma saati, doğum sonrası yarı zamanlı çalışma uygulamalarını getirmiş olmakla övünüyor. Oysa çalışan kadınların çok iyi bildiği gibi bu uygulamalar kadınların sorununu çözmek bir yana daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Nitekim patronlar yarı zamanlı çalışma hakkını kadınlara kullandırtmadılar. Esnek çalışma saati uygulaması ise güvencesiz ve düşük ücretli çalışmayı beraberinde getirdi. Yine aynı bölümde organize sanayi bölgelerine kreş açılması çalışmalarına başlandığı söyleniyor. Bu söylem de gerçeğin üstünü örtme çabasının bir göstergesidir. Çünkü bu kreşler bırakın ücretsiz olmayı, asgari ücretli bir işçinin karşılayamayacağı ücretler talep etmektedirler.
16 Nisan referandumu öncesi seçim yatırımı olarak başlattığı “torun bakan büyükanneye maaş” projesine ise nedense hiç değinilmemiş manifestoda! Oysa bu proje ne büyük bir gürültü koparmıştı düzen medyasında. Geçtiğimiz Mart ayında süresi sona eren proje tekrar gündem edilmedi bile. Sonuç itibariyle AKP’nin kadın istihdamını arttırmaya yönelik olarak yaptığını iddia ettiği bütün bu düzenlemeler, projeler vs. neticesinde hiçbir anlamlı istihdam artışı yaşanmamıştır. AKP iktidarının ne bugüne kadar yaptıklarında ne de bundan sonra yapacaklarında hiçbir şekilde dile getirmediği, oysa kadınların çalışmasının önündeki engeller konusunda herhangi bir emekçi kadına sorulduğunda çok net olarak dile getireceği talepler bulunmaktadır. Bunların başında da işçi mahallelerinde, işyerlerinde, organize sanayi bölgelerinde nitelikli ve ücretsiz kreşler açılması ve ücretli doğum izninin arttırılması gelmektedir.
Son olarak AKP’nin manipülasyonlarına örnek teşkil ettiği için kadınların siyasetteki temsiliyle ilgili bölüme de değinelim. Kadınların siyasette daha güçlü temsil edilmesini sağladığını iddia eden AKP iktidarı, 2002 yılında 24 olan toplam kadın vekil sayısının 2015 Kasım seçimleriyle 81’e yükseldiğini söylüyor ve bu “başarıyı” kendisine mal ediyor. Oysa bu konuda bir başarıdan söz edilecekse bile bu başarı AKP’ye ait değildir. Oransal olarak baktığımızda Mecliste kadın vekil sayısı en az olan iki parti yüzde 11,5 ile AKP ve yüzde 7,5’ ile MHP’dir. En yüksek kadın vekil oranı ise yüzde 38,9 ile HDP’dedir. Üstelik manifestoda yazılmayan bir başka gerçek de şu ki, Erdoğan’ın sonuçlarını tanımayarak ülkeyi yeniden seçime götürdüğü Haziran 2015 seçimlerinde Meclise girebilen kadın vekil sayısı Kasım seçimlerinden daha fazlaydı.
Sonuç olarak diyebiliriz ki AKP’nin 16 yıllık iktidarı boyunca uyguladığı kadın politikası, kadının çifte ezilmişliğini ve kadına yönelik şiddeti arttıran, çalışma hayatından dışlanmasına neden olan, kadın-erkek eşitsizliğini büyüten, kadını değersizleştiren bir politika olmuştur. Dünya Ekonomik Forumunun hazırladığı ve 144 ülkenin ekonomi, eğitim, sağlık ve siyaset alanlarında değerlendirildiği 2016 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre Türkiye 130. sırada yer almaktadır. Kadını toplumsal yaşamın bir parçası olarak görmek yerine ısrarla yalnızca aile kurumunun bir parçası olarak bir “anne” ya da “eş” sıfatıyla gören ve kadın haklarına ilişkin bütün düzenlemeleri aileyi korumaya dönük düzenlemelerin içine tıkıştıran, kadını erkeğe itaat etmesi gereken zayıf bir cins olarak gören ve bu anlayışı eğitim müfredatının içine dahi yerleştiren bir iktidardan başka türlüsü de beklenemezdi.
AKP iktidarı, uyguladığı kadın politikası bütün olumsuz sonuçlarıyla ortadayken bir kez daha emekçi kadınlardan kendisine oy vermesini yani tek adam rejimini kabul etmesini istiyor. Oysa hatırlayacağımız gibi 16 Nisan referandumunda, çalışan kadınların yarıdan fazlası tek adam rejimine hayır demişti. İktidarın bütün manipülasyonlarına rağmen emekçi kadınların büyük bir çoğunluğu 24 Haziranda da tek adam rejimine hayır diyecek ve yalanlara kanmadıklarını göstereceklerdir. Ancak çok iyi biliyoruz ki işçi sınıfının dolayısıyla emekçi kadınların da mücadelesi sadece sandıkla sınırlanamaz. Bunun için her koşulda örgütlenmeye devam etmek, mücadelenin sürekliliğini sağlamak gereklidir.
[*] Cinsel istismar yasa tasarısı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Ezgi Şanlı, Cinsel İstismar Tasarısı Geri Çekildi, İstismar Tam Gaz, marksist.com
link: Demet Yalçın, AKP’nin Kadın Politikasında Yalanlar ve Gerçekler, 19 Haziran 2018, https://marksist.net/node/6418
Herkes Bize Düşmanmış!
Kördüğüm